23. Hukuk Dairesi 2014/3768 E. , 2015/433 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı ile müvekkili şirket arasında itfaiye hizmeti alımı konusunda sözleşme imzalandığını, sözleşmenin yüklenicisi olan müvekkilinin edimlerini yerine getirdiğini ancak davalının, 5510 sayılı Kanu"nun 81/1-ı maddesi gereğince 2010 Nisan-Ekim dönemine ilişkin sigorta prim ödemlerinde işveren payının Hazinece karşılanan % 5"lik kısmını haksız olarak müvekkilinin hak edişlerinden kestiğini ileri sürerek, 4.209,46 TL"nin kesinti tarihlerinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Kamu İhale Genel Tebliği"nin 78.23.1 maddesi ve Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğin 4. maddesi uyarınca kesinti yapıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi"nin 05.11.2012 tarih ve 492 E., 17399 K. sayılı ilamıyla; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nda, özel sektör işverenlerinin ödemeleri gereken sigorta priminin, işveren hissesinin (5) puanlık kısmının Hazine tarafından ödeneceğinin hüküm altına alındığı, bu nedenle Hazine tarafından ödenmesi gereken bu tutarın davacının hak edişlerinden kesilmemesi gerektiği, davanın reddinin doğru olmadığı gerekçesiyle, bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonunda benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; 5510 sayılı Kanun"un 81/1-ı maddesinin, davalı tarafça hatalı yorumlandığı ve bu hatalı yoruma göre sözleşme bedelinden kesinti yapılmasının yerinde olmadığı, kanun maddesinde yapılan değişiklikle işveren maliyetlerinin düşürülerek işverenlerin korunmasının ve sigortalı işçi çalıştırılmasının amaçlandığı, bu nedenle kanun gereğince hazine tarafından ödenmesi gereken %5"lik kısmın davacının hak edişinden kesilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 4.209,46 TL"nin kesintilerin yapıldığı tarihten itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1) Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca verilen hizmet bedellerinden yapılan kesintilerin iadesi istemine ilişkindir.
YHGK"nın 06.04.2011 tarih ve 2010/3-727 E., 2011/75 K., Dairemizin 12.03.2014 tarih ve 2013/8037 E., 2014/1827 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 818 sayılı Borçlar Kanunu"ndaki sebepsiz zenginleşmeye ilişkin maddelerdeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Öte yandan, hukuki işlemin borç doğurmasının nedeni irade açıklamasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve sebepsiz zenginleşmeden sözedilemez.
Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder.
Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez.
Nitekim, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde taraflar sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunamazlar.
Nedensiz zenginleşmede dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK döneminde, sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olup olmaması ayrımı yapılmadan, (TBK"nın 117/2. maddesinde ise sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olmaması halinde) haksız iktisap tarihinden itibaren temerrüt faizi istenebilir ise de, somut olayda, sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan alacağın tahsili kapsamında talep edilen bedele borçlunun bir ihtar ile temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren faiz istenebilir. Hüküm altına alınan bedel yönünden davalı borçlunun, dava tarihinden önce BK"nın 101. (TBK"nın 117) maddesine uygun şekilde miktar ve ödeme talebi içeren bir ihtar ile temerrüde düşürüldüğü iddia edilmediği gibi, bu yönde bir delil de ibraz edilememiştir. Bu durumda mahkemece, davacı tarafça dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan BK"nın 101. madde hükmüne uygun temerrüt ihtarı keşide edilmediği gözetilip, kabul edilen alacak miktarının dava tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi gerekirken, davalının dava ile temerrüde düşürüldüğü gözden kaçırılarak kesinti tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi doğru olmamış ise de, bu hususta davalı tarafça her hangi bir temyiz itirazı ileri sürülmediğinden, bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2) HMK"nın 297/2. maddesi "" Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir."" hükmünü içermektedir. Mahkemece, kabulüne karar verilen alacağa uygulanacak faiz oranı yönünden, her bir kesinti tarihi ve miktarı belirtilerek infazı kabil nitelikte bir hüküm kurulması gerekirken, infazı mümkün olmayacak şekilde "" kesintilerin yapıldığı tarihten itibaren"" denilmek suretiyle faiz yürütülmesine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Öte yandan, 24.12.2010 olan dava tarihinin, gerekçeli karar başlığında, 26.12.2012 olarak yazılmış olması da hatalı olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan hacın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 23.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.