Esas No: 2013/1718
Karar No: 2013/1718
Karar Tarihi: 2.10.2013
İdari yaptırım kararı - Başvurunun süresinde yapılmadığı iddiası - Adil yargılanma hakkı - AYM İkinci Bölüm 2013/1718 Esas 2013/1718 Karar Sayılı İlamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
REMZİ DURMAZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/1718) |
|
Karar Tarihi: 2/10/2013 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Recep ÜNAL |
Başvurucu |
: |
Remzi DURMAZ |
Vekili |
: |
Av. Devrim BİÇEN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu hakkında verilen idari yaptırım kararına karşı Sulh Ceza Mahkemesine yaptığı başvurunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/1/2013 tarihinde Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/4/2013 tarihinde yapılan toplantıda, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” kapsamındaki “yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkı” dikkate alındığında başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığından bahisle başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 30/7/2013 tarih ve 2013/1718 sayılı yazısı ile başvuru görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/8/2013 tarih ve 79723 sayılı görüş yazısı 20/9/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını süresi içerisinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 14/8/2012 tarih ve Kab.2012/1423, K.2012/2907 sayılı kararıyla, döviz alım ve döviz satım belgesi düzenlemek zorunluluğuna uymadığı gerekçesiyle 3.000 TL idari para cezası ile cezalandırılmıştır.
7. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kararı 8/10/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karara karşı Mersin Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunabileceği belirtildiğinden, başvurucu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla 17/10/2012 havale tarihli dilekçe ile kararın kaldırılması için Mersin Sulh Ceza Mahkemesine başvurmuştur.
8. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Muhabere Bürosu başvurucunun, idari yaptırım kararına karşı başvuru dilekçesini Mersin Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine sunulmak üzere Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosuna göndermiştir.
9. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosu, 7/11/2012 tarih ve 2012/1423 sayılı üst yazı ile başvuru dilekçesini Mersin Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine sunmuştur.
10. Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 15/11/2012 tarih ve 2012/1995 Değişik İş sayılı tensip zaptında, 30/3/2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi gereğince başvurunun usulden kabulüne, ilgili kabahat dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosundan istenmesine karar verilmiştir.
11. Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesi 10/12/2012 tarih ve 2012/1995 Değişik İş sayılı kararıyla, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle idari yaptırım kararına karşı başvuruyu kesin olarak reddetmiştir. Bu karar başvurucuya 25/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 24/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 5326 sayılı Kanun’un 27. maddesi şöyledir:
“(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.
(2) Mücbir sebebin varlığı dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş olması halinde bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde karara karşı başvuruda bulunulabilir. Bu başvuru, kararın kesinleşmesini engellemez; ancak, mahkeme yerine getirmeyi durdurabilir.
(3) Başvuru, bizzat kanunî temsilci veya avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe ile yapılır. Başvuru dilekçesi, iki nüsha olarak verilir.
(4) Başvuru dilekçesinde, idarî yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.
…”
14. 5326 sayılı Kanun’un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı 28. maddesi şöyledir:
“(1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda;
a) Yetkili olmadığının anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru konusu idarî yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
…
(10) Üçbin Türk Lirası dahil idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir.”
15. 22/2/1930 tarih ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 24/12/2008 tarih ve 5827 sayılı Kanun ile değişik 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bakanlar Kurulunun bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişi, üçbin Türk Lirasından yirmibeşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 2/10/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/1/2013 tarih ve 2013/1718 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 14/8/2012 tarihli idari yaptırım kararına karşı, başvuru mercii olan Mersin Sulh Ceza Mahkemesine süresinde başvuruda bulunduğu hâlde, başvurusunun 7/11/2012 tarihinde yapıldığı gerekçesiyle süre yönünden reddedildiğini, oysa anılan kararın başlık kısmında başvurunun 17/10/2012 tarihinde yapıldığının yazılı olduğunu belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Başvurucu, idari yaptırım kararına karşı başvurusunun, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesi sonucunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüş yazısında, 5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinin birinci fıkrası metnine yer verilerek, bu maddede geçen on beş günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğunu, somut olayda başvurucunun sözü edilen kanuni hak düşürücü sürenin sona ermesinden sonra, 7/11/2012 tarihinde başvurduğunu, kanunlarda düzenlenen hak düşürücü sürelerin hukuki güvenlik ilkesinin gereği olduğunu, bu şekilde mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik olan kanıtlara dayanarak sağlıksız kararlar verilmesinin önüne geçildiğini, somut olaydaki başvuru süresinin de bu kapsamda olduğunu belirtmiştir.
20. Öte yandan Bakanlık, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gerekse Anayasa Mahkemesinin, kanunların yorumlanması ve uygulanması yetkisinin birinci derecede ulusal makamlara ve özellikle de mahkemelere ve yüksek yargı organlarına ait olduğuna yönelik ilkeyi benimsediklerini, somut olayda da başvurucunun başvuruda bulunduğu Mahkemenin ilgili kanun hükümlerini yorumlayarak kanunda öngörülen süreden sonra yapıldığı gerekçesiyle başvuruyu reddettiğini, yine AİHM kararlarına göre mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyete halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı gevşeklikten kaçınmalarının gerektiğini, bireysel başvuru konusu kararın katı şekilci bir yaklaşımdan ziyade hukuksal güvenlik ilkesinin bir sonucu olduğunu, ayrıca başvurucunun her türlü kanıtlarını mahkemeye sunabildiğini ve yargılamanın adil olmadığı veya keyfi davranıldığını düşündürecek belirti bulunmadığını ileri sürmüştür.
21. Başvurucu, cevap dilekçesinde, Bakanlık görüşüne katılmadığını, idari yaptırım kararına karşı başvurunun süresinde yapıldığını, 17/10/2012 tarihinde yapılan itirazın 7/11/2012 tarihinde yapıldığının kabulü ile başvuru hakkının ortadan kaldırılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini beyan etmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bu bağlamda, bireysel başvuru konusu temel hak ve özgürlüğün kapsamının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34).
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
26. Sözleşme’nin 6. maddesindeki “cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkına sahiptir” ifadesi çerçevesinde kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı içerisinde yer aldığı anlaşılmaktadır.
27. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, 36534/97, 11/7/2002, § 36-40).
28. 5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinde de kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırım kararlarına karşı Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabileceği düzenlenmiştir. Kuralda başvuruların doğrudan yetkili Sulh Ceza Mahkemesine yapılması gerektiğine dair herhangi bir ibare olmadığı gibi, kuralın bu şekilde yorumlanması da hükmün amacıyla bağdaşmaz. Böyle bir yorum özellikle başvuruyu incelemeye yetkili Mahkemenin bulunduğu yerden uzakta bulunan kişiler açısından hak arama özgürlüğünün kullanılmasını oldukça zorlaştıracaktır.
29. Somut olayda başvurucu, hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen idari yaptırım kararına karşı başvuru dilekçesini, “Mersin Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne” sunulmak üzere “Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosu’na” gönderilmesi için 17/10/2012 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Muhabere Bürosuna vermiştir. Başvurucu başvurusunu, bu şekilde Mersin Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine yöneltmiştir.
30. Başvurucunun başvuru dilekçesini kabul eden Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Muhabere Bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı, dilekçenin kabul edildiği tarih olarak 17/10/2012 tarihini yazmıştır. Bu çerçevede başvurucunun, idari yaptırım kararına yönelik başvurusunu bu tarihte yaptığının kabulü gerekir.
31. Zira hukukumuzda dava ve başvuru yollarını düzenleyen usul kanunlarında başvurunun, incelemeye yetkili merci dışındaki merciler yoluyla yapılmasını öngören düzenlemelere yer verilmiştir.
32. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dilekçelerin verileceği yerler” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.”
33. 2577 sayılı Kanun’un “Dilekçe üzerine uygulanacak işlem” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına veya 4 ncü maddede yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç ve posta ücretleri alındıktan sonra deftere derhal kayıtları yapılarak kayıt tarih ve sayısı dilekçenin üzerine yazılır. Dava bu kaydın yapıldığı tarihte açılmış sayılır.”
34. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan) 431. maddesi şöyledir:
“Temyiz dilekçesi, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya Yargıtayın bozması üzerine hüküm veren ilk derece mahkemesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilir.
Temyiz dilekçesi kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye verilmişse temyiz defterine kaydolunur ve durum derhâl kararı temyiz edilen mahkemeye bildirilir.
Temyiz edene ücretsiz bir alındı belgesi verilir.”
35. Bu düzenlemelere göre dava veya kanun yollarına yönelik başvurunun yöneltildiği merci dışındaki eş değer kabul edilebilecek merciler aracılığıyla yapılan başvurular geçerli kabul edilmekte ve başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığı aracı kılınan mercie yapılan başvuru tarihine göre hesaplanmaktadır. Başvuru konusu olay bakımından, sözü edilen usul kurallarının kıyasen uygulanmasına engel olan herhangi bir hukuki neden bulunmamakta olup, başvurucunun Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının idari yaptırım kararına Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığını aracı kılarak başvuruda bulunmasının usul kurallarına aykırı olduğu veya başvurucunun bu konuda özensiz veya ihmalkâr davrandığı söylenemez.
36. Öte yandan, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kanun yolunun belirlenmesinde yanılma” kenar başlıklı 264. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılmanın, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, böyle durumlarda başvurunun yapıldığı merciin, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie göndereceği hüküm altına alınmıştır. Bir an için başvurucunun başvurusunu yönelteceği başvuru mercii konusunda hataya düştüğü kabul edilse bile, bu kuralın kıyasen uygulanmasıyla başvurucunun, herhangi bir usuli hak kaybına uğramaması gerekir.
37. Ayrıca Sulh Ceza Mahkemesi, tensip tutanağı (§ 10) ve başvurunun reddine dair kararın (§ 11) başlık kısımlarında başvuru tarihi olarak, olması gerektiği şekilde başvurucunun başvuru dilekçesini Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu tarih olan 17/10/2012 olarak belirtmesine rağmen, ret kararının gerekçe kısmında başvuru dilekçesinin fiilen Mahkemeye ulaştığı tarih olan 7/11/2012 tarihini başvuru süresine esas almıştır. Karardaki bu çelişkilerden mahkemenin dilekçe üzerindeki tarihlerde hataya düştüğü anlaşılmaktadır. Mahkemenin bu hatası bireyin mahkemeye erişim hakkından yararlanamaması ve kendisine uygulanan yaptırımın hukukiliğini inceletememesi sonucunu doğurmuştur.
38. Açıklanan nedenlerle mahkemenin başvuru tarihi konusunda hataya düşerek süresinde olmadığı gerekçesiyle başvurunun reddi yönünde verdiği karar ile başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
39. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.
…”
40. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal mahkeme kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
41. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 2.640,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.838,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. 6216 Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 2.640,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.838,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
2/10/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.