Hukuk Genel Kurulu 2013/469 E. , 2014/45 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 03/10/2012
NUMARASI : 2012/87 E-2012/186 K.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 24.11.2010 gün ve 2009/460 E.-2010/644 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.11.2011 gün ve 2011/3947 E-2011/14807 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili, davalıların dava dışı T.M.S. Demir Ltd. Şti. ile imzalanan kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, kredinin ödenmesinde yaşanan aksaklıklar nedeniyle 02.02.2005 tarihli ihtarname ile hesabın kat edilerek icra takibi yapıldığını, davalıların 2009/12746 esas sayılı icra takibine itiraz ettiklerini iddia ederek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili savunmasında kredi sözleşmesindeki imzaların müvekkillerine ait olmadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, kredi sözleşmesindeki imzanın inkar edilmesi üzerine yapılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 20.08.2010 tarihli rapora göre imzaların davalıların eli mahsülü olmadığının belirlendiği gerekçesiyle davanın ve davalıların tazminat istemlerinin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle kredi sözleşmelerindeki kefalete ilişkin imzaların davalılara ait olmadığının anlaşılmış olmasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalılar vekilinin temyizine gelince;
Davalıların temyizi icra takibinin haksız ve kötüniyetli olması nedeniyle davacının tazminat ile sorumlu tutulmasına yöneliktir. Davacı yanca yapılan icra takibine karşı davalılar yapmış oldukları itirazda imzaların kendilerine ait olmadığını açıkça bildirmişlerdir. Davacı banka sözleşmelerdeki davalılar adına atılmış bulunan kefalete ilişkin imzaların kime ait olduğunu, akdin tarafı olması nedeniyle bilebilecek durumdadır.
Bu durumda davacı bankanın sahte imzaya dayalı olarak davalılar aleyhinde icra takibine başlaması ve imza itirazına rağmen itirazın iptali davasını açmış olması onun haksız ve kötü niyetli olduğunu gösterir. O halde davalılar yararına tazminata hükmedilmek gerekirken bu yöndeki davalılar talebinin reddi doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı alacak için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, sözleşmedeki imzaların davalıların eli ürünü olmadığı gerekçesiyle davanın ve kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılar (borçlular) vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı bankanın, davalılar aleyhine icra takibi başlatmakta kötü niyetli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı aleyhine kötüniyet tazminatı hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Eldeki davanın itirazın iptali istemine ilişkin olması nedeniyle itirazın iptali davası, icra inkar tazminatı ve kötüniyet tazminatına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
İtirazın iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67. maddesinde düzenlenmiş olup, yasa hükmü aynen;
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
(Ek fıkra:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır” şeklindedir.
Bu yasa hükmü uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.(Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223)
2004 Sayılı İİK’nun 67.maddesinin 2.fıkrasında; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm uyarınca, alacaklının kötüniyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.
Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötü niyetli kabul edilir. Örneğin, alacağı kendisine tamamen ödenmesine rağmen icra takibine girişen, kefil hakkında kefalet limitinin üzerindeki bir miktar için takip yapan, vadeden önce ince icra takibine girişen veya kredi sözleşmesinde imzasının bulunmadığı kendisine bildirilen bankanın gerekli incelemeyi yapmaksızın icra takibi başlatması durumlarında alacaklı, İİK’nun 67.maddesi anlamında kötüniyetli sayılmalıdır (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. baskı, Ankara 2013, s.258).
Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötüniyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, sadece ve ancak, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İ.İ.K.nun 67.maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötüniyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.6.1980 gün ve 1979/9-82 E.,1980/2073 K.; 10.04.2002 gün ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 gün ve 2005/19-286 E., 2005/268 K. sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Başka bir ifadeyle; İİK.nun 67/2.maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davalı(borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir.
Kötüniyet kavramının, somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekmesi itibariyle, açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı/alacaklı taraf bir banka olup tacirdir. 6762 sayılı TTK’nun 20/2.maddesi (6102 Sayılı TTK, m.18/2) hükmü uyarınca her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gereklidir. Davaya konu alacak genel kredi sözleşmesine dayalıdır ve davalı/borçluların da bu sözleşmeye müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıkları yönünde isimlerine atfen imzalar bulunmakta olup, bu imzalara davalı borçlular tarafından icra takibi aşamasında itiraz edilmiş ve eldeki itirazın iptali davasında alınan uzman bilirkişi raporu ile bu imzaların davalıların eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir.
Bu durumda, dava konusu kredi sözleşmesinin düzenlenmesi aşamasında bu sözleşmeye müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imza atan kişilerin kimliklerini bilmek (ve denetlemek) sözleşmenin hakim tarafı olan davacı bankanın yükümlülüğünde olup, sözleşmede yer alan imzaların kime ait olduğunu bilebilecek durumdadır. Bu nedenle de alacaklı bankanın, sözleşmedeki sahte imzaya dayalı olarak davalılar aleyhinde icra takibine başlaması ve imza itirazına rağmen itirazın iptali davasını açması onun takipte haksız ve kötü niyetli olduğunu gösterir.
O halde, davacı bankanın icra takibi başlatmakta kötüniyetli olduğu kabul edilerek davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmetmek gerektiğinden Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı/borçlular vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 29.01.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞIOY YAZISI
Dava, kredi sözleşmesi kefili aleyhine girişilen icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, yargılama sırasında yapılan bilirkişi incelemesi sonucu kredi sözleşmesindeki müteselsil kefil davalıya atfedilen imzaların onun el ürünü olmadığı gerekçesiyle davanın reddine, davalı tarafın kötüniyet tazminatı isteminin koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
Davacı banka kredi sözleşmesine dayanarak takip yapmış olup sözleşmedeki imzanın kefile ait olup olmadığı ancak yargılama ile tespit edilebileceğinden takibin haksız olduğu sabit ise de bankanın takip yapmada kötüniyetli olduğu kabul edilemez. Kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için takibin hem haksız hem de kötüniyetli olması gerekir.
Açıklanan nedenlerle kötüniyet tazminatına karar verme koşulları oluşmadığından yerel mahkemenin direnme kararının onanması görüşünde olduğumuzdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.