20. Hukuk Dairesi 2018/1652 E. , 2018/6550 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı kişi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 20/09/2012 hâkim havale tarihli dilekçe ile, ... ilçesi, ... mahallesi 3684 ada 39 parsel sayılı taşınmazın, 28/12/2001 tarihinde vekil eden tarafından 92/590 hissesinin satın alındığı halde, tapuda vekil eden adına kayıt edilmediği, satış işleminin tapuya işlenmediğini müvekkilinin taşınmaz üzerine 2 katlı ev yaptığını belirterek Türk Medeni Kanunun 1007. maddesi gereğince, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak üzere 1.000.-TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiş, 06/11/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile (ilave harç yatırılmış) fazlaya dair haklar saklı kalmak üzere tazminat miktarı 72572,17.-TL’ye yükseltilmiş ve olay tarihinde tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasını istemiştir. (Islahtan önce faiz istenmemiş)
Davalı Hazine vekili ise cevap dilekçesinde; davacı ... ile ... arasında düzenlenen 28/12/2001 tarih ve 9203 yevmiye numaralı satış işleminin tapu sicil kütüğüne sehven işlenmediğini, satışa konu taşınmazın imar uygulaması ile oluşan 5493 ada 3 ve 4 parselde hala önceki malik Adil Altınöz adına kayıtlı bulunduğundan davacının zararının giderilebileceğinden davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının ... adlı kişiye dava açması gerektiği, tapunun hala satıcı adına kayıtlı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı kişi vekili tarafından esasa ilişkin temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Dosya kapsamından ... ilçesi, 3684 ada 39 nolu parselin 590,04 m2 yüzölçümlü arsa niteliğiyle tapuda ... adına kayıtlı iken, tapuda müdürlüğünce düzenlenen 9203 yevmiye numaralı 28/12/2011 tarihli resmi senetle, tapu malikinin 92/590 hissesini davacı ..."na sattığı, satım sözleşmesinde taşınmaz bedelinin nakden ve peşinen alındığının belirtildiği, ancak bu satış işleminin tapu memurlarınca tapu siciline işlenmediği, 05/10/2011 tarihinde yapılan imar uygulaması ile de 3684 ada 39 parselin 5793 ada 1, 3, 4 ve 5494 ada 1, 2 parsellere şuyulandırılarak, 5493 ada 3 parselin tamamının... adına, 5493 ada 4 parselin ise 1976/12095 hissesinin ... adına, diğer parsellerin ise dava dışı 3. kişiler adına tescil edildikleri, davacının ise iş bu davayı 20/09/2012 tarihinde açtığı anlaşılmıştır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi, tapu sicilinin aleniliği ve tapu siciline güven ilkelerinin yansımasının sonucu olarak, mülkiyet hakkı ya da başkaca bir aynî hak edinen kişinin, bu sicilin tutulması nedeniyle uğradığı zararın tazminine ilişkin olup, buna göre "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince davalı sıfatı Hazinenin olup tapu müdürlüğünün davalı sıfatı bulunmadığından tapu müdürlüğüne izafeten aleyhine açılan davanın husumetten reddi gerekeceği hususu düşünülebilir ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/1652 - 2018/6550 2011/9-718 E. - 2012/36 K. sayılı kararında da değinildiği üzere, HMK’nın 124/4. maddesindeki, “Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” hükmü uyarınca, somut olayda, tapu müdürlüğüne izafeten ... Muhakemat Müdürlüğünün davalı gösterilmesinin temsilcide yanılgı olarak değerlendirilmesi gereklidir. Yargıtay"ın istikrar kazanmış uygulamalarına göre de, davacı, temsilcideki yanılmayı sonradan düzeltebilir. Temsilcide yanılmanın hukukî yaptırımı, hasımda yanılmada olduğu gibi, davanın reddi gibi ağır bir sonuç doğurmaz.
Davanın niteliğine göre, husumetin Hazineye yöneltilmesi gerekirken, taraf sıfatı bulunmayan tapu müdürlüğüne izafeten ... hasım gösterilmiştir. Dava dilekçesindeki anlatım ve istemden, asıl dava edilmek istenenin Hazine olduğu anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın davalı olarak sadece tapu müdürlüğüne yöneltildiğinden sözedilemez. Ortada belirgin biçimde temsilcide yanılma hali vardır. Mahkemece temsilcide yanılma hali re"sen gözetilerek, davanın Hazineye yöneltilmesi için davacı yana olanak verilmesi, Hazinenin delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Ayrıca 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
Bu sorumluluğa ilişkin olarak kusursuz sorumluluk/tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanacak olup, Devlet tapu sicilinin tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan asli olarak sorumludur. Bu sorumluluktan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında görevli memurun hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zarara neden olan sonuç arasında illiyet bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta, kusur yalnızca Devletin görevli memura rücu etmesi yönünden önem taşımaktadır. Bu madde ile düzenlenen Devletin kusursuz sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğu niteliğinde (HGK 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 E. - 1955/64 K. sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 E. - 1977/655 K. sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4-491 E. - 2003/487 K. sayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 E. - 2006/205 K. sayılı; 09.05.2007 gün ve 2007/4-212 E. - 2007/261 K. sayılı kararları) olduğundan, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır (Dr.Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu, ..., 1976 Sh.63 vd). Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunlukta gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
TMK 1007. maddesi uyarınca davanın müstakil olarak Hazineye karşı açılması mümkün olduğu gibi, taşınmazı satan kişiye karşı da açılması mümkündür. Hatta, davacı dilerse her ikisine birden de dava açabilir. Davacı, akidine karşı dava açmaya zorlanamaz. Davacı seçimlik hakka sahip olup eldeki davada davacı seçimlik hakkını Hazine yönünde kullanmıştır. 2018/1652 - 2018/6550 Davacının tapu müdürlüğünce yapılan resmi satış sözleşmesi ile satın almış olduğu taşınmazın tapuda adına kaydedilmemesi ve taşınmazın da imar uygulaması ile başka taşınmazlara şuyuulandırılması sebebiyle zararının doğduğu muhakkak olup, şuyuulandırma işlemi sonucu önceki malik adına kaydedilen taşınmazlar bulunduğu ve davacının hala önceki malike dava açma hakkı bulunduğu gerekesiyle davanın reddine karar verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 18/10/2018 günü oy çokluğu ile karar verildi.
(Karşı Oy)
KARŞI OY YAZISI
Dava Medeni Kanunun 1007. maddesine dayanarak açılan tazminat davasıdır. Bu madde gereğince dava açılabilmesi için idarenin kusuru aranmaz ise de, tapu kaydının hatalı tutulmasından dolayı bir zararın meydana gelmiş olması gereklidir. Davaya konu olan olayda davacı, ... isimli üçüncü kişiden davaya konu taşınmazı tapu memuru önünde resmi sözleşme ile satın almasına rağmen, tapu memuru tarafından tescil işleminin yapılmaması ve daha sonra satıma konu bu yerin ... Belediyesi tarafından İmar Kanununun 18. maddesi uygulamasından sonra davacı adına değil de, satıcı adına şuyulandırma işlemi yapıldığını, adına tescil işlemi yapılmamasından dolayı zarara uğradığını bildirerek iş bu tazminat davasını açmıştır.
Medeni Kanunun 705. maddesinde; "Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur" yine 716. maddesinde; "Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması hâlinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir." Hükümleri yer almaktadır. Dava konusu satım işlemi dolayısıyla henüz tescil işlemi yapılmadığı için mülkiyetin davacıya geçmediği ve bu nedenle kusurlu bir eylemin varlığı sonucunda davacı aleyhine bir durumun oluştuğu söylenebilirse de, satıma konu gayrimenkulün halen satıcı ... adına tapuda kayıtlı olduğundan davacı hali hazırda resmi satım sözleşmesine bağlı olarak Medeni Kanunun 716. maddesi gereğince satım akdinden kaynaklanan şahsi hakkına dayanarak adına tescil yaptırılmasını isteme hakkına sahiptir. Bu aşamada ortada henüz tamamlanmamış ve tamamlanma imkânı bulunan bir işlem söz konusu olup, henüz doğmuş bir zarardan söz edilemez. Davacı ancak tescil için fazladan masraf yapmış olması halinde sonradan bu masrafları idareden isteyebilir.
Her ne kadar davacı şuyulandırma işleminde satın aldığı yerden başka bir yerin tahsis edildiğini bildirmiş ise de, bu hususun tapunun kendi adına kayıtlı olması halinde dahi belediyenin imar uygulaması ile yapılabilen bir işlem olduğu ve zararın doğmasına etki edecek bir husus olmadığı açıktır.
Belirtilen nedenle tazminat talebinin reddine ilişkin mahkeme kararının onaylanması gerektiği kanaati ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.