21. Hukuk Dairesi 2016/7320 E. , 2017/8106 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1-Bakiye ömrün tespitinde P.M.F.-1931 yaşam tablosu yerine; yerleşik içtihatlara aykırı olacak şekilde TRH-2010 adlı başka bir tablo kullanılması, açık temyiz bulunmadığından bozma nedeni olarak kabul edilmemiştir.
2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlerle temyiz kapsam ve nedenlerine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
3-Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 33.555,13 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacının dava dilekçesinde hem maddi hem de manevi tazminat istemlerini belirsiz alacak olarak niteleyerek 1.000,00 TL maddi, 1.000,00 TL de manevi tazminat talebinde bulunduğu, aşamalarda taleplerini artırarak maddi tazminat istemini 44.518,70 TL"ye, manevi tazminat istemini ise 20.000,00 TL"ye çıkardığı, davacının iş kazası sonucu %14,30 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı, iş kazasının meydana gelişinde davacı sigortalının %25, davalının ise %75 oranında kusurlu oldukları anlaşılmaktadır.
4-Maddi zararın belirlenmesi sırasında bilirkişi tarafından hesaplanan zarar tutarından Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin ve davacıya ödenen geçici işgöremezlik ödeneğinin davalı işverene rücu edilebilecek kısmı tenzil edilmesi gerekirken kurum tarafından davacı kazalıya o ana kadar fiilen ödenen aylıkların toplamı tenzil edilerek sonuca gidildiği görülmektedir. Varılan bu sonuç yerinde değildir.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa
amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”
Öteyandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, davacıya Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yargılamaya konu kaza olayı nedeniyle iş kazası sigorta kolundan bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin ve var ise ödenen geçici işgöremezlik ödeneğinin sorularak yazı cevabına göre, ilk peşin sermaye değeri ve geçici işgöremezlik ödeneğinin davalı işverene rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
5-Diğer bir uyuşmazlık da, iş kazası sonucu oluşan maddi ve manevi zararın HMK"nın 107. maddesine göre dava yoluyla tespitinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı HMK"nın "Belirsiz Alacak ve Tespit Davası" başlıklı 107.maddesine göre "Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
Manevi zararın tespiti istemine ilişkin olarak;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 01.03.2006 tarih ve 2006/2-14 E, 2006/26 K. sayılı kararında ifade edildiği üzere manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi,
zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşananın acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile, kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödemenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez.
İş kazasında zarar gören davacı, davanın açıldığı tarihte manevi tazminat alacağının miktarını kendisi belirleyeceğinden, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu söylenemez. Buna göre manevi tazminat istemi, manevi tazminatın bölünemezliği kuralına aykırı bir biçimde kısmi davaya veya belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gibi manevi zararın HMK"nın 107. maddesine göre dava yoluyla tespiti de istenemez. Bu nedenlerle mahkemece manevi tazminata yönelik istemin belirsiz alacak davasıyla ileri sürülmesinde davacının hukuki yararı bulunmadığından istemin usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
23/10/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.