Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/208
Karar No: 2014/138
Karar Tarihi: 12.02.2014

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/208 Esas 2014/138 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/208 E.  ,  2014/138 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Bartın 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
    TARİHİ : 25/02/2013
    NUMARASI : 2012/644-2013/49

    Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bartın 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nce mahkemenin görevsizliğine dair verilen 11.04.2012 gün ve 2011/8 E. 2012/195 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 06.09.2012 gün ve 2012/16072 E., 2012/14112 K. sayılı ilamı ile;
    “…İş Mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106’ncı maddesi ile mülga 506 sayılı Kanunun 134"üncü maddesinde, bu Kanun uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 sayılı Kanun’un 101’inci maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir.
    Davacı, Kurumun hatalı işlemleri neticesinde uğradığı zararın tazminini talep etmekte olup,uyuşmazlığın çözümünün aynı Kanunun 134"üncü maddesine göre iş mahkemesinin görevinde olduğu gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:
    Davacı, dava dışı B..... Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş nin prim borçları nedeniyle yapılan haksız icra takibi sonucunda, kötü niyetli Kurum memurlarının yaptıkları usulsüz takip işlemleri nedeniyle uğradığı 25.500,00 TL tutarındaki maddi ve manevi tazminatın yasal faizleri ile birlikte ödenmesini, bu tazminatın 20.000,00 TL"sının yetki ve sorumlulukları oranında (O... K... , H... İ... Ç... , M... K.., H.... S.... ve M.... S... ) ilgililere tebliğ tarihi itibariyle yasal faizleriyle birlikte rücuan tazminat olarak yansıtılmasını, dava ve talep etmiştir.
    Davalı SGK vekili, davacının dava açma ehliyetinin olmadığını, talep hakkının zamanaşımına uğradığını, dava dilekçesinde hizmet ve görev kusurundan bahsedildiğinden görev yönünden de itiraz ettiklerini, bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı olarak açılan davanın reddini istemiştir.
    Yerel Mahkemece; “Anayasamızın 129/5. maddesi ve 657 sayılı Kanun"un 13. madde hükümleri gereğince kamu görevlilerinin görev sırasında verdikleri hizmet kusurundan kaynaklanan zarar nedeniyle ancak bağlı bulundukları idareye karşı ve idari yargı yerinde dava açabilecekleri, somut olayda gerçek kişi olarak bildirilen ilgililerin kamu görevlisi olduğu, tazminat istemlerine konu olayın, kamu hizmetinin görüldüğü sırada ve hizmet ile ilgili bulunduğu, idarenin veya ajanlarının, hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı, İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 2/1-b. maddesi gereğince İdareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerektiği” gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine, 6100 sayılı HMK."nun 20/1. maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkemeye başvurulduğu takdirde, dosyanın yetkili ve görevli Zonguldak İdare Mahkemesine gönderilmesine, süresinde başvurulmadığı takdirde 6100 sayılı Kanun’un 20/1-son cümlesi uyarınca davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtaratına, yargılama giderlerinin görevli ve yetkili mahkemede karara bağlanmasına dair verilen karar, davacının temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece, aynı gerekçelerle önceki kararda direnilmiştir.
    Hükmü temyize davacı getirmektedir.
    Uyuşmazlık, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hatalı işlemleri nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemli davanın, adli yargı yerinde mi, yoksa idari yargı yerinde mi görülüp sonuçlandırılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
    İş Mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106’ncı maddesi ile mülga 1479 sayılı Kanunun 70’inci maddesinde ve 506 sayılı Kanunun 134. maddesinde, bu Kanunların uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 sayılı Kanun’un 101’inci maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir.
    Bu özel düzenlemeye göre, 5510 sayılı Kanun (mülga 506 sayılı Kanun) hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde görevli mahkemenin; iş mahkemesi olduğunun kabulü gerekmektedir.
    Kabule göre de, idari davaların açılış biçim ve yöntemi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun’un 3 ve devamı maddelerinde açıklanmış olup; adli yargı yerinde açılan bir davada, yargı yolu bakımından görevsizlik kararı ile birlikte dosyanın idari yargı yerine gönderilmesine karar verilmesi olanaklı değildir. Bu cümleden olarak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. ve 331/2.maddeleri hükmünün, ancak adli yargı yerleri arasındaki görevsizlik kararları bakımından uygulanması söz konusudur; diğer bir anlatımla, yargı yolu bakımından görevsizlik kararı yanında ayrıca dosyanın idari yargı yerine gönderilmesine de karar verilmesi mümkün olmadığı gibi, yargılama giderleri hakkında görevsizlik kararı üzerine yargılamaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderine o mahkemenin hükmedeceğine karar verilmesi de mümkün değildir.
    Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.06.2010 tarih ve 2010/9-314 E. 2010/342 K, sayılı kararında da aynı ilkeler vurgulanmıştır
    Açıklanan nedenlerle; eldeki dava hukuki nitelikçe iş mahkemesinin görev alanına girdiğinden yerel mahkemece, işin esasına girilerek davanın esas yönünden karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının, Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince belirtilen gerekçeyle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 8/son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.02.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

    KARŞI OY YAZISI

    Dava dilekçesinde, "Sosyal Güvenlik Kurumu görevlilerinin, dava dışı bir şirketin prim borçlarının tahsili için haksız yere maaşına haciz konduğunu, hayali haciz tutanağı ile teslim edilen malların komisyon tarafından ihale ile satışının yapıldığı, ihaleye gizlice birinin sokularak, başka birinin tellallık yapmış gibi gösterildiği, eşyalarının değerinin düşük belirlenerek, bu düşük değerle satıldığı, telafi edilemeyecek maddi ve manevi zararının oluştuğu, organize şekilde şahsına yöneltilen suç unsuru taşıyan hukuk dışı tasarrufların olduğu, zarar verme amaçlı hileli komplolar kurulduğu, bu haciz işlemleriyle borçlu saydıklarına ceza verme amacı güttüklerini, kamu görevinin ve hizmet ilişkisinin sağladığı nüfusun kötüye kullanılması resmi sıfatlarına dayanılarak, planlı şekilde yapıldığı, hizmet kusuru olan gerçek hasımların görevli kişilerin kendileri olduğu, idari yönden hizmet kusuru ve kamu personeli yönünden ise görev kusuru esaslarına göre değerlendirilmesini talep ediyoruz" denilerek; davalı SGK"dan (kendisine borç çıkarılan tutarın %40"ı oranında) maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmaktadır.
    Anayasanın 125. Maddesinin birinci fıkrası ile, "idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır"; ve yine Anayasa"nın 37. Maddesi ile "hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz". Anayasanın 125. Maddesinde yer verilen kural, yönetimin/idarenin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve işlemlerini kapsamaktadır.
    İş mahkemeleri, esas olarak iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasından kaynaklanan bireysel ve toplu hak uyuşmazlıklarını çözmek üzere, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununa dayanılarak kurulmuştur.
    Bu kapsamda. Sosyal Güvenlik Kurumu"nun prim ve diğer alacaklarının hesaplanması, sigortalı olma hakkının kazanılması ya da kaybedilmesi, işçilik alacaklarının belirlenmesi gibi kendi içinde bütünlük ve uzmanlık gerektiren konular bu mahkemelerin görev alanına girmektedir.
    Davaya konu somut olayda taraflar arasında, prim ve diğer alacakların tahsiline ilişkin olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında ki
    Kanundan kaynaklanan türden bir uyuşmazlığın çözülmesi olgusu yoktur; davaya konu uyuşmazlığın sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasıyla çözümlenmesi olanağı bulunmamaktadır.
    Bu nedenle, uyuşmazlığın iş mahkemelerinin görev alanına girmediği, bir başka disiplinin konusu olacağı kabul edilmelidir.
    İdari yargının görev alanı incelenirken öncelikle dava konusu işlemi veya eylemi yapan kuruluşun niteliğinin saptanması, daha sonra yürütülen faaliyetin hukuki rejiminin belirlenmesi gerekmektedir.
    Eğer ortada, gerçek kişi ile idare arasında, idare hukukundan kaynaklanan bir uyuşmazlık saptanırsa, bu uyuşmazlığın çözümü idari yargının; aksi halde adli yargı içerisinde genel mahkemelerin konusunu oluşturacaktır.
    Bu durumda da öncelikle davalı Sosyal Güvenlik Kurumunun niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir;
    Mülga 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 1. maddesi ile, "Kurum bu kanun ve özel hukuk hükümlerine tabidir. Mali ve idari bakımdan muhtardır ve tüzel kişilikte bir Devlet kurumudur."
    Yargıtay HGK"nun 2003/21-95-113 sayılı kararında "Sosyal Sigortalar Kurumu 4792 ve 506 sayılı Yasalara göre kurulmuş özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur" denilerek bu yöne vurgu yapılmaktadır.
    Davalı Kurumun yürürlükteki teşkilat Kanunu durumunda bulunan 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 1. Maddesinde de benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir.
    Anılan maddede, "Bu Kanun ile Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere; kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve malî açıdan özerk, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tâbi Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuştur." Denmektedir.
    Sosyal Güvenlik Kurumunun tanımlanan yapısı göze alındığında tamamen bir gri alan yaratıldığı görülmektedir.
    Sosyal Güvenlik Kurumunun yapısı, Anayasa Mahkemesi 2011/169 sayılı kararında ele alınarak birkaç sonuca ulaşıldığı görülmektedir.
    Anayasa Mahkemesinin Kararında aynen; "... sosyal sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır:
    5510 sayılı Kanun"un sistematiğinde sosyal sigortalardan yararlanacak kişiler ve sağlanacak haklar, bu haklardan yararlanma koşulları, finansman ve karşılanma yöntemleri belirlenmekte, sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişine ilişkin ilke ve yöntemler yer almaktadır. 5502 sayılı Kanunda, Sosyal Güvenlik Kurumu"nun, "bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tâbi" olduğu belirtilmiştir:
    5510 sayılı Kanun ile birlikte sosyal güvenlik tek çatı altında toplanmış, özel hukuk niteliği ağır basan sosyal güvenlik hukuku alanı oluşmuştur." Saptamalarında bulunulmuştur.
    Gerek Yargıtay, gerekse Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelerde; sosyal sigortacılık esasına dayalı işlemlerin idare hukuku kapsamında idari işlem niteliğinde sayılamayacağı; Kurumun özel hukuk hükümlerine tabi olduğu; sosyal güvenliğin özel hukuk niteliği ağır basan bir yapısının bulunduğu sonucuna vardıkları görülmektedir.
    Yürütülen faaliyetin hukuki rejiminin; davaya konu işlemlerin dayanağının ne olduğuna gelindiğinde;
    5510 sayılı Kanunun 88. maddesi uyarınca Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanmaktadır.
    Bu yetkilerin kullanımı nedeniyle doğacak sorumluluğa ilişkin olarak 6183 sayılı Kanunun 4. maddesinde, "Amme idarelerinin bu kanunu tatbika salahiyetli memurlarının (vazifelerini teşkilat ve vazife kanunları veya bu konu ile ilgili diğer kanun veya nizamname ve talimatnameler,) mesuliyetlerini de; mesuliyeti tesis eden kanunlar tayin eder."hükmü; benzer nitelikteki uyuşmazlıklara ilişkin olarak da 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 5. maddesinde "İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır/" ifadesi yer almaktadır.
    Mülga 506 sayılı Yasada, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda, nede teşkilat yasası durumunda bulunan 5502 sayılı Kanunda Kurumun, 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun uygulanmasından kaynaklanan ihmal veya özensiz davranışları sebebiyle davacıya verdiği zarardan dolayı sorumluluğuna ilişkin herhangi bir hüküm mevcut değildir.
    Uyuşmazlığın çözümünde, yanlar arasındaki hukuki ilişkide öncelikle Borçlar Kanununun adam çalıştıranın mesuliyetine ilişkin hükümleri uygulanabilecektir. Açık kanun hükmü ile iş mahkemesinde görüleceği belirtilmemiş olan bu tür davalar genel mahkemelerde sonuçlandırılmalıdır.
    Anayasa Mahkemesinin yukarıda ifade ettiğim kararı ve HGK"nın 2003/21-95-113 sayılı kararında belirtildiği gibi; uyuşmazlığın çözümünde yararlanılacak yasa hükümlerinin dikkate alınması karşısında bu davaların genel mahkemelerde bakılacağı kabul edilmelidir. Bu durumda yerel mahkeme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmamaktayım.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi