Hukuk Genel Kurulu 2017/1248 E. , 2019/1074 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.07.2012 tarihli ve 2010/484 E., 2012/406 K. sayılı karar, davacılardan ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.03.2013 tarihli ve 2012/15030 E., 2013/3779 K. sayılı kararı ile;
"...Dava, bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 4027 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan Saadet Burçoğlu tarafından 17.09.1986 tarihinde kayıtsız şartsız davalı vakfa bağışlandığı, mirasbırakan ile davalı arasında noterlikçe düzenlenen 12.09.1986 tarihli taahhütnamede taşınmazın mirasbırakan tarafından hibe edildiğinin uygun bir yere yazılacağı, mescide Salih Burçoğlu isminin verileceği ve tesisisin ünite ve anfilerinden birine de mirasbırakanın adının verileceğinin kararlaştırıldığı, mirasbırakanın 12.08.1989 tarihinde ölümü üzerine geriye mirasçısı davacıların kaldığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; mirasbırakan ile davalı arasında yapılan resmi sözleşmeler dikkate alındığında, davalı tarafa bir mükellefiyetin yerine getirilmesi ödevinin yüklendiği açıktır. Her ne kadar bu ödev bir karşı edim niteliğinde olmasa da bağışlayan için sözleşmenin esasını oluşturmaktadır. Doktrin ve uygulamada yüklemeli bağışlama olarak tanımlanan böylesi bir sözleşmede, 6098 sayılı yasanın 291. ve devamı maddeleri dikkate alındığında, mükellefiyetin yerine getirilmemesi durumunda bağışlayan, ölmüşse mirasçıları, yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlayabilecekleri gibi sözleşmeden dönme imkanına da sahiptirler.
Somut olaya gelince, bağışlamanın üzerinden bu kadar süre geçmesine rağmen mescid, tesis ve ünitelerin yapılmadığı, mirasbırakan ve eşinin isminin verilmediği, öte yandan belediyeden gelen cevaba göre de dava konusu taşınmazın imar planında otopark vs. alanında kaldığı anlaşılmaktadır. Böylesi bir durumda artık mükellefiyetin yerine getirilemeyeceği açıktır. Her ne kadar mahkemece akitten itibaren hak düşürücü sürenin geçtiği kabul edilmişse de (818 sayılı Yasanın 246. maddesi) sözü edilen süre mükellefiyetin yerine getirilemeyeceğinin anlaşıldığı tarihten başlayacaktır. Bu durumda dava konusu taşınmazın imar planında taşınmaz otopark vs. olarak bırakıldığı gözetildiğinde hak düşürücü sürenin geçtiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir..."
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacılar vekillerinin duruşma isteğinin reddine karar verilip, dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, bağıştan rücu hukuksal sebebine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkillerinin mirasbırakanı Saadet Burçoğlu"nun maliki olduğu 4027 parsel sayılı taşınmazını 1986 yılında davalı Yusuf Cevat Başçı Eğitim ve Kültür Vakfına tesis ve cami yapımı için hibe ettiğini, ancak davalı vakfın 26 yıldır hiçbir yapı inşa etmediği gibi taşınmazı başkasına devretme eğiliminde olduğunu, çekişmeli taşınmazın 21.12.1984 tarihli imar durumuna göre cami ve otopark sahasında kaldığını, borca batık ve tasfiye sürecinde olan davalı vakfın bu güne kadar inşa etmediği tesisi bundan sonra inşa etme imkânının da bulunmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, mirasbırakanın dava konusu taşınmazı müvekkili vakfa 1986 yılında kayıtsız ve şartsız bir şekilde hibe ettiğini, bu hususun tapu senedine yazıldığını, ayrıca hak düşürücü sürenin de geçirildiğini savunarak, davanın esasa girilmeden reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, resmî senette bağışın kayıtsız ve şartsız olduğu belirtilmiş ise de bağıştan beş gün önce düzenlenen taahhütnamede bağışı kabul eden vakfın taşınmaz üzerine yapılacak tesislere mirasbırakanın ve eşinin adını vermeyi taahhüt ettiği, bu hâli ile bağış işleminin şartlı hâle getirildiği, 818 sayılı Borçlar Kanununun 246. maddesine göre de bağışlayanın rücu sebebine vakıf olduğu günden itibaren bir sene içinde bağıştan rücu etmesi gerektiği, bağışlayanın sene geçmeden vefatı hâlinde dava hakkının mirasçılarına intikal edeceği, mirasçıların da senenin hitamına kadar rücu davası ikâme edebilecekleri, somut olayda mirasbırakanın taahhütnamenin düzenlenmesinden yaklaşık üç yıl sonra öldüğü, davacıların da murisin ölümünden 21 yıl sonra bu davayı açtıkları gerekçesi ile yasadaki hak düşürücü süreden sonra açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılardan ... vekili tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece, 4027 parsel sayılı taşınmazın imar planında çocuk oyun alanı olarak ayrıldığına dair Konak Belediye Başkanlığının imar planı değişikliğine dair kararının 22.03.1988 tarihli gazetede ilan edildiği, imar planı değişikliğinin gazetede ilan tarihinden sonra murisin öldüğü 12.08.1989 tarihine kadar bağıştan rücu hakkını kullanmadığı, bu arada yasanın öngördüğü bir yıllık sürenin geçirildiği, mirasçıların da mirasbırakanın ölümünden sonra eldeki dava açılıncaya kadar herhangi bir talepte bulunmadıkları, mirasbırakan ve mirasçıların imar planı değişikliğini ve dolayısıyla bağış koşulunun yerine getirilemeyeceğini yapılan ilanla öğrendikleri, öğrenme tarihi itibariyle de hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme kararı davacılar tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bağıştan rücu (yüklemeli bağışlamanın geri alınması) hukuksal sebebine dayalı olarak açılan eldeki davada 818 sayılı Borçlar Kanununun 246. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 297.) maddesinde öngörülen bir yıllık sürenin geçirilip geçirilmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere, direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme, bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez (Hukuk Genel Kurulunun 21.05.2014 tarih ve 2014/1-204 E., 2014/690 sayılı kararı).
Somut olaya gelince, yerel mahkemece ilk kararda mirasbırakanın 1989 yılında taahhütnamenin düzenlenmesinden yaklaşık üç yıl sonra vefat ettiği, davacıların ise mirasbırakanın ölümünden 21 yıl sonra bu davayı açtıkları ve hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği hâlde bozma öncesi yargılamada dosyada bulunmadığı için değerlendirilmeyen, davalı tarafça karar düzeltme dilekçesine ekli olarak sunulan ve dava konusu taşınmazın imar planında çocuk oyun alanı olarak ayrıldığına ilişkin Konak Belediye Başkanlığının imar değişikliğine dair kararı ile bu kararın 22.03.1988 tarihli gazetedeki ilanı esas alınarak, hak düşürücü süre bu tarihe göre değerlendirilmiş ve direnme kararı verilmiştir.
Bu durumda, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararında yer verilmeyen ve dolayısıyla Özel Daire tarafından da incelenmeyen yeni bir delile dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hâl böyle olunca, yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 17.10.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.