Esas No: 2019/271
Karar No: 2019/1069
Karar Tarihi: 15.10.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/271 Esas 2019/1069 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.05.2012 tarihli ve 2008/333 E., 2012/220 K. sayılı karar davacılar vekili, davalılar ...Taş Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti. ile ... vekili ve ihbar olunan ... vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11.03.2014 tarihli ve 2013/3236 E., 2014/3446 K. sayılı kararı ile;
(...Davacılar vekili, davalı tarafa ait araç sürücüsünün kusurlu hareketi ile meydana gelen kazada desteklerinin öldüğünü açıklayıp, fazlaya dair haklarını saklı tutarak davacılar için 500"er TL destek ve 500 TL defin gideri ile 75.000"er TL manevi tazminatın yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen (sigorta limit ve dava tarihinden işleyecek faizi ile) tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili ıslah ile maddi tazminat talebi miktarı toplamını bilirkişi raporu doğrultusunda Gülsün için 182.094,54 TL, Gülşah için 22.344,42 TL"ye yükseltmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kısmen kabulü ile, davacı ... için 45.523,63 TL, Gülşah için 5.586 TL destek ve davacılar için 500 TL defin gideri toplamı olan 51.609,74 TL"nin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (sigorta dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden limit ile sorumlu olarak) davalılardan müştereken ve müteselsilen, davacılar için 20.000"er TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sigorta şirketi hariç diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, ihbar olunanlar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacılar vekili, davalı ... ve...Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti. vekili ile ihbar olunan KGM vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, özellikle oluşa ve dosya içeriğine uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının ve tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına ve manevi tazminatın takdirinde B.K.nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre, ihbar olunan KGM vekili ile davalı ... ve...Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti. vekillerinin tüm, davacılar vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK nun 85. maddesi gereği, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Aynı yasanın 88. maddesi gereği de, bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. Anılan yasal düzenlemeler gereği davalıların müşterek ve müteselsilen sorumluluk ilkeleri gereği tazminatın tamamından sorumluluğuna hükmetmek gerekir iken yazılı şekilde kusur oranlarına göre belirlenen miktarlardan sorumlu olacakları şekilde karar verilmesi doğru değil bozma nedenidir…)
gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince, direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacılar vekilinin duruşma isteklerinin reddine karar verilip, dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; davalıların sürücüsü, işleteni ve zorunlu trafik sigorta şirketi olduğu aracın davacıların desteği ...’ın içinde yolcu olarak bulunduğu, ... Karasu’nun sevk ve idaresindeki araca çarpması sonucu desteğin ve desteğin yolcu olarak bulunduğu aracın sürücüsünün vefat ettiğini, kazanın davalı sürücünün müteveffa sürücünün sevk ve idaresindeki araca arkadan çarpması ve onun direksiyon hâkimiyetini yitirmesi sonucu meydana geldiğini, kaza sonrası tutulan tespit tutanağı olayın oluşuna uygun olmadığından tutanağa itiraz edildiğini, açılan ceza davasının da derdest olduğunu, davalı tır sürücüsünün kazanın oluşunda asli kusurlu olduğunu düşündüklerinden yargılama sırasında yeniden kusur incelemesi yaptırılmasının gerekeceği gözetilerek talep sonucunun açık bırakıldığını ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile davacılar için 500,00"er TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 500,00TL defin gideri ile 75.000,00"er TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile (davalı ... şirketinin poliçe limiti ve kapsamı ile sorumluluğuna hükmedilmesine ve dava tarihinden işleyecek yasal faiz ile sorumlu tutulmasına) müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talepleri arttırılmıştır.
Davalı Liberty Sigorta A.Ş. vekili; müvekkili şirketin sigortalısının kusuru oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olarak sorumluluğunun bulunduğunu, kazaya karışan aracın kusur durumunun net olarak tespit edilemediği anlaşıldığından ceza davasının sonucunun beklenmesinin gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar vekili; müvekkillerinin kazanın meydana gelmesinde kusurlarının bulunmadığını, müvekkili ...’ın kaza neticesinde üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini ve ilgili birimleri derhal haberdar ettiğini, ceza davasının sonucunun beklenmesinin gerektiğini ve talep edilen manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; davacıların murisinin olayda %50, davalının ise %25 oranında kusurlu olduğu, bilirkişi heyetinin ve Adli Tıp Kurumunun hazırlamış olduğu kusur raporlarına itibar edilmesi gerektiği kanaatine varılarak aktüer bilirkişinin yaptığı hesaplamadan birinci seçenekteki hesaplamasına itibar edildiği, talep edilen cenaze ve defin giderinin makul görüldüğü, hükmedilen manevi tazminatın miktarında tarafların sosyal mali içtimai durumları, olaydan bu yana geçen zaman, kusur durumu gibi sebeplerin dikkate alındığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davacı eş Gülsüm Yaldız için 45.523,63TL, çocuk... için 5.586,11TL, cenaze ve defin gideri olarak 500,00TL olmak üzere toplam 51.609,74TL’nin olay tarihi 8.3.2008 tarihinden (davalı ... bakımından dava tarihi 6.8.2008’den itibaren işleyecek yasal faizi ile ve sigorta şirketinin poliçe limiti ile sınırlı sorumluluğu dâhilinde olmak üzere) davalılardan müteselsilen tahsiline, her bir davacı için 20.000,00’er TL olmak üzere, toplam 40.000,00TL manevi tazminatın olay tarihi 8.3.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılar ...Taş Akaryakıt Otomotiv İnşaat Mal. Tic. Ltd. Şti. ve ..."dan müteselsilen tahsiline, ihbar olunanlar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin, davalılar ...Taş Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti ile ... vekilinin ve ihbar olunan ... vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy çokluğu ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacılar vekili ve ihbar olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların taleplerinde teselsül karinesine dayanıp dayanmadıkları ve davalıların %100 kusura isabet eden tazminat oranından mı yoksa kendi kusurlarına göre belirlenen tazminat miktarından mı sorumlu tutulmalarının gerektiği noktasında toplanmaktadır.
I) İhbar olunan ... vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede;
İhbar olunanın dosyada taraf sıfatı bulunmayıp, yerel mahkemece hakkında bu nedenle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.
II) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Uyuşmazlığın çözümü açısından, öncelikle dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) teselsülü düzenleyen hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.
Haksız fiil hâlinde müteselsil sorumluluk hâli 818 sayılı BK’nın 50. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer"an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.
Yataklık eden kimse, vakı olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.”
Aynı Kanun’un 51. maddesinde de;
“Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.
Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu hâlde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.” denilmektedir.
Birinci hâlde; birden fazla kişiler, müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan söz edilir (BK. md. 50). Aralarında tam teselsül olanlar, fiili işleyenle bu fiile iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumdadırlar.
İkinci hâlde ise; birden fazla kişinin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları ancak zarardan çeşitli hukuki sebeplerle sorumlu tutuldukları eksik teselsül (BK. md. 51) söz konusudur.
Kanun’un 142. maddesinde ise;
“Alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir.
Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder.” düzenlemesi yer almaktadır.
Görülüyor ki, Kanun’nun 51. maddesinde, aynı Kanun’un 50. maddesine atıf yapılarak birden çok kimseler, değişik nedenlerle (haksız fiil, sözleşme, Kanun) sorumlu oldukları takdirde zarar gören tam teselsülde olduğu gibi tazminat isteğinin bir bölümünü veya tamamını, bu sorumlulardan birinden ya da bir kaçından isteyebilecektir. Daha açık bir ifadeyle, zarar gören tam teselsülde olduğu gibi eksik teselsülde de tazminat borçlularından herhangi birine müracaat edebilir ve tazminatın tamamının ödenmesini isteyebilir. Bundan başka borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranında diğerini de borçtan kurtarır ve daha sonra ödeyenin onlara karşı rücu hakkı doğabilir.
Eş söyleyişle; birden çok kişinin gerek haksız fiil, gerek sözleşme ve gerekse Kanun kuralı gibi sebeplerden dolayı ve aynı zarar için zarara uğrayana karşı sorumlu oldukları durumda, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki rücuya ilişkin kurallar uygulanır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ile eksik teselsül tam teselsül ayrımı ortadan kalkmıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesinin birinci fıkrasına göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Kanun’un 88. maddesinin birinci fıkrasıyla da “ Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” düzenlemesine yer verilerek müteselsil sorumluluk ilkesi benimsenmiştir. Bu konuda zarardan sorumlu olan kişilerin trafik kazasının oluşuna katılış biçimi, hangi yasal hüküm nedeniyle sorumlu olduğu ve sorumluluğunun türü önemli değildir. Zarar gören, zararın tamamını sorumlulardan birine karşı açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsine karşı açacağı tek dava ile de talep edebilir. Dolayısıyla zarar gören zararını hangi sorumlu için kolay ispat edebiliyorsa onu seçerek daha kolay alacağına kavuşma imkânına sahiptir. Açılan davada zarar görenin kusurunun bulunmaması durumunda, hâkimin sorumlular arasındaki kusur dağılımını araştırıp tespit etmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Zira müteselsil sorumlulardan biri, illiyet bağını kesecek derecede olmadığı sürece diğer müteselsil sorumlunun veya üçüncü bir kişinin kusuruna dayanamaz. Kazaya katılan üçüncü kişi de diğer sorumlularla birlikte zarar görene karşı müteselsil sorumlu olur (Karasu, R: Yargıtay ve Sigorta Tahkimi İtiraz Hakem Heyeti Kararları Işığında Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, Ankara, 2016, s. 106).
Kanun maddeleri yukarıdaki şekilde izah edildikten sonra, usul hukukunda yer alan taleple bağlılık ilkesi (6100 sayılı HMK m. 24) de dikkate alındığında müteselsil sorumluluğa hükmedebilmek için zarar gören davacının dava dilekçesinde açıkça zararın müteselsilen ödenmesi talebinde bulunmasının gerekip gerekmediği hususu da burada tartışılması gereken bir diğer önemli konudur.
BK’nın 141. maddesi gereğince teselsül ister kanundan ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan alacaklı, bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme resen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü hâkim istek ile bağlı olup istek dışı karar veremez.
Ana kural bu olmakla ve davacının dava dilekçesinde müteselsilen sözcüğünü kullanmak suretiyle tahsil isteği bulunmamakla beraber; dava dilekçesindeki sözlerden ve ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı bir biçimde müteselsilen bir ödetme isteği bulunduğu anlaşıldığı takdirde, yukarıda belirtilen kuralın uygulanmasında yasal bir sakınca yoktur. Kuşku yoktur ki; yapılacak yorumlarda temel hüküm BK’nın 18. maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir beyanın ya da dava ve cevap dilekçeleri ile tarafların yine dava sırasındaki yazılı bildirimlerinin yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki sözlü ve yazılı diğer bildirimleri, kural olarak, birer hukuksal işlemdir ve her hukuk işlemi gibi BK’nın 18. ve TMK’nın 2. maddeleri gereğince bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak afaki iyi niyet kurallarınca kullanılan sözlerden veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Bir başka anlatımla, müteselsil kavramı dilekçede aynen kullanılmak zorunda olmadığından, davacı açıkça müteselsil sorumluluk esasına göre tahsil talep etmediğini ve pay oranına göre zararın giderilmesini istediğini belirtmedikçe (dava dilekçesinden müteselsil talep isteği anlaşılıyorsa) talebin teselsüle dayandığı kabul edilmelidir.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 23.03.1966 tarihli ve 9/3 E., 80 K.; 24. 06. 1983 tarihli ve 1981/9-533 E., 1983/724 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların desteği ...’ın yolcu konumunda bulunduğu ve kusursuz olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı tarafın dava dilekçesindeki anlatımlarından desteklerinin kusursuz olduğunu, kusurun tamamının kazaya karışanlara ait olduğunu izah etmeye çalıştığı açıktır. Eş söyleyişle dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde olayda miras bırakanının hiçbir kusuru bulunmadığını, açıkça vurgulamış, üstelik davalı tarafa da belli bir oranda kusur atfetmek suretiyle iddiasını da sınırlamamış, sonuçta da zararın tümünü talep etmiştir. Artık burada, teselsül talebinin sadece ... plakalı aracın sürücü-işleten ve ZMSS"ine ilişkin bulunduğundan bahsedilemez.
O hâlde; davalıların zararın tümünden sorumlu olduğu ve davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetilerek, gerçekleşen zararın istek doğrultusunda tahsiline karar verilmek gerekirken, dava dilekçesinin ve ıslah dilekçesinin yorumunda hataya düşülerek yazılı şekilde kusur oranlarına göre belirlenen miktarlardan sorumlu olacakları yönünde karar verilmesi isabetli bulunmamış bozmayı gerektirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava dilekçesindeki anlatımlardan ve talep kısmından davacıların desteklerinin içinde yolcu olarak bulunduğu aracın sürücüsü olan ...’in kusurunu hariç tutarak dava açtıkları, bu sürücünün kusuruna dayanmadıkları, ıslah dilekçesinin ise dava dışı ...’in de kusurunu kapsar şekilde verilmiş ise de dava konusu edilmeyen kusur oranına karşılık gelen zarar miktarının ıslah edilemeyeceği, bu nedenle mahkemenin ...’e isabet eden kusur yönünden verdiği direnme kararının uygun olduğu, ancak davalı sürücü yanında bidona da isabet eden kusur da hesaplanmak suretiyle tazminata hükmedildiğinden kararın bozulması gerektiği görüşü ve dava dilekçesindeki anlatımlardan olayın tüm kusurunun davalı sürücüde olduğu iddiasıyla dava açıldığı, Özel Daire bozma kararındaki karşı oy yazısının dava dilekçesindeki iddiaların ileri sürülüş şekline uygun olduğu, ancak, ıslah dilekçesi ile davacıların taleplerini bilirkişi raporundaki müteselsil sorumluluk ilkelerince yapılan hesaplamaya dayandırdıklarından ıslah dilekçesine göre zararın tümünün talep edilebileceğinden kısmen kabul kararının değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmesi gerektiği yönünde iki ayrı görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Yukarıda belirtilen maddî ve yasal olgular dikkate alındığında; mahkemece verilen direnme kararı doğru değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır
Öte yandan; gerekçeli karar başlığında yargılama sırasında reşit olup, vekaletname sunan davacı...’ın adına yer verilmemesi hatalı ise de, bu hususun maddi hata olduğu sonucuna varılmakla mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden bozma nedeni yapılmamış, eleştirilmekle yetinilmiştir..
SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle ihbar olunan ... vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy birliği ile,
(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.10.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, trafik kazası neticesinde ölen desteğin içinde bulunduğu araca çarpan karşı aracın işleteni, sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortasına karşı açılan destekten yoksun kalma tazminatı, defin gideri ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Dava dilekçesinde, davalı sürücünün kullanımındaki aracın davacıların desteğinin yolcu olarak bulunduğu araca, sol arkadan çarpması neticesinde direksiyon hakimiyetini kaybetmesine sebebiyet verdiği, davalı tır sürücüsünün asli kusurlu olduğu ve trafik kaza tutanağının oluşa uygun olmadığından tutanağa itiraz ettikleri ileri sürülerek davalılardan şimdilik dilekçedeki miktar tazminat müştereken müteselsilen talep edilmiştir. Yargılama sırasında talep ıslah dilekçesiyle artırılmıştır.
Dava dilekçesinde, desteğin içinde bulunduğu ... plakalı araç ve bidonla ilgili kusur iddia edilmemiş, müteselsilen sorumluluklarından hiç bahsedilmemiş, aksine davalı sürücünün asıl kusurlu olduğu ileri sürülmüş ve hatta trafik kaza tutanağına itiraz edildiği belirtilmiş, trafik kaza tutanağında ... plakalı araç sürücüsünün de kusuru belirtilmiş olmakla, buna olayın oluş şekline uygun olmadığından itiraz edildiği de iddia edilmekle, davacıların tüm kusurun davalı şoförde olduğu iddiasıyla talepte bulundukları anlaşılmaktadır. Netice-i talepte davalılardan istenen tazminat müşterek- müteselsilen talep edilmiş olması, desteğin içinde bulunduğu araç sürücüsünün kusuruna da isabet eden tazminatın teselsül kuralları uyarınca sadece davalı karşı araç sürücü-işleteni ve ZMSS’den müteselsilen talep edildiği anlamına gelmemekte, sadece davalı şoförün tam kusurlu olduğu iddia edilerek davalıların üçünün (sigortacının poliçe limiti kapsamında olmak üzere) talep edilen tazminattan müteselsilen sorumluluğuna hükmedilmesinin istendiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, Özel Dairenin, 2918 s. KTK 85 ve 88. maddeleri gereği, davalıların tüm tazminattan müteselsil sorumluluğuna hükmedilmesi gerektiğine ilişkin bozma ilamındaki gerekçesine, dava dilekçesindeki talep kapsamında katılmıyorum. Bozma ilamındaki karşı oy, dava dilekçesindeki iddianın ileri sürülüş şekline uygun olmakla birlikte, mahkeme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle ki, yargılamada alınan bilirkişi raporlarında, davacıların desteğinin bulunduğu araç sürücüsünün %50, yoldaki bidon nedeniyle %25, davalı sürücünün %25 kusur oranları belirlendiğine ve hesap bilirkişi ek raporunda bu kusur oranlarına göre tazminat hesabı 1. seçenekte, %100 kusura isabet eden tazminat hesabı müteselsil sorumluluk esaslarına göre 2. seçenekte yapıldığına ve davacılar da ıslah dilekçesi ile 2. seçenekteki tazminat miktarına talebi artırdıklarına ve müteselsilen talep ettiklerine göre, artık dava dilekçesindeki tüm taleplerini artırdıklarından ve müteselsilen istediklerinden ıslah dilekçesine göre tüm destek zararına hükmedilebilir. Mahkemenin kısmen kabul kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun yukarıda açıklanan gerekçeyle bozma görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY
Haksız fiilde müteselsil sorumluluk 818 sayılı BK 50 ve 51. maddelerde düzenlenmiş olup karşılığı hükümler TBK 61 ve 62. maddelerde yer almaktadır. Bu hükümlerin sonucu olarak birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanacaktır.
Bu genel hükmün yanında müteselsil sorumlulukla ilgili özel bir hüküm bulunması hâlinde müteselsil sorumluluk yönünden daha özel bu hükümlere de dayanılabilecektir.
Bu kapsamda somut uyuşmazlıktaki önemi nedeniyle müteselsil sorumlulukla ilgili 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK) hükümlerine de değinmek gerekir.
Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. (KTK 85/1)
İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur. (KTK 85/4)
Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. (KTK 88/1)
Bu hükümlerin sonucu olarak zarar gören bu zararını müteselsil sorumluların tamamından isteyebileceği gibi bunların biri veya birkaçından da isteyebilecektir. Her bir müteselsil sorumlunun zararın tamamından sorumlu olması, tüm müteselsil sorumlulara dava açılmasına engel olmadığı gibi, birden fazla müteselsil sorumluya dava açılması hâlinde hükmedilen tazminatın tamamının bunlardan sadece birinden tahsilinin istenmesine de engel değildir.
Zarar görenin müteselsil sorumluluk esasına göre talepte bulunması mümkün ise de bu durum kusur esasına göre de talepte bulunulmasına engel değildir. Bu 6100 sayılı HMK 24. maddede düzenlenen tasarruf ilkesinin sonucu olup diğer bir ifadeyle, maddedeki; hâkimin, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamayacağı (HMK 24/1) ve Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamayacağı (HMK 24/2) düzenlemeleri bu sonucu gerektirmektedir.
Bu durumda uyuşmazlığın, davacıların dava ettiği kapsamda çözümlenmesi ve HMK 26. maddedeki taleple bağlılık ilkesinin ifadesi olan; Hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği ancak duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebileceği hükmünün de gözetilmesi gerekir.
Somut olaydaki kaza tutanağında, kazaya karışan her iki araç sürücüsü de ihlal ettikleri trafik kuralları da belirtilmek suretiyle kusurlu bulunmuştur. Davacılar murisinin yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsü ... Karasu"nun de kusurlu olduğu bu tutanakta belirtilmesine rağmen; dava dilekçesinde davalı sürücünün; maktul ..."in kullanımındaki araca arkadan çarpması sonucu, maktülün direksiyon hakimiyetini kaybetmesine sebebiyet verdiği; kazanın bu şekilde meydana geldiğinin açık olduğu, davalı tır sürücüsünün asli kusurlu olduğu düşünüldüğünden yargılama sırasında yeniden kusur incelemesi yaptırılması durumu gözetilerek istek tutarının açık tutulduğu belirtilmiş ve sürücü ... ile bu kişinin kullandığı aracın işleteni ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı hakkında dava açılmıştır.
Dava dilekçesi bu anlatımlarla birlikte değerlendirildiğinde kaza tutanağına göre kusurlu olduğu belirtilen davacılar murislerinin yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsü ..."in kusurunu hariç tutarak bu davayı açtıkları bu sürücünün kusuruna dayanmadıkları sonucuna varılmaktadır. İstek tutarının açık tutulması ifadesinin, davalı sürücünün kusur durumu artarsa talep miktarının artırılacak olması anlamında olması da bu sonucu doğurmaktadır.Çünkü diğer sürücü ... kusuru nedeniyle de dava açılmış ise davalılardan müteselsilen tahsil talebinde bulunulabileceği için istek tutarının açık tutulması gereği olmayacağından bu ifadenin başka şekilde yorumlanabilmesi de mümkün değildir.
Davacılar murisi ile sürücü ..."in dayı yeğen olmaları nedeniyle ..."in kusurunun hariç tutularak dava açılmış olabileceği de tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. ..."in kusuru hariç tutularak dava açma iradesi anlaşılmakta ise de bu sadece davalı sürücü kusuruna dayanılarak dava açıldığını göstermemektedir. Dava dilekçesinde müteselsil sorumluluğa dayanılması sürücü ... dışındakilere isabet eden kusur nedeniyle de dava açıldığının kabulünü gerektirmektedir. Bu nedenle davacıların iradesinin sadece davalı sürücünün kusuruna dayalı dava açmak olmayıp sürücü ..."e isabet eden kusur dışındaki tüm kusurlara dayalı olarak dava açmak olduğu sonucuna varılmalıdır.
Davacılar ıslah dilekçesiyle ..."e isabet eden kusurları da kapsar şekilde tazminat taleplerini artırmış iseler de ıslahın kapsamı dahi ..."e isabet eden kusur karşılığı tazminata hükmedilebilmesini mümkün kılmamaktadır. Çünkü ıslah ile miktar artırımı ancak dava konusu edilen konuda yapılabilir. Nasıl ki ıslah ile yeni bir zarar veya alacak kalemi talebe eklenemez ise hariç bırakılarak dava konusu edilmeyen kusur oranına karşılık gelen zarar miktarı da ıslah ile talebe eklenemeyecek, eklenmiş ise bu usuli nedenle talebin reddi gerekecektir.
Davacıların talebi davalılar yönünden KTK 85/1. maddeye dayalı olsa da karayolundaki bidon nedeniyle isabet eden kusura da dayanılarak talepte bulunulduğunun kabulü gerektiğinden, aynı zamanda KTK 88/1. maddeye de dayalı olarak bu dava açılmıştır.
KTK 88/1. maddenin sonucu olarak davacılar hem sürücü ..."ın % 25 oranındaki kusuru nedeniyle, hem de karayolundaki bidon nedeniyle isabet eden % 25 oranındaki kusur nedeniyle davalılardan müteselsilen tahsil talebinde bulunabileceğinden bu kusur oranlarına isabet eden miktarda tazminata hükmedilmesi, dava dilekçesinde talebe esas olarak gösterilmeyen ..."in % 50 oranındaki kusuruna isabet eden tazminat taleplerinin ise yukarıda açıklanan nedenlerle reddi gerekmektedir. Bu durumda mahkemenin ..."e isabet eden kusur nedeniyle davanın reddine karar vermesi doğru ise de bidon nedeniyle sorumlu olanların kusuru nedeniyle tazminat talebinin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Belirttiğim nedenlerle ..."e isabet eden kusur nedeniyle mahkemenin direnmesi uygun olup, davalı sürücü kusuru yanında bidon kusuru nedeniyle de tazminata hükmedilmesi gerektiği için kararın bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan davacıların hem ... kusuru hem de bidon nedeniyle isabet eden kusur nedeniyle de talepte bulunabilecekleri gerekçesiyle kararın bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.