10. Ceza Dairesi 2018/5689 E. , 2019/4229 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığının, 03/12/2018 tarihli yazısı ile kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanık ..."ün mahkûmiyetine dair İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 04/02/2010 tarihli ve 2009/546 esas, 2010/107 sayılı kararının kanun yararına bozulmasına yönelik talebi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12/12/2018 tarihli yazı ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı.
Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
A) Konuyla İlgili Bilgiler:
1- Sanığın, 29/03/2007 tarihinde işlediği iddia olunan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 06/11/2007 tarihli ve 2007/1228 esas, 2007/1254 sayılı kararıyla 5560 sayılı Kanunla değişik TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
2- Tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin kararın kesinleşmesini müteakip Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce tedbirin infazına başlaması için sanığa gönderilen uyarılı ilk başvuru davetiyesinin sanığın bilinen son adresinin tebliğe elverişli olmadığı gerekçesiyle 18/02/2009 tarihinde aynı adreste Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmesine rağmen, sanığın çağrıya uymadığının bildirilmesi üzerine, yargılamaya devam edildiği ve İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 04/02/2010 tarihli ve 2009/546 esas, 2010/107 sayılı kararıyla TCK"nın 191 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve 51. maddesi gereğince de cezasının ertelenmesine karar verildiği, hükmün yasa yolu incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği,
Anlaşılmıştır.
B) Kanun Yararına Bozma Talebi:
Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, "Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 22/12/2015 tarihli ve 2015/1717 esas, 2015/33429 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, sanığa 10 gün içinde denetimli serbestlik müdürlüğüne başvurması gerektiği uyarısını içeren tebligatın yapılması ve sanığın başvuruda bulunmaması üzerine, yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta "ısrar" ettiğinin kabul edilebilmesi için sanığa "önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ısrar etmiş sayılacağı" uyarısı ile yeniden tebligat yapılması, bu tebligata rağmen de başvuruda bulunmadığı takdirde sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerine uymamakta ısrar edeceği nazara alındığında, somut olayda ... Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün çağrı kağıdının 18/02/2009 tarihinde tebliğ edildiği, şüphelinin tebliğe rağmen denetimli serbestlik müdürlüğüne müracaat etmemesi üzerine anılan Müdürlüğün 16/03/2009 tarihli ve 2008/429-DS sayılı yazısı ile dosya kaydının kapatıldığı anlaşılmış ise de; tek başına bu durumun ısrar olarak kabulünün mümkün bulunmadığı, esasen denetimli serbestlik tedbirine kaldığı yerden devam edilmesi gerektiği, kamu davası hakkında durma kararı verilerek yükümlü hakkında hükmolunan denetimli serbestlik kararının infazının sonucunun beklenilmesinin gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmemiştir." denilerek, İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 04/02/2010 tarihli ve 2009/546 esas, 2010/107 sayılı kararının bozulması istenmiştir.
C) Konunun Değerlendirilmesi:
Her ne kadar kanun yararına bozma talebinde, “uyarılı ilk başvuru davetiyesi tebliğine rağmen kuruma müracaat etmeyen sanığa yeniden uyarılı ilk başvuru davetiyesi tebliğ edilmesi gerektiği, ikinci kez tebliğ yapılmaması nedeniyle ısrar koşulunun oluşmadığı ve bu nedenle ısrar koşulu oluşmadan yargılama devam edilmesinin yasaya aykırı olduğu” belirtilmiş ise de;
Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçuna ilişkin olarak, “denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etme” şartının, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile TCK’nın 191. maddesinde yapılan değişiklik sonrasında bir yargılama koşulu olarak kanunda yer aldığı, bununla birlikte infaza ilişkin usulî değişiklikler geriye yürümeyeceğinden, tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infaz işlemlerinin, infazın yapıldığı tarihteki kurallara göre yapılması gerektiği,
Somut olayda tedbirin infazı sırasında yürürlükte olan 5560 sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 191/5. maddesinde “Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.” şeklinde düzenleme yer aldığı,
Yine tedbirin infazı sırasında yürürlükte olan ve Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu’nun 27. maddesine dayanılarak hazırlanmış olan 18/04/2007 tarihli Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliğinin 87. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hükümlü uyarılı ilk başvuru davetiyesi tebliğine rağmen on gün içerisinde Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne müracaat etmez ve denetimli serbestlik tedbirinin infazına hiç başlamazsa, denetimli serbestlik tedbir dosyası kaydının kapatılarak, yargılamaya devam edilmesi için Mahkemesine bildirimde bulunulacağının hüküm altına alındığı,
Bu nedenle, somut olayda olduğu gibi 6545 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 28/06/2014 tarihinden önceki dönemde uygulanan ve uygulaması bu tarihten önce sona ermiş olan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirlerine ilişkin olarak “ısrar şartı” aranmayacağından, “sanık hakkında davaya devam edilebilmesi için ısrar şartının gerçekleşmesi gerektiği” düşüncesine dayanan kanun yararına bozma talebi yerinde görülmemiş ise de,
İncelenen dosyada sanığa ilk başvuru davetiyesinin tebliği esnasında yürürlükte olan Tebligat Kanunu’nun, 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki haliyle 35. maddesinde yer alan “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve yeni adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi, tebliğ tarihi sayılır.” şeklindeki düzenleme uyarınca, daha önce bilinen en son adresine usulüne uygun bir tebligat yapılmamış olan sanığın aynı adresine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre uyarılı ilk başvuru davetiyesi tebliğ edilmesinin yasaya aykırı olduğu ve bu tebliğin geçersiz olduğu, bu durumda sanığa Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce yapılmış hiçbir geçerli tebligat bulunmadığından, yasaya uygun olarak uyarılı ilk başvuru davetiyesi tebliğ edilmesi için “davanın durmasına” karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devam edilerek mahkûmiyet kararı verilmesinin de yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından, kanun yararına bozma talebi bu yönüyle ve değişik gerekçeyle yerinde görülmüştür.
D) Karar :
Açıklanan nedenlere göre; kanun yararına bozma talebi yerinde görüldüğünden; sanığın mahkûmiyetine dair İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 04/02/2010 tarihli ve 2009/546 esas, 2010/107 sayılı kararının 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA, aynı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için, dosyanın Adalet Bakanlığına iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 24.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.