Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
İhalenin feshi talebinde bulunacak kimsenin, anılan konudaki isteminin dinlenebilmesi için, bunda hukuki menfaatinin bulunması şarttır. Yani, ihalenin feshini isteyen kişinin, belirgin bir ihalenin feshi sebebine dayanması ve bu yolsuz işlem nedeniyle menfaatinin ihlal edilmiş olması gerekir. Kanun bu hukuki yarar şartını 134/5. maddesinde (İhalenin feshini şikayet yoluyla takip eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur.) şeklinde ifade etmiştir.
İİK’nun 128/2. maddesine göre de, taşınmaz kıymetinin bilirkişi aracılığıyla ve icra dairesince belirlenmesi, satış sırasında da daha önce belirlenen ve kesinleşen bu kıymetin esas alınması gerekir. Zira bu kıymet takdiri, İİK’nun 129. maddesinde öngörülen ve satışın en az hangi bedelle yapılacağını saptayan önemli bir işlemdir. İİK’nun 128/a-2. maddesinde, “kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, ihaleye konu edilen 45 ada, 311 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak14.09.2009 tarihinde kıymet takdir tutanağı düzenlenmiştir. Borçlunun eşi (3. kişi) Fatma Özcan tarafından (aile konutu iddiasına dayalı) Osmaniye Aile Mahkemesi’nin 2010/355 Esas sayılı dosyasında da aynı taşınmaz dava konusu edilmiş; mahkemece yapılan 12.05.2010 tarihli keşifte alınan bilirkişi raporuna göre dava konusu edilen 45 ada, 311 parsel ile dava dışı 310 parsellerin 45 ada, 37 parselin ifrazıyla oluşturulduğu, ancak fiilen zeminde gösterilen taşınmazın 310 parsel sınırlarında kaldığı belirtilmiş, anılan raporun alacaklı vekili tarafından icra dosyasına sunulması üzerine icra müdürlüğünün 24.05.2010 tarihli kararı ile; 311 parselin 24.05.2010 tarihinde kararlaştırılan ihalesi, Aile Mahkemesine sunulan bilirkişi raporuna istinaden, parsel üzerindeki ev konusunda tereddüt oluştuğundan bahisle “re’sen” düşürülmüştür.
Alacaklı vekilinin talebi üzerine 14.07.2010 tarihinde dava konusu taşınmazla ilgili yeniden kıymet takdiri yapılmıştır.
İlk kıymet takdirine ilişkin 15.09.2009 tarihli bilirkişi raporunda iki katlı, 220 m² toplam inşaat alanlı bina bulunan taşınmaza 105.789,00 TL takdir edilmişken, ikinci kıymet takdirine dayalı 16.07.2010 tarihli bilirkişi raporunda ayrı taşınmaz üzerinde 110 m²’lik tek katlı bir yapı bulunduğu ve toplam 69.709,00 TL kıymet takdir edildiği görülmüştür. Taşınmaz ikinci kıymet takdirinde tespit edilen bu değerden satışa çıkarılmıştır.
Takip, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılmış ve borçluya ait 311 parsel numaralı taşınmazın ihalesi gerçekleştirilmiştir. Tüm dosya kapsamına göre 14.09.2009 tarihinde yapılan ilk kıymet takdirinden dava konusu 311 parsel sayılı taşınmaz yerine 3. kişi (borçlunun eşi) ait 310 parsel numaralı taşınmaz için değer tespiti yapıldığı, yanlışlığın tespiti üzerine 14.07.2010 tarihinde gerçekleştirilen ikinci kıymet takdiri ile dava konusu 311 parselin gerçek değerinin tespiti yoluna gidildiği, anılan işlemde bir usulsüzlük bulunmadığı tespit edilmiştir.
İhalesi yapılan taşınmazın (infaz işlemlerinde yapılan yanlışlık nedeniyle) aslında kendisine ait olmadığını iddia eden takip borçlusunu bu hususu ihale fesih nedeni yapmasına yasal imkan bulunmamaktadır.
O halde mahkemece, istemin reddine karar verilmesi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 20/03/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.