1. Hukuk Dairesi 2015/9839 E. , 2018/8663 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.04.2018 Salı günü saat 9.35 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı ...’in, 172 parsel sayılı taşınmazdaki 9350/18700 payını mirasçılarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak ikinci eşinden olma davalıya satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazdaki davalı payının tapusunun iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiş, duruşmalar sırasında davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
1933 doğumlu mirasbırakan ...’ün 05.08.2011 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak 08.06.1972 tarihinde boşandığı ilk eşi ...’den olma dava dışı çocukları ..., ..., ..., ... ve davacı ...’i, 26.07.1972 tarihinde evlendiği ikinci eşi dava dışı ...’yı ve ...’dan olma dava dışı çocukları ..., ... ve davalı ...’i bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu 18.700 m2 lik Bağ vasıflı 172 parsel sayılı taşınmazdaki 9350/18700 payını 02.12.2005 tarih ve 3280 yevmiye no’lu akit ile satış suretiyle davalıya temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunu"nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 237.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtilmelidir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın çekişmeli taşınmaz ile aynı bölgede tam malik ya da paydaş olduğu tarla, bağ veya avlulu ev niteliğinde yedi parça taşınmazını mirasçılarına bıraktığı, tanık anlatımları uyarınca mirasbırakanın ölümünden evvel 7-8 yıl gözlerinin iyi görmediği, unutkanlık sorunu yaşadığı, bakıma muhtaç olduğu, işleri ile ilgilenemediği, mirasbırakanın bakımı ve işleri ile davalının ilgilendiği, davalı haricinde diğer tüm mirasçıların köy dışında yaşadığı, mirasbırakan ile davalının evlerinin birbirine yakın olduğu ve ihtiyaç duyduğunda mirasbırakanın yanında davalının bulunduğu, öte yandan mirasbırakan ile diğer mirasçılar arasında mal kaçırmayı gerektirecek herhangi bir husumetin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK."nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, başka taşınmazı da bulunduğu anlaşılan mirasbırakanın, dava konusu taşınmazdaki 9350/18700 payını 72 yaşında davalıya temlikinde gerçek irade ve amacının mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisi ile ilgilenen, ihtiyaçlarını karşılayan ve maddi-manevi destek olan davalıya duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, taşınmazın aynına ilişkin eldeki davada miras payı oranında iptal ve tescil istendiğine göre, dava edilen miras payının keşfen saptanan dava tarihindeki değeri üzerinden nispi karar ve ilam harcı alınması yerine fazla karar ve ilam harcı alınması doğru olmadığı gibi, harcı tamamlanan dava değeri üzerinden davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken fazla vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir.
Davalı ... yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.