Hukuk Genel Kurulu 2013/410 E. , 2014/46 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul 10.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04/10/2012
NUMARASI : 2012/409-2012/487
Taraflar arasındaki “Elatmanın Önlenmesi Yıkım ve Ecrimisil” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 10.Asliye Hukuk Mahkemesince yıkım isteğinin kabulüne ecrimisil isteklerinin reddine dair verilen 06.04.2010 gün ve 2008/495 E-2010/166 K sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 08.12.2011 gün ve 2011/6328 E.-2011/12527 K sayılı ilamı ile;
(...Dava ve birleşen davalar, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda usuli işlemlerin ikmalini takiben çekişmeye konu yapının 3194 sayılı yasa hükümlerine göre kaçak nitelikte olduğu, korunması gerekli bulunmadığı gerekçesiyle yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisil isteklerinin reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, çekişme konusu 4, 5 ve 6 parsel sayılı taşınmazlar paylı mülkiyet üzere olup, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Yasasının 688. ve devamı maddelerinde öngörülen yasal düzenlemeler gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı çekişmesizdir.
Bilindiği üzere; Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere TMK’nun 706, B.K’nun 2l3, T.K.nun 26.maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında TMK’nun 2.maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; mahkemece dava konusu yapının imara aykırı olduğu ve yıkımı gerektiği gerekçesiyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuşsa da, yapının imara aykırı bulunması gerçekten de, 3194 sayılı yasanın 32. ve 42.maddeleri uyarınca idari yaptırıma tabi olup, anılan bu husus da idareyi ilgilendireceğinden eldeki davada gözetilmesine olanak yoktur.
Buna göre, mahkemece kurulan hükmün yasal olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca; yukarıdaki ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, taraf delilerinin eksiksiz toplanması, hâsıl olacak sonuca göre tüm davalar bakımından bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava; paydaşlar arası elatmanın önlenmesi ve yıkım, birleşen davalar ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece; hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda usuli işlemlerin ikmalini takiben çekişmeye konu yapının 3194 sayılı Kanun hükümlerine göre kaçak nitelikte olduğu, korunması gerekli bulunmadığı gerekçesiyle yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisil isteklerinin reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire"ce yapının imara aykırı bulunmasının 3194 sayılı Kanun"un 32. ve 42.maddeleri uyarınca idari yaptırıma tabi olduğu, anılan bu hususun idareyi ilgilendireceği eldeki davada gözetilmesine olanak bulunmadığı, uyuşmazlığın Türk Medeni Yasası’nın 688 ve devamı maddelerinde öngörülen yasal düzenlemeler gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulması gerekçesiyle bozulması üzerine yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş, direnme hükmü, davacılar ve bir kısım davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamından; Asıl dava dilekçesinde harca esas dava değeri olarak 15.000,00 TL gösterilmesi, yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporunda yıkımı istenen yapının tamamının değeri belirlenmemiş ise de 5 parsele taşkın olan kısmının bina değerinin 74.250,00 TL, taşkın kısmın arsa değerinin 49.500,99 TL olarak bildirilmesi, yargılamaya dava konusu edilen yıkımı istenen yapı değeri üzerinden alınması gerekli yargı harçları tamamlanmadan devam edilmesi karşısında, 492 sayılı Harçlar Kanunu"nun 11, 26, 28, 30 ve 32.madde hükümleri gözetildiğinde, eksik yargı harçlarının (nispi karar ve ilam harçları) tamamlanmadan davaya devam edilmesine hukuken olanak bulunup bulunmadığı, dolayısıyla belirtilen eksik harç tahsil edilmeden işin esasının çözümlenip çözümlenemeyeceği hususu, ön sorun olarak ele alınmıştır.
Bilindiği üzere, Harçlar Kanununda, harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesini hükme bağlamış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır.
492 sayılı Harçlar Kanunu"nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlıklı 28.maddesinin 1.fıkrasında aynen “(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir” denildikten sonra 23.07.2010 gün ve 6009 Sayılı Kanunun 18.maddesi ile değişik (a) bendinde “Karar ve ilam harcı” alt başlığı ile “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.”düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı Kanunun “Harcı Ödenmeyen İşlemler” başlığını taşıyan 32.maddesinde ise, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmü getirilmiştir.
Yukarıda belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, karar ve ilam harcının peşin olarak yatırılması gereken miktarı ile maktu başvuru harcı ödenmedikçe, davaya devam edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Nitekim 492 Sayılı Kanun"un 30.maddesinde, yargılama sırasında tespit olunan dava değerinin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için yargılamaya devam olunacağı, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunamayacağı; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 409 uncu maddesinde de gösterilen süre içinde dosyanın işleme konulmasının noksan olan harcın ödenmesine bağlı olduğu belirtildiğine göre, yargılama sırasında tespit olunan yeni dava değeri üzerinden tarife uyarınca alınması gereken peşin nispi karar ve ilam harcı ilgilisince tamamlanmadan davaya devam edilmesi olanağından söz edilemez.
Nitekim vurgulanan bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulu"nun 12.10.2011 gün ve E:2011/3-629, K:2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E:2013/7-31, K:2013/1481 sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Somut olayda, davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16.maddesi “Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahalenin men"i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır…” hükmü uyarınca eldeki uyuşmazlıkta nispi harç alınması gerekmektedir.
Ne varki; davacılar eldeki asıl davayı açarken, başlangıçta başvurma harcı ile dava dilekçesinde dava değeri olarak gösterilen 15.000,00 TL üzerinden alınması gereken peşin nispi karar ve ilam harcını yatırmıştır. Yargılama sırasında yıkımı istenen yapının değeri belirlenerek, bu yeni dava değeri üzerinden alınması gereken peşin nispi karar ve ilam harcının ilgilisince tamamlandığına veya mahkemece eksik harcın tahsil edildiğine ilişkin bir belge ya da bilgi dosyada yer almamaktadır.
Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, belirlenecek dava değeri üzerinden eksik peşin nispi karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça, eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek, yargılama sırasında usulünce yatırılmış yargı harcı tamamlanmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Buna göre mahkemece yapılacak iş; asıl davada dava konusu edilen ve yıkımı istenen yapı değerinin belirlenmesi, davacı tarafa yürürlükte olan tarife uyarınca belirlenen dava değeri üzerinden eksik peşin karar ve ilam harcını ödemesi konusunda usulünce önel verilerek, sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle direnme kararının bozulmasına; bozma nedenine göre, tarafların işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunu’nun 440/I.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.