9. Ceza Dairesi 2014/3136 E. , 2014/11458 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : İftira, trafik güvenliğini tehlikeye sokma
Hüküm : 1- TCK"nın 267/1, 53/1. maddeleri uyarınca mahkumiyet 2- TCK"nın 179/2, 53/1. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 12.11.2014 tarihinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda oybirliği iftira suçunda oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Sayın çoğunluk ile aramızdaki hukuki uyuşmazlık sanık sıfatıyla ifade verirken kendisine yüklenen suçu başkalarına isnat eden sanığın eyleminin iftira suçunu oluşturup oluşturmayacağı, Anayasamız ile güvence altına alınan savunma dokunulmazlığının iftira suçunda uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
Konuya ilişkin mevzuatımızdaki hükümler şunlardır: Anayasamızın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesi: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
Anayasanın 38. maddesinin (5). fıkrası; "Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolla delil göstermeye zorlanamaz."
TCK"nın 26. maddesinin (1). fıkrası: "Hakkını kullanan kimseye ceza verilemez."
CMK"nın 147. maddesinin (1). fıkrasının a bendi: "Şüpheli veya sanık kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür."
Doktirinde tartışmalı olmakla birlikte bazı yazarlar iftira suçunda savunma dokunulmazlığının geçerli bir hak olduğunu, hakaret suçu için kabul edilen savunma dokunulmazlığının iftira suçunda kabul edilmemesinin çelişki olacağını, sanığın savunmada bulunurken; "acaba bir suç işledim mi?" şeklinde tereddüde düşürülmemesi gerektiğini, hakkını serbestçe savunma imkanının sanığa tanınması gerektiğini kabul etmektedirler. (Köksal Bayraktar, İftira, İHFM, c. 40 s. 188-190; İbrahim Şahbaz, İftira suçu, Yargıtay Dergisi, c. 11, s. 491-492) Bazı yazarlar ise açıkça "Sanığın savunması sırasında yetkili mercide sorulan sorulara verdiği cevaplarda ya da kendiliğinden verdiği ifadelerde işlemediğini bildiği halde bir kişiye suç yüklemesi durumunda iftira suçu oluşmaz" diyerek savunması sırasında kendisine yüklenen suçu başkalarına isnat eden sanığın eyleminin iftira suçunu oluşturmayacağını kabul etmektedirler. (Necati Meran, İftira suçu, Adalet Dergisi, Nisan 2003, s. 181),
Yargıtay, savunma hakkını geniş yorumlamakta, içtihatlarında, sanığın savunması sırasındaki isnatlarında iftira suçunun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığını kabul etmekte, savunma dokunulmazlığını bir hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirmektedir. Bu konuda aşağıdaki örnek içtihatlar gösterilebilir.
"Sanıkların, başka bir suç nedeniyle yapılan hazırlık soruşturması sırasında yakınanın kendilerine ateş ettiğini söyleyerek yakınma hakkını kullanmaktan ibaret olan eylemlerinde iftira suçunun hukuka aykırılık unsurunun oluşmadığı gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi," (4. C. D. 23.12.2002, 16359/18477),
"Sanığın esrar bulundurma suçundan sorgulandığı sırada, soruya yanıt olarak; "esrarı yakınandan aldım" diye söylemekten ibaret eyleminde iftira suçunun öğelerinin oluşmadığı gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi," (4. C. D. 20.05.2002, 7025/8797),
"Sanığın yaralama eylemine ilişkin jandarmada alınan anlatımında yakınanın kendisini tabancayla kovalaması nedeniyle dönerek tüfekle ateş ettiğini bildirmesi ve daha sonra bu anlatımından dönmesinin savunma hakkı sınırları kapsamında kaldığı, sanığın iftira kastının bulunmadığı ve suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi, (4. C. D. 02.04.2002, 2703/5240),
Dairemizin içtihatlarında da aynı uygulamalar sürdürülmüştür. Bu konuda birkaç örnek vermek gerekirse: "Sanığın olay tarihinde katılana karşı işlediği iddia edilen hakaret suçu nedeniyle emniyette şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınması sırasında, "katılanın kendisine karşı hakarette bulunduğunu" iddia etmesi şeklindeki eyleminin savunma hakkı kapsamında kalması nedeniyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken,"(9. C. D. 15.10.2014, 2014/3484-10177),
"Alkollü araç kullanmak suretiyle trafik kazasına neden olan ve aynı araçta yanında bulunan mağdurun da yaralanmasına sebebiyet veren sanığın, emniyette alınan ifadesinde aracı yanında bulunan ve olay anında alkollü olan mağdurun kullandığını söylemesinden ibaret eyleminin savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve iftira suçunu oluşturmayacağı düşünülmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi" (9. C. D. 18.11.2013 2013/7947-14099),
"Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan yapılan soruşturma sırasında şüpheli sıfatıyla kollukta verdiği ifadesinde "aracı Mustafa Taşdemir"in kullandığını" söyleyen sanığın bu beyanının savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve iftira suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden sanığın yüklenen suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi," (9. C.D. 30.10.2014, 2014/3509-10737).
Gerçekten Ceza Muhakemesi Hukukumuzda sanığın doğruyu söyleme, suçu kabul etme yükümlülüğü yoktur. Sadece CMK"nın 147. maddesine göre şüpheli veya sanık kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür. Atılı suçu inkar sanığa ait bir hak olup, suç muhakemesinde tanıklar, bilirkişiler ve tercümanlar yalan söylediklerinde cezalandırılırken, (TCK"nın 272 ve 276. maddeleri) uygulamada sanığın eylem hakkında yalan söylemesi cezalandırılmamakta, fakat kimliği hakkında yalan söylemesi cezalandırılmaktadır. (Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku, c. 1, s. 485),
Uyuşmazlığın çözümü için birde iftira suçunun unsurlarına bakmak gerekmektedir. İftira suçu olası kasıtla işlenemeyip doğrudan kasıtla işlenebilen, suçun failinde mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılması ya da idari yaptırım uygulanması amacının bulunmasının zorunlu olduğu, kısacası özel kasıtla işlenebilen bir suçtur. Savunması sırasında kendisine yüklenen suçun başkasına isnat eden, "ben yapmadım o yaptı, katılan ya da şikayetçi bana şu eylemde bulunduğu için bende isnat edilen suçu işledim" diyen sanığın iftira kastından değil kendini koruma maksadından söz edilebilir. Bunun yanısıra iftira suçu yetkili makamlara ihbar ve şikayette bulunarak işlenebilmektedir. Savunma sırasındaki beyanlarda ihbar ve şikayette bulunma koşulu gerçekleşmemektedir. Sanık burada kendisini savunmaktadır. Sanığın verdiği ifade sırasında kendisini suçtan kurtarmaya, beraatini sağlamaya, daha az ceza almaya, hakkında tahrik hükümlerinin uygulanmasına yönelik sair buna benzer beyanları hukuka uygunluk nedeni olan savunma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
Bunun yanı sıra aksine düşüncenin kabulü halinde sanığın savunması sırasında söylediği her yalandan dolayı ek takipsizlik karar verilerek ya da evrak tefrik edilerek sanık hakkında iftiradan dava açmak gerekir ki bu düşünce uygulamayı içinden çıkılmaz bir kargaşaya sürüklemek demektir.
Sonuç itibariyle, Anayasamız ile güvence altına alınan iddia ve savunma dokunulmazlığı iftira suçunda da geçerli olup savunma sırasında kendisine yüklenen suçu başkasına isnat eden sanığın eyleminin savunma hakkı kapsamında kaldığı, sanıkta iftira kastının bulunmadığı, suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı, savunma hakkının hukuka uygunluk nedeni olduğu, bir olayda hukuka uygunluk nedeni var ise suçun unsurlarının oluşmayacağı, somut olayda da kaza yapan aracı, kaza esnasında araçta bulunan mağdurun kullandığına dair savunmanın iftira suçunu oluşturmayacağı, Yargıtay uygulamasının da eskiden beri bu yönde olduğu, sanığın unsurları oluşmayan suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, Sayın çoğunluğun mahkumiyet hükmünün onanmasına ilişkin görüşlerine katılmıyoruz.12.11.2014