1. Hukuk Dairesi 2018/307 E. , 2018/8664 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalılar ... ve ... yönünden davanın reddine, davalı ... yönünden ise davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.04.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... ve vekili Avukat ..., davalı ... ve vekili Avukat ..., davacı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, hukuki ehliyetsizlik ve inançlı işlem hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 648 ada 20 parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payını hakkında yapılan icra takiplerinden kurtulmak ve ileride iade edilmek üzere davalıların murisi ...’e bedelsiz olarak devrettiğini, devir tarihinden önce alıcı ...’in akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanmış olduğunu, ...’in yaptığı hukuki işlemin batıl olduğunu, öncelikle hukuki ehliyetsizlik nedeniyle, bunun kabul görmemesi halinde ise güvene dayalı bedelsiz yapılan temlikin iptalinin gerekeceğini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazda davalıların murisi ... adına kayıtlı payın tapusunun iptali ile ¼ payın adına tescilini istemiştir.
Davalı ..., yapılan satışın gerçek olduğunu, davacının iddialarının iyi niyet ile bağdaşmayacağını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., dava edilen payın davacıya ait olduğunu belirterek davayı kabul etmiştir.
Davalı Mükerrem, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, hukuki ehliyetsizlik iddiasının TMK’nun 3. maddesine aykırı olduğu ve hakkın kötüye kullanılması kapsamında kaldığından dinlenmeyeceği, inançlı işlem iddiası yönünden ise yazılı delil sunulmadığı gerekçesiyle davalılar ... ve ... yönünden davanın reddine, davayı kabul etmesi nedeniyle davalı ... yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ...’ın maliki olduğu 648 ada 20 parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payını 07.02.1986 tarih ve 675 yevmiye no’lu akit ile davalıların murisi ... ’a satış suretiyle temlik ettiği, temlikten önce alıcı ... ’ın ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 11.02.1981 tarih ve 1980/1104 E 1981/87 K sayılı ilamı ile şizofreni sendromu olduğundan bahisle kısıtlandığı ve kardeşi ...’ın kendisine vasi olarak tayin edildiği, anılan dosya aslının aradan uzun süre geçmiş olması nedeniyle bütün aramalara rağmen bulunamadığı, ... ’ın 26.09.2012 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davalıları bıraktığı kayden sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, dosya içerisinde çekişmeli taşınmazın tapu kütüğü fotokopisi bulunmasına karşın çekişmeli temlike ilişkin akit tablosunun bulunmadığı, öncelikle 07.02.1986 tarih ve 675 yevmiye no’lu akit tablosunun ilgili tapu müdürlüğünden celbi ile dosya arasına alınması gerektiği muhakkaktır.
Öte yandan, ilgili akit tablosu dosya arasına alındıktan sonra, temlikin ... adına vasisi tarafından mı yoksa bizzat ... tarafından mı yapılıp yapılmadığının saptanması gerektiği, vasi tarafından yapılmış ise;
4721 sayılı TMK’nun 461/1. maddesinde; ‘’ Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izni gereklidir: 1. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması, ‘’ ve aynı Yasa’nın 465. maddesinde; ‘’ Kanunen gerektiği hâlde vasinin yetkili vesayet dairelerinin iznini almadan yapmış olduğu işlemler, vesayet altındaki kişinin vasinin izni olmaksızın yaptığı işlem hükmündedir. ’’ amir hükümlerine yer verildiği gözetilerek çekişmeli temlikin vesayet makamından gerekli izin alınmadan yapıldığı saptanır ise akdin geçerli olmayacağı açıktır.
Diğer taraftan, temlik davalıların murisi ... tarafından bizzat yapılmış ise;
4721 sayılı TMK’nun 14. maddesinde; ‘’ Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur ‘’, 15. maddesinde; ‘’ Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz. ‘’ ve 16/1. maddesinde; ‘’ Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir. ‘’ düzenlemelerine yer verilmiştir.
Eldeki davada, davacı ...’ın dava konusu taşınmazdaki ¼ payı davalıların murisi olan ( aynı zamanda kardeşi ) ...’a 07.02.1986 tarihinde satış suretiyle temlik ettikten sonra ...’ın temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olmadığını ileri sürmesinin mümkün olup olmadığı tartışma konularından biridir.
Fiil ehliyeti ile ilgili hükümler birbirini doğrulamakta ve tamamlamaktadır. Küçüklerin ve kısıtlıların karşılıksız kazanma ile ilgili hukuki işlemlerinde ayırt etme gücünün varlığının ön koşul olması kanunun ayırt etme gücünü temel öğe olarak kabul ettiğini göstermektedir. Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar tarafından yapılan işlemlerin yaptırımı kanunlarda belirtilen ayrık durumlar dışında hukuki geçersizliktir.
TMK’nun 15. maddesinde belirtilen kurala aykırı uygulama yapılabilmesi için ayrık durumların kanunlarda açıkça gösterilmiş olması gerekir. Maddenin açıklığı karşısında yorum yoluyla kurala ayrık durum getirilmesi mümkün değildir. TMK’nun 2. maddesi, dürüst davranma ile ilgili olup genel hüküm niteliğindedir. Genel hüküm uygulanarak ehliyet yönünden kanunda öngörülmeyen ayrık durum yaratılması kanunun sarahatına uygun düşmez.
Ehliyetsiz kişinin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz. Akit iki taraflı bir hukuki işlemdir. Ehliyetsiz kişinin fiili hukuki sonuç doğurmaz ise, buna bağlı olarak akdin diğer tarafı için de bu fiil sonuç doğurmaz. Zira akit karşılıklı olarak iki tarafın iradesinin birleşmesiyle olur. Yoklukla, butlanla malul akit, bir taraf için geçerli, diğer taraf için geçersiz kabul edilemez.
Öyle ise, davacı ...’ın ( temlik eden ) da temlik tarihinde davalıların murisi ...’ın ( temlik alan ) hukuki ehliyete haiz olmadığını ileri sürmesi mümkün olup, bu iddiasının TMK’nun 2. maddesine aykırı olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Ne var ki somut olayda, davalıların murisi ...’ın temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olmadığı iddiası yönünden bir araştırma yapılmış değildir.
Hal böyle olunca, temlikin vasi tarafından izin alınmadan yapıldığı saptanır ise TMK’nun 462/1. maddesinin açık hükmü karşısında davanın kabul edilmesi, temlikin davalıların murisi ... tarafından bizzat yapıldığı saptanır ise; ...’a ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. eklenerek temlik tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, temlik tarihinde ...’ın hukuki ehliyete haiz olmadığının tespit edilmesi halinde davanın kabul edilmesi, aksi halde diğer hukuki neden üzerinde durularak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Kabule göre de, davalı ...’a mirasbırakanı ...’ın çekişmeli taşınmazda dava dışı ¼ payından intikalen gelen miras payı da olduğu gözetilmeden davalı ...’nin çekişmeli taşınmazdaki ¼ payının tamamının iptale konu yapılması da hatalıdır.
Eldeki davada kötüniyet tazminatından bahsedilemeyeceğinden davalı ...’nun yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
Davacı ile davalı ...’nin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler davacı ve davalı ... vekilleri için 1.630.00."er-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz edenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.