1. Hukuk Dairesi 2015/8420 E. , 2018/7925 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ...ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen ... iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece ... aleyhine açılan davanın kabulüne, diğer davalılar bakımından husumet yokluğundan davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.03.2018 ... günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı ..., davalı ..., davalı ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, ... iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, ...i olduğu 3438 parsel sayılı taşınmazdaki 2 no’lu bağımsız bölümünün satışı konusunda o tarihte eşi olan davalı ...’nın ... olan davalı ...’i vekil tayin ettiğini, davalı ...’in vekaleten anılan taşınmazı birlikte yaşadığı diğer davalı ...’a devrettiğini, yapılan devirden haberdar edilmediği gibi kendisine satış bedeli de ödenmediğini, davalıların birlikte hareket ettiğini ileri sürerek, çekişmeli bağımsız bölümün ... kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalılar ... ve ..., davacının iradesine uygun devir yapıldığını, devir karşılığı iki adet senet aldığını, iddiaların yersiz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Davalı ..., olaylar ile bir ilgisinin bulunmadığını, sadece davalı ...’ın davacıya bir senet verdiğini ve senedin arkasına ‘’ evin geri verilmemesi halinde ödenecektir " benzeri bir şerh düşüldüğünü bildiğini, pasif husumetinin bulunmadığını bildirip hakkındaki davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taraflar arasındaki inanç sözleşmesinin yazılı delil ile ispat edilemediği, ne var ki davalı ...’ın yargılama sırasındaki beyanları ile inancı ikrar ettiği gerekçesiyle davalı ... yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar bakımından ise husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı ...’un T.C. ... Büyükelçiği’nin 03.03.2004 tarihli vekaletnamesi ile dava konusu 3438 parsel sayılı taşınmazdaki payının satışı konusunda davalı ...’nu vekil tayin ettiği, vekil ... ...’un da davacıya ait 3438 parsel sayılı taşınmazdaki 2 no’lu dubleks villayı 92.000,00 TL göstererek diğer davalı ...’na satış yoluyla devrettiği, davacının yapılan temlikten haberdar edilmediği gibi satış bedelinin de kendisine ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde kendisini zararlandırma kastı ile hareket ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya kapsamından; dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı ... iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Ne var ki, mahkemece vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni üzerinde durulmadan davanın inanç sözleşmesine dayalı olduğundan bahisle sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta ... tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olduğu gözetilerek anılan neden üzerinde durulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hatalı takdir ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı ..."nun yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.