Hukuk Genel Kurulu 2014/609 E. , 2015/2927 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "rücuen tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.10.2010 gün ve 2009/307 E., 2010/363 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27.09.2012 gün ve 2011/7295 E., 2012/13667 K. sayılı bozma ilamı ile;
(...Dava, indirimli tarifeden yararlanan dava dışı 3. kişi tarafından açılan davada kabul edilip ödenen paranın rücu yoluyla geri alınması istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, kararı taraflar temyiz etmişlerdir.
Davacı, teşvik belgesi sahibi olan dava dışı şirkete, davalının yazısı üzerine indirimli tarife yerine normal tarife uygulanması nedeniyle dava dışı bu şirketin açtığı dava sonunda, normal tarife ile indirimli tarife arasındaki farktan dolayı ödemek zorunda kaldığı para ile bunun faizi, yargılama ve icra giderlerinden oluşan tutarın davalıdan rücuen tahsilini istemiştir.
Davalı ise zamanaşımı def"inde bulunarak davanın reddini savunmuştur.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden, dava konusu alacağın icra dosyasına 12/09/2007 tarihinde ödendiği, eldeki davanın ise 20/07/2009 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Rücu davalarında zamanaşımı süresi ödeme tarihinden itibaren bir yıldır. Davacı kamu kurumu olmadığından dava açmaya yetkili makamın "olur" verdiği tarih, zamanaşımının başlangıcına esas alınmaz.
Şu durumda, dava tarihinde ödeme tarihi itibariyle bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gözetilerek istemin zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kesinleşen mahkeme kararı gereğince üçüncü kişiye ödenmiş olan tazminatın rücuen tazmini istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, zamanaşımı itirazı reddedilerek, davacı şirketin ödediği bedele davalının sebebiyet verdiği, abonenin zararını karşılayan davacının, davalıya rücu hakkının olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, somut olayda uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda ayrıca özel olarak bir zaman aşımı öngörülmediği, rücuen tazminat davalarında aynı Kanunun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği, dava konusu olayda ödeme tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; rücuen tazminat istemi ile açılan eldeki davada zamanaşımı süresinin bir yıl olarak mı, yoksa on yıl olarak mı uygulanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, rücu ve halefiyet kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Rücu hakkı; başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen, tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Alacaklıyı tatmin eden kişi, alacaklının hakkından bağımsız kendi şahsında doğan bir hak elde etmektedir. Bunun sonucu olarak da rücu hakkı bu hakka sahip olan kişinin şahsında doğduğu anda muaccel olur. Bu nedenle, rücu hakkı için hakkın doğduğu andan itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlamaktadır.
Halefiyette ise; halef olan kişi alacaklıyı tatmin ettiği anda, yeni bir hak elde etmemekte, alacaklıya ait olan hakkı kanundan dolayı olduğu gibi devralmaktadır. Bu nedenle, böyle bir alacak için de daha önce zamanaşımı işlemeye başlamış ise, alacak halef olan kişiye intikal etmesine rağmen işlemeye devam eder. Zira, daha önceden muaccel olmuş alacağın yeniden muaccel olması ve yeni bir zamanaşımının işlemeye başlaması mümkün değildir. Salt halefiyet halleri ile yasanın rücu hakkı verdiği haller arasındaki en önemli fark, birincisinde alacaklıya ait bir hakkın intikal etmesi, ikinci halde ise, rücu hakkı sahibinin şahsında yeni bir hakkın doğmasıdır. Halefiyetin temelde bir rücu hakkına dayanmadığı hallerde, alacak hakkı daha önce işlemeye başlayan zamanaşımı ile birlikte intikal eder. İkinci halde ise, rücu hakkı sahibi lehine, alacaklının hakkından bağımsız yeni bir hak meydana geldiğinden, bu andan itibaren yeni bir zamanaşımı işlemeye başlayacaktır.
Somut olayda, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 35. maddesi gereğince çıkarılan 22.05.2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2002/4100 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 2. maddesi uyarınca turizm belgeli yatırım ve işletmelere mesken ve sanayi abonelerine uygulanan tarifelerin en düşüğü üzerinden elektrik ücreti alınmasının kararlaştırıldığı, bu indirimli tarifeden dolayı oluşan gelir kaybının (zararın) 2002/4100 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 4. maddesi gereğince Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından karşılanması gerektiği anlaşılmaktadır. Davacı, teşvik belgesi sahibi olan dava dışı şirkete, indirimli tarife yerine normal tarife uygulanması nedeniyle bu şirketin açtığı dava sonunda, normal tarife ile indirimli tarife arasındaki farktan dolayı haksız yere ödemek zorunda kaldığı bedelin davalıdan rücuen tahsilini istemiştir. Haksız ödemenin söz konusu olduğu, rücuen tazminat istemlerinde mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1 maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiğinden, dava konusu istem, anılan Kanunun 60/1 maddesi uyarınca bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerine tabi bulunmaktadır. Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden, dava konusu alacağın icra dosyasına 12/09/2007 tarihinde ödendiği, eldeki davanın ise 20/07/2009 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, bu durumda mahkemece ödeme tarihinden, dava tarihine kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gözetilerek, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu işin esasına girilerek davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bir kısım üyelerce, somut olayda uygulanması gereken, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda, ayrıca özel olarak bir zamanaşımı süresinin öngörülmediği, rücuen tazminat davalarında aynı Kanunun 125. maddesi gereğince on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiği, dava konusu olayda ödeme tarihinden, davanın açıldığı tarihe kadar on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı; yerel mahkemece, zamanaşımı süresinin on yıl olduğuna ilişkin direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; çoğunlukça yukarıda belirtilen gerekçelerle bu görüş kabul edilmemiştir.
Hal böyle olunca, yerel mahkemece bozma ilamına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulması ger
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,16.12.2015 gününde yapılan ikinci
görüşmede oyçokluğuyla ile karar verildi.