13. Ceza Dairesi 2019/13146 E. , 2019/19027 K.
"İçtihat Metni"İTİRAZ
Sanık ... hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11/09/2015 tarihli iddianamesiyle hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığını bozma suçlamasıyla açılan kamu davası sonucunda Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 20/12/2016 tarih ve 2015/535 esas, 2016/729 karar sayılı hükmüyle, sanığa işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan tayin edilen cezaya ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hırsızlık suçundan ise, 5237 sayılı TCK"nın 142/2-h, 168/2, 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile mahkumiyetine karar verilip bu mahkumiyet hükmü, sanık müdafii tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmekle Antalya Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderildiği ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin 29/03/2017 tarih, 2017/249 esas ve 2017/606 karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak sanığın beraatine karar verildiği,
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin anılan kararının katılan vekili tarafından temyizi üzerine Dairemiz"in 19/04/2018 tarih, 2017/4876 esas ve 2018/6172 karar sayılı kararı ile hırsızlık suçu yönünden Bölge Adliye Mahkemesi"nce verilen hükmün maddi vakıa denetimi gerektiren bir sebebe dayandığı ve katılan vekilinin temyiz isteminin de beraat hükmünün gerekçesine yönelik olmaması sebebiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği, bu karara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.06.2018 tarih ve 2-2017/29628 sayılı yazısı ile özetle, sanığın mahkumiyetine yeter derecede delilin dosyada mevcut olduğu ve mevcut delillerin doğru takdir edilip edilmediğinin maddi vakıa incelemesi olarak değerlendirilemeyeceği, bunun bir yönüyle hukukilik denetimi olduğu, bu itibarla Dairemiz"ce verilen Red kararının kaldırılarak temyiz incelemesi yapılıp kararın bozulmasına karar verilmesi yönünde itiraz talebinde bulunulması üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 21.03.2019 tarih 2018/13-387 Esas 2019/246 Karar sayılı kararı ile özetle; katılanın ""Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin 29.03.2017 tarihli ve 249-606 sayılı kararının, usul, yasa hükümleri, toplanan delillere aykırı olması nedeniyle ve ayrıca re’sen belirlenecek diğer nedenlerle bozulmasına karar verilmesi şeklindeki temyiz talebinin; temyiz dilekçesi kapsamına göre, temyiz nedeninin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması ve sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğine ilişkin, maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hallerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılması gerektiği kabul edilmelidir"" şeklindeki gerekçe ile Dairemiz"in 19/04/2018 tarih, 2017/4876 esas ve 2018/6172 karar sayılı temyiz isteminin reddine dair kararının kaldırılarak, beraat hükmünün denetlenmesi amacıyla dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmesi karşısında; Dairemizin 26.11.2019 tarih ve 2019/6651-17214 sayılı ilamı ile Temyiz İsteminin Esastan reddi ile Hükmün Onanması yönündeki kararına karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 19.12.2019 tarih ve 2017/29628 sayılı yazısı ile Dairemiz"in 26.11.2019 gün ve 2019/6651 Esas 2019/17214 Karar sayılı ilamının kaldırılarak, kararın bozulması yönünde itiraz talebinde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü:
TÜRK MİLLETİ ADINA
Dairemiz"in 26.11.2019 tarih ve 2019/6651 Esas 2019/17214 Karar sayılı kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 19.12.2019 tarih ve 2017/29628 sayılı itiraz istemi yerinde görülmemiş olduğundan itirazın REDDİ ile 5271 sayılı CMK’nın 308/2. fıkrası uyarınca Dairemiz"in 06.11.2019 tarih ve 2019/6651-17214 sayılı Temyiz İsteminin Esastan reddi ile Hükmün Onanması kararı ile ilgili itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na GÖNDERİLMESİNE, 24.12.2019 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
Sanık ...’ın suç mahallinden 400 TL para ve şirkete ait kaşeleri aldığına dair yeterli delil bulunmadığına ilişkin olarak çoğunluk ile hem fikir bulunmaktayız. Benzer şekilde işyeri çalışanları adına düzenlenmiş bulunan 52 adet bankamatik kartının olay mahallinden sanık tarafından alındığına ilişkin olarakta çoğunluk görüşü ile bir tenakuzumuz bulunmamaktadır. Zira 30/31.08.2015 tarihli teslim tutanaklarıda sanığın söz konusu kartları katılanın işyerinden aldığını açık şekilde teyid etmektedir.
Sanığın sübut bulan eylemi, işyerinde çalışanlara ait bankamatik kartlarını bulundukları yerden almış olmasıdır. Çoğunluk, bu eylemin varlığını kabul etmek ile birlikte “yarar sağlama maksadının” bulunmadığından bahisle hırsızlık suçunun oluşmadığı görüşündedir.
Sanık 14 yıl 8 ay süreyle katılanın müdürlüğünü yaptığı işletmede muhasebeci olarak çalışmıştır. Suç tarihinden kısa bir süre öncede buradaki çalışmasına işveren tarafından son verilmiştir. Sanık işine son verilmesinin haksız bir şekilde yapıldığı iddiasında olup, bu konuda gereken hukuki girişimlerinide hukuk mahkemeleri nezdinde başlatmıştır.
Bu girişimlerinden ayrı olarak, işine son verildiği 15.08.2015 tarihinden 9 gün sonra 24.08.2015 günü söz konusu işletmeye gelerek çalışanların ismine düzenlenmelerine rağmen işverenin elinde bulunan 52 adet bankamatik kartını bulundukları yerden almıştır.
Söz konusu kartlar çalışanlar adına düzenlenmekle birlikte işverenin elinde tutulmaktadır. Maaş ödemeleri asgari düzeyde bu kartlar ile ödenmiş gibi gösterilmek suretiyle yasal gereklilik zahiren yerine getirilmekte, fazlaya ilişkin ödemeler ise elden yapılarak vergi ve sosyal güvenlik primlerinin alt limitlerden ödenmesi sağlanmaktadır. Ayrı bir tahkikat konusu olması muhtemel bu uygulamanın yasadışılığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, işverenin bu kartlar üzerindeki zilyetliğinin kart sahiplerinin rızası hilafına ve gayrimeşru olduğunu iddia etmek doğru değildir. Zira kart sahibi çalışanlarda gelir vergileri limitlerinin düşük tutulmasına hizmet eden bu sisteme zımni olarak cevaz vermektedirler. Bu bilgiler çerçevesinde kartların işverenin zilyetliğinde bulundurulmasının maliklerinin rızaları hilafına olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Asıl tartışma konusu olan yararlanma kastının olayımızda bulunup bulunmadığı konusuna gelince: gerek TCK’nın 141. maddesinin gerekçesinde ve gerekse doktrinde açıkça ifade edildiği gibi madde metninde yer alan “yarar” kavramının sadece maddi yarar konusunu ihtiva etmediği, suçun manevi bir yarar elde etmek kastıyla da işlenebileceği hususunda bir tereddüt yoktur.
Sanığın somut olayda maddi bir menfaat elde etmek kastıyla hareket etmediği aşikardır. Sanık açık bir şekilde, iş akdine son veren işvereni sıkıntıya sokmak kastıyla hareket etmiştir. Yasal olmadığını düşündüğü bir işlemi ortaya çıkartacak delilleri elde etmek suretiyle katılan taraf üzerinde bir nevi baskı oluşturmak istediği barizdir.
Sanığın iş akdi sona erdirilmek suretiyle suça konu kartlar ile fiili temas kurma olanağı ortadan kalkmıştır. Yukarda izah edilen ve vergi hukuku ile sosyal güvenlik hukuku kapsamında değerlendirilmesi gereken uygulamanın doğrudan bir tarafıda değildir. Hatta çalıştığı dönem zarfında söz konusu uygulamanın muhasebe görevlisi olarak icrasına sağladığı katkı nedeniyle kendisinin sorumluluğu da düşünülmelidir. Çizilen bu çerçevede fail konumunda değerlendirilecek bir kişinin konuya ilişkin delilleri toplaması gibi bir haktan da söz etmek mümkün değildir. Zira delil toplamakta sıkı usul kurallarına bağlı bir faaliyettir.
Yapılan izahatlar muvacehesinde, kendisine ait bulunmayan 52 adet bankamatik kartını önceden çalıştığı işletmeden zilyet ve maliklerinin rızası olmadan alan ve bilahare soruşturmanın devamı sırasında kolluğa iade eden sanığın eylemini katılan taraf üzerinde baskı oluşturmak kastıyla işlediği ve bundan manevi bir yarar umduğu aşikar olmakla, aleyhine isnat edilen hırsızlık suçunun gerçekleştiğini düşündüğümüzden bölge adliye mahkemesince verilen beraat hükmünün onanmasına dair çoğunluk düşüncesine iştirak edilmemiştir.