Esas No: 2014/882
Karar No: 2015/2834
Karar Tarihi: 04.12.2015
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/882 Esas 2015/2834 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "tapu iptal ve tescil veya tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Düzce Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.06.2012 gün ve 2011/69 E.- 2012/263 K sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.02.2013 gün ve 2013/1212-2977 E. K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Osman Güldal"ın 4270 parsel sayılı taşınmazını 20.07.2005 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile oğlu Rıdvan"ın eşi olan davalıya devrettiği, 1931 doğumlu olan miras bırakanın 21.01.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak 26.03.2005 tarihinde ölen oğlu Nail"in çocukları olan davacılar ile dava dışı oğulları Rıdvan ve Dursun"un kaldıkları anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. (11.01.2011 tarihinde kabul edilen, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 611. maddesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 5ll. maddesi) Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bakım alacaklısı, bu sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önceden sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır. (11.01.2011 tarihinde kabul edilen, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 614. maddesi, 818 Sayılı Borçlar Kanunu"nun 514. maddesi)
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18. maddesi, 11.01.2011 tarihinde kabul edilen, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19. maddesi) Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; miras bırakanın 74 yaşında ölünceye kadar bakma aktini yaptığı, 6 yıl sonra öldüğü, sağlığında akde aykırılık nedeniyle, başka bir ifadeyle bakılmadığı iddiasıyla dava açmadığı, öte yandan akit yapılırken miras bırakanın özel bakıma muhtaç olması gerekmediği gibi, tanık beyanlarına göre de davalının esasen miras bırakana ilgisini de eksik etmediği anlaşılmaktadır.
O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın davalı gelinine yapmış olduğu temlikin bakım karşılığı olduğu, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, başka bir ifadeyle işlemin gerçek iradeyi yansıttığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, ivazlı akitlerde tenkisin de mümkün olmadığı gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Kabule göre de davada pay oranında istekte bulunulduğu halde istek aşılmak suretiyle ve davada yer almayan mirasçıları da kapsar şekilde tüm mirasçılar adına tescile karar vermesi de isabetsizdir...)
gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemesince gerekçesi genişletilmek suretiyle önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil olmazsa tenkis istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, 21.01.2011 tarihinde vefat eden muris Osman Güldal"a ait 4270 parsel sayılı 339 m² miktarındaki taşınmazın, ölünceye kadar bakma akdi ile mirasçılardan Rıdvan"ın eşi olan davalıya devredildiği, ancak davalının sözleşme ile üzerine düşen yükümlülüklerin hiçbirini yerine getirmediği, taşınmazın mirasçılardan mal kaçırmak maksadıyla muvazaalı olarak devredildiğinden, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında vekil edenleri adına tapuya tesciline, aksi takdirde tenkisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, bakım akdinin tüm yükümlülüklerinin eksiksiz ve tam olarak yerine getirildiğinden davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının bakım sözleşmesinin şartlarını yerine getirmediği, muris tarafından ölünceye kadar bakım sözleşmesinin daha çok davalıya taşınmazın devrini sağlamak amacıyla yapılmış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, gerekçesi genişletilmek suretiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını temyize davalı vekili getirmiştir.
Uyuşmazlık; miras bırakan tarafından davalıya ölünceye kadar bakım akdi uyarınca yapılan temlikin, mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak yapılıp yapılmadığı, varılacak sonuca göre davalının bakım yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, muvazaa kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenmiş olup buna göre; “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır”( Benzer hüküm yeni 6098 sayılı TBK"nın 19. maddesinde düzenlenmiştir).
Uygulama ve öğretide muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek temlik etmektedir (01.04.1974 gün,1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
Bu noktada; görünürdeki ölünceye kadar bakım sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli sözleşme de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtilmelidir ki; burada bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; dava konusu taşınmazın miras bırakanın tek taşınmazı olmadığı, davacılar ile birlikte hastalanıncaya kadar oturdukları, kendisi tarafından yapılan evin bulunduğu taşınmazını davalı gelinine temlik etmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, asıl iradesinin, oğlu Rıdvan ve eşi olan davalıyı diğer mirasçılardan üstün tutmak amacıyla bağışlamak olduğu, dava konusu taşınmazların davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun bulunduğu ileri sürülmüş ise de bu düşünce kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca; somut olayda, yukarıda da değinildiği üzere Borçlar Kanunu"nun 511. ve takip eden maddelerinde öngörülen ölünceye kadar bakma akdi mevcuttur. Bu tür akitlerde, bakım alacaklısının mutlaka akit tarihinde bakıma muhtaç olması şart değildir. Diğer taraftan bakım borçlusunun temlik edenin oğlu olmasının, kendisine bakım koşuluyla temlik yapılmasına mani olmadığı gibi, aksine yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, miras bırakanın ölümünden önceki son iki yılını felçli ve yatalak halde geçirdiği, davalı Enver’in gerek hastalık dönemi, gerekse sair zamanlarda bakım alacaklısının tüm ihtiyaç ve gereksinimlerini karşıladığı, miras bırakanın da sağlığında bakım koşulunun yerine getirilmediğine dair bir ihtaratı veya açtığı bir davanın bulunmadığı dosya kapsamıyla sabittir. Bu durumda murise davalı tarafından bakıldığının bir bakıma kabulü gerekir.
Diğer taraftan; kural olarak, tüm mal varlığının veya buna yakınının temlikinde muvazaadan söz edilebilir ise de, bakım alacaklısının kendisiyle ilgilenilmesi, ihtiyaçlarının kısmen ya da tamamen karşılanmasını teminen verilebileceği taşınmazları gözetildiğinde, davaya konu taşınmazı devretmesindeki amacının; bakılmak değil, muvazaa olduğu şeklindeki görüş, tek taşınmazı olan veya taşınmazları arasında devre uygun bulunan taşınmazın diğer taşınmazlarından değerli olan kişilerin ölünceye kadar bakım akdi yapamayacakları sonucunu doğurur ki, bunun yasanın teminatı altındaki akit yapma serbestîsi ile bağdaşabileceği söylenemez. Kaldı ki, somut olayda murisin davacılardan mal kaçırmasını gerektiren bir olgunun ve sebebin varlığı da kanıtlanmış değildir.
Öte yandan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri ivazlı akitlerden olup bu tür temliklerde tenkis hükümlerinin de uygulanamayacağı kuşkusuzdur.
Tüm bu olgular ve ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapıldığında; temlikteki asıl amacın mirasçıdan mal kaçırmak değil; ölünceye kadar bakıp gözetme olduğu, muvazaa ile illetli bulunmadığı kabul etmek gerekir. Bu bakımdan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Hukuk Genel Kurulu tarafından da benimsenen Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 04.12.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, miras bırakan dedeleri Osman Güldal"ın Düzce, Konuralp köyü 4270 parsel sayılı 339 m2 miktarlı bahçe nitelikli taşınmazını 20.07.2005 tarihinde oğlu Rıdvan"ın eşi gelini davalı ..."a ölünceye kadar bakım akdi ile devrettiğini, davalının yükümlülüklerini yerine getirmediğini, temlikin davacı torunlardan mal kaçırmak kastıyla muvazaalı olarak yapıldığı, asıl amacın mirastan mal kaçırmak olduğunu ileri sürerek miras payları oranında tapu iptal ve tescil olmazsa tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, davacıların miras bırakanın torunları olduğunu, miras bırakan ve eşinin dava konusu taşınmazda bulunan (içten merdivenli) iki katlı evde davacılar üst katta, miras bırakan alt katta oturduklarını, kendisininde bitişik parseldeki evde oturduğunu, davacıların babası Nail 2005 de öldükten sonra torunlarla sorun yaşandığını, bakım akdinin tüm yükümlülüklerini eksiksiz ve tam olarak yerine getirdiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Osman Güldal"ın 1931 doğumlu olup, 21.01.2011 tarihinde öldüğü, geride mirascı olarak dava dışı oğluları davalı ..."nin eşi Rıdvan ve Dursun ile 26.03.2005 yılında ölen oğlu Nail"in çocukları davacılar Özgür ve Özkan"ın kaldığı, murisin 20.07.2005 tarihinde maliki olduğu 4270 parsel sayılı içinde iki katlı ev bulunan taşınmazını ölünceye kadar bakım akdi karşılığında davalı gelini Miniriye"ye temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)).
Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.
Bu halde de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Davacılar, davalının bakım yükümlülüğünü yerine getirmediğini bu nedenle de tapunun iptali gerektiğini ileri sürmüşler ise de, miras bırakanın sağlığında bakılmadığı iddiası ile dava açmadığı gözetildiğinde, miras bırakanın sağlığında ileri sürmediği bakılmadığı iddiasını mirasçıları ileri süremez.
Davada dayanılan ikinci iddia ise, miras bırakanın ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaalı olduğuna ilişkindir.
Yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde somut olaya bakıldığında, dava konusu taşınmazın davalıya temlik edildiği 20.07.2005 tarihinde, miras bırakan Osman"ın 74 yaşında olduğu, eşinin 1997 yılında öldüğü, 01.11.1997 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı aldığı, dosyadaki tedavi kayıtlarına göre sağlık harcamalarının tümünün yeşil karttan karşılandığı, tedavi harcamalarının bedelsiz temini içinde 20.07.2010 tarihli sağlık kurulu raporu düzenlendiği, gelir getiren 6260 m2 miktarlı (3353 parsel) fındık bahçesinin bulunduğu ve 4270 parsel sayılı taşınmazda bulunan iki katlı içten merdivenli evde davacılar ve anneleri Kadriye ile birlikte aynı çatı altında yaşadığı, sosyal güvencesinin, hayatının idamesini ve sağlığının korunmasına rahat yetecek gelirinin bulunduğu, 19.11.2009 tarihinde fındık bahçesinin satıldığı, böylece hiç malının kalmadığı saptanmıştır.
Davacıların babası Nail"in 26.03.2005 tarihinde ölümünden kısa bir süre sonra 20.07.2005 tarihinde dava konusu 4270 parsel sayılı taşınmazın davalıya temlik edildiği, bu tarihte davacı ..."ün 14 yaşında,. Özkan"ın ise 11 yaşında olduğu, 24.03.2010 tarihinde hastalanıp davacı ... tarafından hastahaneye götürülene kadar miras bırakan Osman davacılarla aynı evde, aynı çatı altında yaşamıştır. Miras bırakan 26.04.2010 tarihinde hastahaneden çıktıktan sonra, davalı ve eşi Rıdvan tarafından evlerine götürülmüş ve davalının evinde 21.01.20011 tarihinde ölmüştür.
Taraf beyanları ve bir kısım tanık beyanlarına göre, miras bırakanın inşa ettiği iki evden birinin davalının eşi Rıdvan"a verildiği, halen davalı ve ailesinin bu evde oturduğu,
komşu parselde bulunan dava konusu taşınmazda ki ev ve bahçenin de Rıdvan"ın eşi davalı ... ölünceye kadar bakım akdi ile devredildiği, miras bırakanın kalan son taşınmazının da (3353 parsel) 19.11.2009 tarihinde satıldığı, satış öncesi alınan doktor raporuna göre miras bırakanın sağlıklı olduğu mal satmasını gerektirir bir ihtiyacının bulunmadığı, tanık Cafer"in beyanına göre de taşınmazın Rıdvan tarafından satıldığının ifade edildiği, miras bırakanın hastalanmasından önce devri öğrenen mirasçı oğul Dursun"un babası Osman"a durumu sorduğunda miras bırakanın “orasını karıştırma” dediği, sözleşme tarihinde davacıların yaşları ve babaları Nail"in 4 ay önce öldüğü gibi olgular birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın davalı gelinine yaptığı temlikin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiği, gerçek irade ve amacının bakım değil davalı ve ailesini kayırmak olduğu bu amacı gizlemek için temlikin ölünceye kadar bakım akdi şeklinde muvazaalı olarak yapıldığı kabul edilmelidir.
Sonuç olarak, yerel mahkeme kararı somut olaya, yargısal uygulamalara özellikle 01.04.1974 tarihi ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına uygun olup mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.