20. Hukuk Dairesi 2016/12822 E. , 2018/6555 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 16/02/1978 tarihinde, ... ili, ... ilçesi, ... köyü 989 parselde tapuda kayıtlı taşınmazda 230/14750 hisseyi satın aldığını ancak bu hissenin tapuya 126/14750 olarak tescil edildiğini, daha sonra ... Belediye Başkanlığı tarafından imar uygulaması yapıldığını ve müvekkili adına 1085 ada 14 parselde 83/240 hissenin tescil edildiğini, müvekkiline ait hissenin başka kişilere tapuda satıldığını, tapudaki yanlışlığın tapu sicil memurunun hatasından kaynaklandığını müvekkilinin zarara uğradığını, müvekkilinin bu durumu 2011 yılında öğrendiğini beyan ederek 12.000,00.-TL"nin davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın süresinde açılmadığını, bu sebeple reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davacının davasını tapu sicilindeki işlemin gerçekleştirildiği ve hatanın yapıldığı belirttiği 1978 yılından itibaren 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Gerçek zarar; davacının bedelini ödeyerek satın aldığı taşınmazın elinden çıkmış olması nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı).
TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan tazminat davaları için kanunda ayrıca bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 125.) maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerekecektir.
Borçlar Kanunun 149. maddesinde; “zamanaşımının alacağın muaccel hale gelmesi ile başlayacağı” belirtilmiştir.
Zaman aşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zaman aşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
2016/12822 - 2018/6555 Somut olayda; tapuda 14.750 m2 yüzölçümü ile kişiler adına kayıtlı bulunan 989 parselin 230/14750 hissesinin davacı tarafından 16/02/1978 tarihinde tapu müdürlüğünce düzenlenen resmi satış sözleşmesi ile önceki malikinden satın alındığı, ancak tapu kütüğüne davacının hissesinin 126/14750 olarak yazıldığı, taşınmazın 2003 yılında yapılan imar uygulaması ile 1085/14 parsele şuyulandırılarak, bu parselde davacının hissesinin 83/240 olarak tapuya tescil edildiği, davacının ise tapuda satın almış olduğu hissesinin yanlış yazıldığını 2011 yılında öğrendiğini ileri sürerek eldeki davayı 07/10/2011 tarihinde açtığı anlaşılmaktadır. Davacının hatalı tescil istemini öğrenmeden dava açması beklenemeyeceğinden, 10 yıllık zaman aşımı süresinin, davacının satın aldığı hissesinin tapu siciline hatalı yazıldığını öğrendiği tarihten itibaren başlaması gerekmekte olup, ne var ki mahkemece öğrenme tarihi araştırılmamıştır. Davacı hatalı tescil işlemini 2011 yılında öğrendiğini ileri sürmekte olduğu, dosya kapsamında da aksi yönde bir delil bulunmadığından, en erken imar uygulamasının yapıldığı 2003 yılında davacının hatalı tescil işlemini öğrendiği düşünülse dahi 10 yıllık zaman aşımı süresi içinde davanın açıldığı anlaşılmakla işin esası hakkında tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile davanın zaman aşımı nedeni ile reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 18/10/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.