1. Hukuk Dairesi 2020/327 E. , 2021/2819 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - BEDEL
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil ve bedel davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, yurt dışında yaşadığı için davalı kardeşi ...’i vekil tayin ettiğini, miras bırakanı babası ...’ın ölümü sonrasında terekesindeki taşınmazlardan 11 çiftçi dönümü miras hakkı olmasına rağmen tapu müdürlüğündeki miras taksimi sözleşmesine göre 5 çiftçi dönümü verildiğini, aradaki farkın davalı kardeşi ... adına tescil edildiğini, vekil ile harici görüşmelerinde vekilin taksimde hata yapıldığını kabul ettiğini ancak diğer davalı ...’nın anlaşma yoluna gitmediğini, davalı ... adına fazladan tescil edilmek suretiyle oluşan tapu kayıtlarının hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek 1036 parsel sayılı taşınmazdaki davalı ... adına olan ½ payın iptali ile adına tescilini olmazsa faiziyle birlikte bedelini istemiştir.
Davalılar, süresinde cevap dilekçesi sunmamışlar, davalı vekil ... duruşmada mirasçıların aralarında anlaştıklarından farklı şekilde tapuda taksim yapıldığını, davacının 5 dönüm daha miras hakkı olduğunu ancak diğer davalı ...’nın devre yanaşmadığını savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların ortak mirasbırakanı ...’ın 30.07.1997 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları davacı, davalılar ve dava dışı ...ile dava dışı torunları ... ve ...’yi bıraktığı, davacı ...’nin 06.10.2010 tarihinde mirasbırakanlarından kalan taşınmazları intikal ve miras taksim sözleşmesi yapmak üzere davalı kardeşi ...’i vekil tayin ettiği, taşınmazlar intikal gördükten sonra vekilin diğer mirasçılarla birlikte 30.01.2012 tarihinde bir araya gelerek mirasbırakandan kalan sekiz parça taşınmazı bedel ve miktar farkı gözetmeksizin taksim ettikleri, davacı tarafa 395 parsel sayılı taşınmazdan 1/10 pay (12.135 m2) isabet ettiği, diğer mirasçılara farklı büyüklüklerde taşınmazlar intikal ettiği, çekişme konusu 1036 parsel sayılı 32763 m2 yüz ölçümlü tarla nitelikli taşınmazın ise eşit hisselerle davalı ... ve dava dışı ...’ye isabet ettiği anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Eldeki dava, vekilin taraflar arasında kararlaştırılan taksim sözleşmesinin aksine hareket ettiği ve bu surette vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasıyla açılmıştır.
Ne var ki yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında, davalı vekil ...’in vekalet görevini kötüye kullanıp kullanmadığının tespiti açısından mahkemece yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söylemek mümkün değildir.
O halde mahkemece yapılması gereken iş; mahallinde keşif icra edilerek taksim sözleşmesine konu taşınmazların akit tarihi itibarıyla değerlerinin bilirkişi marifetiyle saptanması, saptanan bu değerler göz önünde bulundurularak davacının payına isabet kısma ilişkin bir oransızlık bulunup bulunmadığının tespiti, davacı aleyhine oransızlığın varlığı halinde, fazlalığın hangi mirasçı adına tescil edildiğinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının değinilen yönler itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26/05/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.