4. Hukuk Dairesi 2015/16098 E. , 2017/6210 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... ve diğerleri aleyhine 25/07/2012 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24/06/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraflar vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm temyiz itirazları reddedilmelidir.
2.Davalıların temyiz itirazlarına gelince:
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, ... Gazetesi’nin 06/04/2012 tarihli nüshasında yayınlanan “...’de ... ...’de Muhalifler” başlıklı, 11/04/2012 tarihli nüshasında yayınlanan “Ey ... İşadamı” başlıklı, 16.04.2012 tarihli nüshasında yayınlanan “... Düşünsün” başlıklı ve 07/07/2012 tarihli nüshasında yayınlanan “... İşgal Ediyor” başlıklı köşe yazılarında kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek, uğradığı manevi zararın giderilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu olan “...’de ... ...’de Muhalifler” ve “Ey ... İşadamı” başlıklı yazılarda davacıya yönelik suç isnadı içeren ifadeler kullanıldığı gerekçesiyle kişilik haklarına saldırı olduğu kabul edilmiş; “... Düşünsün” ve “... İşgal Ediyor” başlıklı yazılarda ise değer yargısında bulunulduğu gerekçesiyle kişilik haklarına saldırı olmadığı kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu yayınlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı anlaşıldığından istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (2) sayılı bentte açıklanan nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA, davacının temyiz itirazlarının (1) sayılı bentte açıklanan nedenlerle reddine ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/10/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.