1. Hukuk Dairesi 2015/8614 E. , 2018/8133 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ...ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil/tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...’un ...i olduğu 23 ada 18 ... sayılı taşınmaz üzerindeki 10 bağımsız bölümlü iş hanının tamamının çıplak mülkiyeti ile 662 ada 28 ... sayılı taşınmaz üzerindeki iş hanında bulunan 2 no.lu dükkan ve 2. ve 3. katın tamamı olan 18 bağımsız bölümün tamamının çıplak mülkiyetini 13.06.1996 tarihli sözleşme ile davalıya bağışladığını, mirasbırakanın işlem tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığını, ayrıca davalı idarenin sözleşmenin kendisine yüklemiş olduğu mükellefiyetleri ağır kusurlu olarak yerine getirmediğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tescilini, olmadığı takdirde tenkisini istemişlerdir.
Davalı, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, ayrıca mirasbırakanın işlem tarihinde fiil ehliyetinin tam olduğunu, iddianın yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bağışlamadan rücu hukuksal nedenine dayalı davanın TBK’nun 297. maddesi uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı, yine tenkis isteği yönünden de TMK’nun 559. maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve tüm dosya içeriğine göre; dava, hukuki ehliyetsizlik ve bağışlamadan rücu hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.04.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.
Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim ... ... Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Ne var ki, mahkemece hukuki ehliyetsizlik iddiası üzerinde herhangi bir araştırma yapılmadan sonuca gidilmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca mirasbırakan ...’un temlik tarihlerinde hukuki işlem ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, mirasbırakanın temlik tarihlerinde hukuki ehliyeti haiz olmadığının tespit edilmesi halinde davanın kabul edilmesi, hukuki ehliyeti haiz olduğunun tespit edilmesi halinde ise, davanın mirasbırakanın mirasçıları tarafından açıldığı gözetilerek T.B.K 297.maddesinin değerlendirilmesi, mirasbırakanın ölümünden önce geri alma sebebini öğrenip öğrenmediği araştırılarak bağıştan rücu koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi hatalıdır.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.