13. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/26238 Karar No: 2017/11629 Karar Tarihi: 27.11.2017
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2015/26238 Esas 2017/11629 Karar Sayılı İlamı
13. Hukuk Dairesi 2015/26238 E. , 2017/11629 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 07/08/2012 tarihinde davalı firma ile gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi imzalayarak konut satın aldığını ve karşılığında 28.000,00 TL bedeli aynı gün davalı firmaya ödediğini, sözleşme gereği 30/08/2014 tarihinde teslim edilmesi gereken konutun projesinin feshedildiğini öğrendiğini, bu nedenle davalıya 26/05/2014 tarihinde noterden ihtarname çekerek ödediği bedel, fesih tazminatı ve gecikme faizinin ödenmesini talep ettiğini ancak ihtarnameye herhangi bir cevap verilmediğini, bunun üzerine icra takibine giriştiğini ve takibe itiraz üzerine iş bu davayı açarak takibin devamına ve asıl alacağın % 20 sinden az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile takibe yapılan itirazın 35.934 TL lik kısmının iptaline, talep likit olmadığından % 20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından icra inkar tazminatı yönünden düzeltilerek onanması yönünde temyiz edilmiştir. İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra-inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada borçlunun kötüniyetli itiraz etmiş bulunması yasal koşullardan değildir. İnkar tazminatı, aleyhinde yapılan icra kovuşturmasına itiraz edip duran ve işin itirazla çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı, alacağın likit ve belli olması gerekir. Daha geniş bir açıklama ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit ve belirlenmek için bütün unsurlar bilinmesi mümkün nitelikle olması yeterlidir. Borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek konumda bulunması nedeniyle alacağın likit ve muayyen nitelikte olduğunun kabulü ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekir. Mahkemece, davacının bu istemi hakkında kabul kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde icra inkar tazminatı talebinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, usulün 438/7. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkeme kararının hüküm bölümünün birinci fıkrasının "...talep likit olmadığından %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına" hükümden çıkartılarak yerine “Asıl alacağın % 20"si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” cümlesinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27/11/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.