Hukuk Genel Kurulu 2013/448 E. , 2014/47 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 22/01/2013
NUMARASI : 2012/554-2013/10
Taraflar arasındaki “Tapu iptali, tescil veya alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.05.2010 gün, 2008/413-E. – 2010/267 K sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 17.04.2012 gün, 2012/2311 E-2012/2934 K sayılı ilamı ile;
(…Davacılar vekili, davalılar ile davacılar arasında ... ada ..parselde Mustafa adına kayıtlı 1543/2399 ve davalı şirket adına kayıtlı 856/2399 paylar için 01.03.2006 tarihli 9.500.000 dolar bedelli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi düzenlendiğini, davalıların edimlerini yerine getirmediğini, sözleşmeye göre davalılara yaklaşık 7.422.660 TL ödeme yapıldığını açıklayarak sözleşmeden kaynaklanan bedel ile ayrıca bakiye belirlenecek bedelin uygun mehil içinde vekil edenleri tarafından ödenmesi karşılığında davalılar adına tapu kaydının yaptıkları ödeme oranı dikkate alınarak belirlenecek hisselerinin iptali ile vekil edenleri adına tesciline, olmadığı takdirde sözleşmede belirtilen toplam değer üzerinden yapılan ödemeler dikkate alınarak toplam ödeme miktarı 7.442,660 TL"nin dava tarihinden işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davacıların yapması gereken ödemeleri yapmaması sebebiyle vekil edenlerinin zarara uğradığını, ödeme miktarının 7.442.660 TL olmadığını, davacı İbrahim tarafından verilen el yazısı ile düzenlenen belgede ödeme miktarının 4.500.000 dolar olarak belirtildiğini ve 31.12.2009 tarihi itibarıyla vadeye bağlandığını, tapu iptali ve tescil davasının şekle aykırılık sebebiyle, iadesi istenen para borcunun ise bizzat İbrahim tarafından düzenlenen belge ile vadesi 31.12.2009 olarak belirlendiği ve vadeden önce istenemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinin noterde düzenlenmemesi sebebiyle esastan, paranın iadesi isteğinin ise davacı tarafından düzenlenen belgede vadenin 31.12.2009 olarak belirlenmesi ve bu tarihten önce istenemeyeceği, davanın bu tarihten önce açıldığı, vadenin henüz gelmediği gerekçesi ile usul yönünden reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu 21.364,68 m2 miktarındaki arsa vasfındaki 4197 ada 1 parselin 15.04.2002 tarihinde imar sebebiyle 1543/2399 payının M.. B.., 856/2399 payının ise E.. A.. adına tapuda kayıtlı olduğu, maliklerin isteği üzerine 05.03.2008 tarihinde ifrazen .. ada.ve ..parsellerin oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacıların dayandığı ve davacılar ile davalılar arasında adi şekilde düzenlenen 01.03.2006 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinde, 4197 ada 1 parselde betonarme fabrika binası, müştemilat ve arsası ile gayrimenkulün tamamının 9.350.000 dolara alıcılara satışı hususunda anlaşmaya vardıkları, alıcıların 5.850.000 doları en geç 30.06.2006 tarihine kadar ödeyeceği, ayrıca istenecek hukuki faiz, gecikme zammı gibi ödemeler bakımından satıcıların sorumluluğunun olmayacağı, kalan 3.500.000 doların 16 taksitte ödeneceği yazılıdır. Davalı tarafından sunulan, ancak davacı tarafından sahte olduğu ve bu hususta ceza mahkemesinde dava açıldığı, devam ettiği ileri sürülen ve 04.08.2008 tarihli dilekçe ekinde sunulan davacılardan İ.. B..’in imzası ve D. .B. A.Ş.nin kaşesi bulunan tarihsiz tutanakta ise; 01.03.2006 tarihli sözleşmenin alıcıların kusuru sebebiyle feshedildiği, alıcılarca satıcılara ödenen toplam 4.500.000 doların vadesinin 31.12.2009 olduğu, bu tarihten önce paranın iadesinin istenemeyeceği, bu şartla satıcıların sözleşmenin yerine getirilmemesi sebebiyle tazminat talep edemeyeceği kararlaştırılmıştır.
Davacıların dayanağı sözleşmenin düzenlendiği 01.03.2006 tarihinde dava konusu taşınmaz davalılar adına tapuda kayıtlı bulunmaktadır. Sözleşmenin haricen satışa ilişkin olduğu hususunda ihtilaf yoktur. Bilindiği üzere ve kural olarak; tapulu taşınmazların TMK. nun 706, Borçlar Kanununun 213, Tapu Kanununun 26. maddesi hükümleri uyarınca haricen satışı geçerli değildir. Böyle bir satış, haricen satın ve devralan kişiye herhangi bir hak bahşetmez. Ancak harici satış nedeniyle taraflar vermiş oldukları değerleri geri isteyebilirler. Bu bakımdan mahkemece tapu iptali ve tescile ilişkin isteğin esastan reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak, davacılar vekili kademeli isteğinde sözleşme gereği ödenen toplam ödeme miktarı 7.442.660 TL. nin dava tarihinden işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, bu istekle ilgili taraflar arasında tutanak düzenlendiği ve ödemenin 31.12.2009 olarak vadeye bağlandığı, vadeden önce tahsilinin istenemeyeceği açıklanmış, mahkemece bu savunmaya değer verilerek yazılı şekilde usulden red kararı verilmiştir.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına geçen değerin eksiksiz olarak iadesi denkleştirici adalet ilkesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi; haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını arttıran kişinin elde ettiği kazanımı geri vermek zorunda olduğu ve eski hale getirmede mal varlığında artış olan tarafın yükümlülüğünün bulunduğunu kapsar. Ülkemizde uzun yıllar yüksek oranlarda yaşanan enflasyon olgusu nedeniyle belli bir miktar paranın ödendiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen süreç içerisinde ve iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Davacının sözleşme gereğince ödediği bedelin ödeme tarihinden itibaren ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, döviz kurları, altın, memur maaşı ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri unsurların ortalamaları alınmak suretiyle dava tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün saptanması gerekir. Bu saptama yapılırken dosyanın konusunda uzman hukukçu ve iktisatçı (muhasebeci) ve bir bankacıdan oluşacak bilirkişi kuruluna tevdi edilerek yukarıdaki açıklamalar ve ilkeler gözönünde tutularak nedenlerini açıklayıcı taraf, hâkim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalıdır.
Dava açılmasının maddi hukuk ve usul hukuku bakımından sonuçları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 185, 187 ve 202. maddelerinde düzenlenmiş olup, usul hukuku yönünden doğurduğu sonuçlardan biri, kanunda açıkça belirtilmemekle birlikte, her davanın açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanmasıdır. Bir başka anlatımla istem, dava tarihi itibarıyla var olan gerçekleşmiş hakları konu almalı, hüküm de, uyuşmazlığın başladığı tarihten davanın açıldığı güne kadar gerçekleşmiş olayları içermelidir. Aksi durum, özel ve geçerli bir neden bulunmadıkça, yukarıda anılan Kanunun 389. maddesinde öngörülen ilkelere aykırılık oluşturur. Ancak usul ekonomisi bu durumun özel ve geçerli nedenlerinden birisidir.
Bu açıklamalar karşısında, her ne kadar davalı savunmasında vadenin ibraz ettikleri tutanağa göre 31.12.2009 tarihinde dolduğunu ve bu tarihten önce vade dolmadan dava açılamayacağını ileri sürmüş, kural olarak, her davanın açıldığı tarihteki koşullara ve kurallara göre değerlendirilmesi ilkesi geçerli ise de; yargılama devam ederken tutanakta yazılı vadenin de dolmuş olması ve aradan uzun zaman geçtiği anlaşıldığından mahkemece yukarıdaki açıklamalar karşısında taraf delilleri değerlendirilerek sonucuna göre işin esası ile ilgili bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar gözardı edilerek bedelle ilgili davanın usulden reddedilmesi yerinde olmamıştır. HUMK’nun 77 (HMK’nun 30.m), Anayasanın 141/son maddeleri gereğince usul ekonomisi de bunu gerektirir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali, tescil veya sözleşme gereği ödenen paranın iadesi istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; ... ada ..parselde davalılara ait payların satımı için 01.03.2006 tarihli 9.500.000 dolar bedelli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi düzenlendiğini, sözleşme uyarınca davalılara yaklaşık 7.422.660,00 TL ödeme yapıldığını, davalıların edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek yaptıkları ödeme oranı dikkate alınarak davalıların hisselerinin iptali ile vekil edenleri adına tescilini, olmadığı takdirde yapılan ödemelerin dava tarihinden işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; tapu iptali ve tescil davasının koşullarının oluşmadığını, iadesi istenen para borcunun ise 31.12.2009 tarihinde ödenmesinin kararlaştırıldığını, vadeden önce istenemeyeceğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin esastan, ödenen paranın iadesi isteğinin vadenin henüz gelmediği gerekçesi ile usul yönünden reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuş, Yerel Mahkemece; önceki karardaki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; HUMK’nun 77 (HMK’nun 30.m), Anayasanın 141/son maddeleri ve usul ekonomisi gereğince, dava açıldığı tarihte vadesi gelmemiş olup yargılama aşamasında vadesi dolan alacak ile ilgili olarak mahkemece işin esası ile ilgili bir karar verilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Yapılan görüşmeler sonucunda, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere, özellikle davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri ve yerleşik uygulamaya göre, her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilerek karara bağlanacağı ve doğmamış bir hakka dayalı olarak dava açılamayacağından, Yerel Mahkeme’nin direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu Hukuk Genel Kurulu"nun çoğunluğunca benimsenmiştir.
Yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyelerce, yargılama devam ederken vadenin dolmuş olduğu, dava tarihinden itibaren uzun zaman geçtiği, aleyhe yorum yapılmasının hak kaybına neden olacağı, usul ekonomisi gözetildiğinde Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu, Yerel Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu"nun çoğunluğunca usul ve yasaya uygun olduğu benimsenen direnme kararının onanması gerekmiştir.
Ne var ki, bozma nedenine göre avukatlık ücreti yönünden temyiz itirazları Dairece incelenmediğinden, davacılar vekilinin bu yöne ilişkin itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemenin direnmesi yerinde olduğundan hükmün ONANMASINA; ancak davacılar vekilinin avukatlık ücretine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/I maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.01.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.