14. Hukuk Dairesi 2016/2774 E. , 2018/6457 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 06.09.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu kayıtlarında vakıf şerhinin terkini talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 14.10.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekilinin 06.09.2012 tarihli dilekçesiyle eski 188 parsel sayılı gayrimenkulün daha sonra tevhid ve revizyon görerek 7 adet parsele bölünen ve 1739, 1741, 1743, 1744, 1797 ve 1854 parsel sayılarını alan gayrimenkullerden, 1744 nolu parselin münferiden sahibi, davacılardan ... Site İşletme Kooperatifi kalan diğer 6 parselde de davacılardan her biri ayrı ayrı hissedar olduklarını, bu parsellerin üzerine Vakıflar ... Bölge Müdürlüğünün 15.09.2011 tarihli yazısı üzerine tapu kütüklerinin nevi hanelerine vakıf şerhinin işletildiğini, kök tapuları aynı olup sonradan revizyonla bölünen parsellerine konulan vakıf kaydının mahkeme kararı olmadan konulmasının yasaya aykırı olduğu nedeniyle terkine karar verilmesini, mahkeme aksi kanaatte ise gayri sahih vakıflardan olduğunun tespit edilerek terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, dava konusu 1744 sayılı parsel üzerindeki vakıf şerhinin 18.10.2011 tarih, 18491 yevmiye nolu işlem ile dava tarihinden önce terkin edildiği, diğer parsellerdeki vakfiyelerin tapu kütüğünde kayıtlı olması nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ..."nden vakıf senedi istenilmiş, 20.11.2013 tarihli cevabi yazıya göre ... Vakfı"na ait vakfiye kaydına rastlanmadığı, ancak taşınmazların vakfiyeleri tapu kütüğünde kayıtlı bulunduğu şeklinde cevabi yazı alındıktan sonra dosya bilirkişi incelemesi amacıyla ... Asliye Hukuk Mahkemesi"ne gönderilmiş, Prof. Dr. imzalı 21.03.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre "..." ya da "..." unvanlı mahalli eşraf tarafından kurulan vakıfların sahih vakıflar olduğu, davaya konu vakıf şerhinin istisna tutulan yerlerden olmadığı, şerhin silinebilmesi için taviz bedelinin ödenmesi gerektiğinden davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dava konusu 1739, 1741, 1743, 1744, 1797 ve 1854 parsel sayılı taşınmazların ifraz öncesi kök kaydı 188 ve 191 parsel sayılı taşınmazların tapulama tutanağı üzerinde vakıf şerhi bulunmadan 188 sayılı parselin 27.03.1973 tarihinde kesinleştiği belirtilmiş, diğer 191 parsel sayılı taşınmazın 18.11.1971 tarihinde revizyon tapuya göre tapulama tutanağı düzenlenmiş, ancak kesinleşme tarihi sorulmamıştır. 191 parsel sayılı taşınmazın kesinleşme tarihini de içeren tapulama tutanağı getirtildikten ve tapulama tutanağı üzerinde vakıf şerhi olup olmadığı araştırıldıktan sonra ilgililerin rızaları dışında mahkeme hükmü olmaksızın tek taraflı işlem ile dava konusu taşınmazlar üzerine 21.09.2011 tarih, 17362 yevmiye nolu işlem ile vakıf şerhi konulduğu belirtilmiş ise de öncelikli olarak davacıların bağımsız bölümleri belirlenerek, bağımsız bölümü tapudan satın aldıkları tarihten sonra tapu kaydı üzerine mahkeme hükmü olmaksızın tek taraflı işlem ile vakıf şerhi konulduğu anlaşılan bağımsız bölüm maliki olan davacılar yönünden davanın TMK"nın 1027. maddesindeki yönteme uygun hareket edilmediğinden vakıf şerhinin bağımsız bölümler ve payları üzerinden kaldırılması gerekir. Davalı ... Genel Müdürlüğünün iddiaları ise ancak tapu kayıtlarına vakıf şerhinin işlenmesi istemi ile açacağı bir davada dikkate alınabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.07.2011 tarihli 2011/14-396 Esas ve 2011/463 Karar sayılı içtihadı da bu yöndedir. Bu nedenle TMK"nın 1027. maddesinin öncelikle uygulama yeri olup olmadığı araştırılmalıdır.
Davacılardan 21.09.2011 tarih, ... yevmiye nolu işlem ile tapu kaydına vakıf şerhi konulmasından sonra tapudan vakıf şerhi ile yükümlü olarak bağımsız bölümü satın alanlar belirlenerek, vakıf şerhi konulduktan sonra tapudan satın almış olanlar açısından TMK"nın 1027. maddesine aykırılıktan söz edilemeyeceğinden aşağıda belirtilen genel ilkelere göre keşif ve bilirkişi incelemesi yapılıp dava konusu vakfın sahih olup olmadığı belirlendikten sonra neticesine göre karar verilmesi gerekir.
TMK"nın 688. ve 6100 sayılı HMK"nın 26. maddesi gereğince mahkemece sadece dava açan davacıların bağımsız bölümlerindeki payı yönünden vakıf şerhinin kaldırılmasıyla yetinilmesi gerekir. Bu nedenle mahkemece dava konusu taşınmazların son durumunu gösteren tapu kayıtları getirtilerek ve yukarıda belirtilen ilkelere göre inceleme yapılarak 6100 sayılı HMK"nın 297. maddesine uygun ve infaza elverişli bir karar verilmesi gerekir.
Bu yönde yapılacak araştırmadan sonra; neticesine göre 27.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 sayılı Vakıflar Kanunu"nun 18. maddesi hükmü gereğince; miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar dışındaki icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar taviz bedeline tabidir. Yasanın 3.maddesinde yapılan tanıma göre de mukataalı vakıf; zemini vakfa üzerindeki yapı ve ağaçlar tasarruf edene ait olan ve kirası yıllık olarak alınan vakıf taşınmazlarını, icareteynli vakıf ise; değerine yakın peşin ücret ve ayrıca yıllık kira alınmak suretiyle süresiz olarak kiralanan vakıf taşınmazlarını ifade eder. Hal böyle olunca somut uyuşmazlığın çözümü için, kayda işlenen vakfın mukataalı veya icareteynli vakıflardan olup olmadığının veya miri arazilerde mukataalı hayrata tahsis edilmeyen ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlardan bulunup bulunmadığının yöntemince araştırılması gerekir.
Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumu ayrı olacağından bu taşınmazların kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığının keşfen incelenmesi, taşınmazın konumunun düzenlenecek paftada kadim köy ve kasaba ya da şehirlere göre haritasında işaret edilmesi, vakfın niteliği hakkında bu belirlemeden sonra görüş bildirilmesi zorunludur.
Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığının, taviz bedeli ödenip ödenmeyeceğinin vakıf şerhinin doğrudan kaldırılması gerekip gerekmediğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmadan saptanması bu tür davalarda önem kazanmaktadır.
Hal böyle olunca vakıflara ait tapu kaydı ilk tesisinden itibaren getirtilmeli, vakıf durumunu gösterir kayıtlar ve dayanılan diğer belgeler merciinden istenmeli, Vakıflar Genel Müdürlüğünden kayda işaret edilmiş vakfın türü hakkında bilgi alınmalı ve HUMK’nın 275. maddesi uyarınca yukarıdan beri sayılan ilkeleri kapsar biçimde üniversitelerin Medeni Hukuk kürsüsünden vakıflar hukuku alanında uzman bilirkişi görüşüne başvurularak sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır.
Vakıf şerhinin terkini istemine ilişkin davalarda harç ve avukatlık ücretinin dava değerine bakılmaksızın maktu tayin ve takdiri gerekir.
Mahkemece; TMK"nın 1027. maddesinin uygulama yeri olup olmadığı ve neticesine göre, yukarıda belirtilen bu yönler üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.10.2018 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Uyuşmazlık, taşınmazın evveliyat kaydında olmadığı halde sonradan konulduğu iddiasıyla şerhin, terkini istemine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde, terkini istenen vakıf şerhinin tapuya konuluş biçiminin tespiti önem taşımaktadır.
Vakıf şerhi, hukuki nitelikçe gayrımenkul mükellefiyeti (taşınmaz yükü) olup; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 840/son maddesi gereğince; aksine bir hüküm yoksa, taşınmaz yükünün kazanılmasında ve tescilinde taşınmaz mülkiyetine ilişkin hükümler uygulanır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun Eşya Hukukuna ilişkin Dördüncü Kitabının, Üçüncü Kısmının, İkinci Bölümünde “Tapu Sicili”ne ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu bölümde “Terkin ve Değiştirme” ana başlığı altında, “Düzeltme” başlıklı 1027. maddesinde; “İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebileceği belirtilmiştir. Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir.
Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca resen düzeltir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hükme göre; tapu sicilindeki bir yanlışlığın tapu memuru tarafından düzeltilebilmesi için ilgililerin rızası, bu olmadığı takdirde de bir mahkeme kararının varlığı şarttır. Tapu memuru ancak basit yazı yanlışlarını tüzük kurallarını da gözeterek kendiliğinden düzeltebilir.
Kural olarak, bir vakıf şerhi evveliyat kayıtlarında olduğu halde sonraki kayıtlarda yer almamışsa bu şerhin kayda işlenmesi yasal yollarla sağlanabilir. Eğer bir tapu kaydında evvelinden beri vakıf şerhi bulunmuyorsa ve buna rağmen sonradan vakıf şerhi işlenmişse ilgilisi bu şerhin terkinini isteyebilir.
Eldeki davada da, davacılar daha önce tapu kayıtlarında yer almayan vakıf şerhinin idarece tek taraflı konulduğundan bahisle şerhin terkinini istemişlerdir.
Dosya kapsamından; davaya konu taşınmaza ait tapu kaydında, taşınmazın evveliyatından beri herhangi bir vakıf şerhinin yer almadığı, sonradan konulan şerhin ise davalı ... İdaresinin tapuda yapılan tek taraflı işlemiyle gerçekleştiği, bu şerhin ilgilisinin rızasına göre yapılmış bir işleme de dayanmadığı, anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; evveliyat kaydında olmayan bir kaydın konulması basit bir yazım hatasının düzeltilmesi olmadığı gibi, tapu memurunca bu işlem ilgililerin rızası alınarak da tesis edilmiş değildir. Vakıflar İdaresinin tek taraflı işlemi ile şerhin konulduğu da belirgin olduğuna göre, bu kaydın sıhhatli olduğundan söz edilemez. Tek taraflı idare işlemi ile usulsüz konulan bu şerhin terkini gerekir.( HGK 06.07.2011 2011/396 E, 2011/463 K )
İlk derece mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiğini düşündüğümden, farklı gerekçe ile verilen bozma kararına iştirak edememekteyim.