22. Hukuk Dairesi 2016/25681 E. , 2019/24233 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı ve davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı Kuruma ait işyerinde diğer davalı alt işverenin işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız ve kötüniyetli olarak feshi üzerine ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 04/02/2014 tarih 2013/775 esas-2014/119 karar sayılı kararıyla feshin geçersizliğine davacının işe iadesine karar verildiğini ve bu kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi"nin 03/06/2014 tarih, 2014/13546 esas-2014/15688 karar sayılı kararıyla onandığını, davalılara gönderilen 18/08/2014 tarihli ihtarname ile davacının işe iadesinin istenildiğini, ancak talep reddedilerek tazminat ödendiğini, İş Kanunundan doğan diğer alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalıların Cevabının Özeti:
Davalı şirket vekili, davacının kötü niyetle işten çıkarıldığı iddiasının doğru olmadığını, fazla çalışma iddiasının hayatın olağan akışına ters ve gerçek dışı olduğunu, bir insanın günde 15 saat çalışmasının normal olmadığını, işçilerin giriş ve çıkış saatlerinin yazılı olarak imzaları karşılığında tespit edildiğini, davacının davalı idarenin talimatı ile işten çıkarıldığını, bu nedenle işe iadesinin yapılmadığını, tazminat ödeme yükümlülüğünün asıl işverende olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ..., davacının asıl işvereninin ... İnş. Gıda Tem. San. Tic. Ltd. Şti olduğunu, davacının diğer davalı ile kurum arasında yapılan hizmet alım sözleşmesine göre çalıştırıldığını, davalı şirket tarafından yapılan feshin kurumu bağlamadığını, davacı ile davalı şirket arasında bir yıllık belirli süreli iş sözleşmesi bulunduğunu, davacının sözleşme süresi dolmadan işten çıkartıldığını, İş Kanununa göre ihbar koşullarına uyulduğundan ihbar tazminatı talebinin haksız olduğunu, iş arama izni bulunmadığını, fazla çalışmaya ilişkin taleplerinin reddi gerektiğini beyan ederek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Kararı, davacı vekili (katılma yoluyla) ile davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Somut olayda davacı, çalışma süresi, ücret miktarı, yıllık izin süresi, haftalık çalışma süresi gibi verilere göre her bir alacağını ayrı ayrı hesaplamak ve dava dilekçesine (işçi alacakları dökümü başlığı ile) eklemek suretiyle toplam 20.298,70 TL alacağın davalılardan tahsilini talep etmiştir. Şu halde davanın tam eda davası olarak açıldığı açıktır. Davacı tarafça yargılama aşamasında sunulan 16/06/2015 tarihli dilekçede, dava dilekçesinde bildirilen her bir alacak kaleminin miktarının dava tarihinde tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmadığı, esasen davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesine göre belirsiz alacak davası olduğu, bu itibarla dava değerinin ileride artırılmak üzere 12.000,00 TL olarak kabulü gerektiği şeklindeki sonraki beyanı, herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz. Dava belirsiz alacak davası olarak açılmamıştır. Bu bakımdan mahkemece, 16/06/2015 tarihli dilekçede bildirilen rakamlara itibar edilerek kısmi hüküm kurulması yerinde görülmemiştir. Davacının (harca esas değeri 20.298,70 TL olan) tam eda davası açtığı dosya kapsamı ile sabit olup, hükmün, dava dilekçesinde bildirilen alacak miktarlarına göre kurulması, kabul ve ret miktarları, faiz ile taraflara yüklenen yargılama giderlerinin de yine bu miktarlar üzerinden belirlenmesi gerektiğinin dikkate alınmaması bozmayı gerektirmiştir.
2-Taraflar arasında, işe iade davası sonrasında, işçinin usulüne uygun şekilde işe başlama başvurusunda bulunup bulunmadığı noktasında uyuşmazlık vardır.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 21. maddesinin 5. fıkrasına göre, işçi kesinleşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren on iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. Aksi halde işverence yapılan fesih geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur.
Somut olayda, davacı tarafından açılan işe iade davasında, feshin geçersizliği ile işçinin işe iadesine karar verildiği ve kararın kesinleşmesi üzerine davacı tarafın, 18/08/2014 tarihli ihtarname ile Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğüne ve anılan kurumun vekiline ayrı ayrı başvurduğu anlaşılmaktadır. Alt işverene başvuru yönünden ise, hem 18/08/2014 tarihli hem de 28/04/2014 tarihli ihtarname örneği dosyaya sunulmuş olup, 18/08/2014 tarihli ihtarnamenin alt işverene tebliğine dair herhangi bir bilgi yoktur. İkinci ihtarnamede ise “mahkemece 04/02/2014 tarihinde işe iade kararı verildiği, kararın alt işverene 07/04/2014 tarihinde tebliğ edildiği, 8 gün içinde temyiz edilmediğinden kararın 16/04/2014 tarihinde kesinleştiği, bu sebeple davacının işe iade edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu ihtarnamenin kararın kesinleşmesinden önce düzenlendiği, ihtarnamenin alt işveren şirkete tebliğine dair dosya kapsamında bilgi veya belge bulunmadığı anlaşılmaktadır. Alt işverene işe iade başvurusu olduğu ileri sürülen ihtarnamenin incelenmesinden, belgenin altında sadece “Aslını Elden Aldım Av.....” ibaresinin bulunduğu tespit edilmektedir. Ne var ki, işe iade davasında davalı şirketi temsil eden vekil bulunmamakta olup, işe iade kararı doğrudan davalı şirkete tebliğ edilmiştir. Bu halde, davacının işe iade yükümlüsü alt işverene yaptığı işe iade başvurusu usulüne uygun değildir. Mahkemece, aksi yönde kanaat ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olmuştur.
Davacının usulüne uygun şekilde işe başlama başvurusunda bulunmaması sebebiyle, 26.09.2012 tarihli fesih geçerli hale gelmiştir. Bu halde, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti açısından, davacının fiili çalışma süresi ve 26.09.2012 tarihindeki ücret seviyesi ile kıdem tazminatı tavan tutarı dikkate alınarak hesaplama yapılmalıdır.
3-Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkide kötüniyet tazminatının koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Fesih hakkını kötüye kullanan işveren, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 17. maddesi uyarınca, bildirim sürelerine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödemek zorundadır. Bahsi geçen tazminata uygulamada kötüniyet tazminatı denilmektedir.
4857 sayılı Kanun"un 17. maddesinin altıncı fıkrasının açık hükmü gereğince, iş güvencesi kapsamında olan işçiler yönünden kötüniyet tazminatına hak kazanılması mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmiş ise de, davacının eldeki davanın davalıları aleyhine işe iade davası açtığı, söz konusu davada davacının işe iadesine karar verildiği, kararın Dairemizce onanarak kesinleştiği dosya kapsamı ile sabittir. Davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlandığı, bu sebeple somut olayda kötüniyet tazminatı talep koşullarının oluşmadığı dikkate alınarak talebin reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı gerekçe ile kötüniyet tazminatının hüküm altına alınması hatalıdır.
4-Davacının yeni iş arama iznine hak kazanıp kazanmadığı uyuşmazlık konusudur.
4857 sayılı İş Kanun"un 27. maddesinde; “Bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. Ancak iş arama iznini toplu kullanmak isteyen işçi, bunu işten ayrılacağı günden evvelki günlere rastlatmak ve bu durumu işverene bildirmek zorundadır. İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir. İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder” şeklinde hükme yer verilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta davacı kendisine yeni iş arama izni verilmediği gibi, bu süre içinde çalıştırıldığını ileri sürerek 27. maddeye göre “çalışarak izin ücreti” ve “çalışmaksızın izin ücreti” adı altında ücret alacağı talep etmiştir. Mahkemece bildirimli fesih yapılmaması sebebiyle davacının bu süre içinde çalışmadığı, bu sebeple çalışarak izin ücretine hak kazanmadığı, ancak çalışmaksızın ödenmesi gereken izin ücretine hak kazandığı sonucuna varılarak söz konusu alacak hüküm altına alınmıştır. Ne var ki, somut olayda işçiye bildirim süresi verilmemiş olup, bildirim süresi kullanmayan işçiye yeni iş arama izni verilmesi gerekmediğinden, davacının çalışarak veya çalışmaksızın yeni iş arama ücretine hak kazanması mümkün değildir. Mahkemece her iki talebin reddi gerekirken, çalışmaksızın izin ücreti adı altında yeni iş ara iznine hükmedilmesi yerinde görülmemiştir.
Kabule göre de, yeni iş arama iznine esas günlük ücretin, fesih tarihindeki yol yardımı dahil ücret olarak dikkate alınması hatalıdır.
Yeni iş arama izninin, sadece çalışılan günler için verilmesi gerektiği gözetilmeden 6 hafta bildirim süresine tekabül eden 42 gün için ikişer saat üzerinden hesap yapılması da bir başka hatalı yöndür.
Sonuç: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 24.12.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.