Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/430
Karar No: 2015/2804
Karar Tarihi: 04.12.2015

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/430 Esas 2015/2804 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/430 E.  ,  2015/2804 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Ankara 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.07.2011 gün ve 2010/501 E., 2011/355 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 01.11.2012 gün ve 2011/15599 E., 2012/15946 K. sayılı ilamı ile;
    (...Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm,taraflarca temyiz edilmiştir.
    Davacı, Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yürütürken davalı gazetede yaptığı soruşturmalar nedeniyle haberler yapıldığını, 05/12/2009 tarihinde gazetenin 1.sayfasında "İşaret fişeği elini yaktı" ve 12. sayfada "Andıç"ın işaret fişeğine 26 yıl" başlığı altında yapılan yayının aynı zamanda suç olduğunu, gerçek olmadığını, güncel olmadığı gibi haber yapılmasında kamu yararı bulunmadığını, olayın açıklanış biçimi ile konu arasında düşünsel bağ bulunmadığını, davalıların sorumlu olduğu bu haberden zarar gördüğünü ileri sürerek tazminat talep etmiştir.
    Davalılar ise, haberin gerçek ve güncel olduğunu, haber yapılan konunun soruşturma konusu yapıldığını, bir çok televizyonda ve gazetede yer aldığını, davaya konu haberdeki olaylarla ilgili Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildiğini, bu iddianamede davacının da şüpheli olarak yer aldığını, haberde kamu yararı olduğunu, en azından görünür gerçeğe uygun olduğunu, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece haber verme hürriyetinin dışına çıkıldığı, davacının kamuoyunda küçük düşürüldüğü, sonuçlanmayan soruşturmalar ve iddialarla ilgili gerçekmiş gibi kanaat bildirildiği, davacının kişilik hakları ihlal edildiği gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası"nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir.Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
    Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması,genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda,basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
    Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
    Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
    Somut olayda; davaya konu haber ve haberin içeriği ile ilgili idari ve adli soruşturmalar yapıldığı, davacı hakkında kamu davasının da açıldığı, haberin bu hali ile görünür gerçekliğe uygun olduğu, kamuoyu ilgisinin de bulunduğu, öz ile biçim dengesinin aşılmadığı, haberin bu hali ile hukuka uygunluk unsurlarını taşıdığı anlaşılmakla istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir...)
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
    Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen hüküm, taraf vekillerinin temyizi üzerine yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
    Direnme hükmünü, davalı vekili temyiz etmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde basın özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığı, diğer bir deyişle davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı; varılacak sonuca göre davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın niteliği gözetilerek öncelikle, basın özgürlüğü kavramına ilişkin şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır:
    Anayasa’nın 28.maddesi ile 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 3.maddesi, basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir.
    5187 sayılı Kanunun 3. maddesinde;
    “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
    Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”
    hükmü yer almaktadır.
    Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar.
    Bunun gereği olarak basın, haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle, denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal ödevleridir.
    Yine, basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa’da düşünce ve kanaat (m. 25); düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.
    Kısaca, basın özgürlüğü, demokrasinin “olmazsa, olmaz” koşuludur.
    Doğaldır ki, basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi, yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayımlarda, gerek Anayasa’nın “Temel Hak ve Özgürlükler” Bölümünde yer alan ve gerekse de ...nın 24 ve 25.maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır.
    Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli; olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi, hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de, hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır.
    Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaçla, kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayının hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayın yapmak, hukuka aykırıdır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun başta 9.10.1985 gün ve 1985/4-96-790 sayılı kararı olmak üzere bir çok kararında bu ilkeler vurgulanmıştır.
    Bu açıklamalardan sonra denilebilir ki;
    Basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için, haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayımın haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden, özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayının hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi, ancak, açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı halinde mümkündür. Yapılan bir yayın, bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır.
    Basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
    Önemle vurgulanmalıdır ki, yayınlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda, manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan “hukuka aykırılık” gerçekleşmeyeceğinden, basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.
    Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir.
    Diğer taraftan, haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule olanaklı kılar.
    Anayasa ve Yasaların güvencesi altında bulunan basın özgürlüğü ile kişiyi insan yapan kişilik haklarının çatışması halinde, birinin diğerine üstün tutularak sonuca ulaşılması mümkün değildir.
    Her olay, kendine özgü koşullar içerisinde değerlendirilerek, çözüme bağlanmalıdır.
    Bu bağlamda, gerek devamlılık kazanan yargısal kararlarda ve gerekse doktrinde ifade edilen görüşlerden hareketle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen ilkelere göre; yayın yoluyla yapılan eylemin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının saptanmasında, “gerçeğe uygunluk”, “kamusal ilgi ve toplumsal yarar”, “güncellik” ve “şekle uygunluk” unsurlarının bulunup bulunmadığının araştırılması zorunludur.
    En önemlisi basın, objektiflikten ayrılıp, haber sınırını aşarak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunarak, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanır, dürüstlük kuralına aykırı davranır ve kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayın yaparsa ve amaç ile kişilik haklarına saldırı arasında açık bir oransızlık varsa bu hukuka aykırı olur ve sonuçta da haberde özle biçim arasındaki dengenin bozulması halinde bu hal tazminatı gerektirir.
    Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; manevi tazminat isteminin dayandırıldığı Yeni Şafak Gazetesi’nin 05.12.2009 tarihli sayısının 1. ve 12. sayfalarında yayımlanan, davacının fotoğrafın da yer aldığı “İşaret fişeği elini yaktı” ve “Andıç’ın işaret fişeğine 26 yıl” başlıklı yazılarda kamu görevi yapmakta olan davacının “Darbe Andıcı’nı ilk olarak Erzincan’da ve daha sonra 16 ilde uygulamaya kalkışan, Erzincan’da korku ve yıldırma operasyonu yapan, komplo, baskı ve şantaj yaparak delil toplayan birisi gibi gösterildiği” anlaşılmaktadır. Söz konusu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde ifade edilen bu beyanların fikir açıklaması olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu ifadelerin demokratik bir toplumda “çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce” kavramları kapsamında kabul edilmesi mümkün olmayıp, eleştiri sınırları aşılarak öz ile biçim arasındaki denge bozulmuş ve hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiştir. Bu nedenle dava konusu yazılar davacının kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğundan manevi tazminata hükmedilmesi gereklidir.
    Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından haber içeriğinin resmi mercilerden elde edilen bilgi ve belgelere dayandığı, kamu yararı bulunan bir konu olduğu, özle biçim dengesinin korunduğu, kullanılan sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığından bahisle Yerel Mahkeme direnme kararının bozulması yönünde görüş beyan etmiş iseler de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
    Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin kişilik haklarına saldırının varlığını kabul eden direnme kararı yerindedir.
    Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    S O N U Ç : Yukarıda yazılı gerekçelerle yerel mahkemenin direnme kararı yerinde bulunduğundan, tazminat miktarı yönünden davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE 04.12.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.


    KARŞI OY
    İnsanlığın mükemmelliğe yolculuğu olan medeniyetin müteharrik gücü sürekli yenilenen ve geliştirilen fikirlerdir. Fikirler de, ancak özgür münazara, müzakere ve muhakeme ortamlarında boy atıp gelişebilir. O halde ifade özgürlüğü insanlık için hayati önemi haizdir.
    İfade özgürlüğü bir araç değil, başlı başına bir amaçtır (ŞAHİN, Kemal; İnsan Hakları ve Özgürlük Boyutuyla İfade Özgürlüğü Gerekçeleri ve Sınırları, İstanbul, 2009, sh: 6 vd). Bu vasıtayla insanlar demokrasinin en önemli gereği olan, karar alma ve denetleme süreçlerine katılma imkânı bulmaktadır.
    Demokratik toplum düzeninin en önemli unsurları olan, çoğulculuk, şeffaflık, açık toplum, denetlenebilir ve hesap verebilir idare ancak özgür basın sayesinde gerçekleşebilir.
    İfade özgürlüğünün en önemli vasıtası da hiç şüphesiz basın ve medyadır. Bu nedenle ifade özgürlüğü sahasında basının özel bir yeri ve ayrıcalığı vardır. Zira halk kendini ilgilendiren konulardan basın vasıtasıyla haberdar olabilir. Ayrıca haber alma ve verme, açıklama, yorum ve eleştiri konularında, dolayısıyla halkın aydınlanması ve bilinçlenmesinde basın çok önemli bir araçtır.
    Kişilik hakkı değerleriyle basın ve ifade özgürlüğünün çatıştığı durumlarda, açıklanan esaslar nazara alınmalıdır.
    Bu ilkeler çerçevesinde somut olaya bakarsak: Uyuşmazlık, Cumhuriyet Başsavcısı olan davacı hakkında, davalının yayınladığı haberin kişilik hakkını ihlal edip etmediği noktasındadır. Söz konusu haber, kamuoyunda andıç olarak bilinen ve özellikle ıslak imzalı nüshası ve imza incelemeleri nedeniyle uzun süre tartışma konusu olan belge ile bağlantılı olarak güvenlik güçlerince yapılan operasyonları konu edinmektedir.
    Haber içeriği resmi mercilerden elde edilen bilgi ve belgelere dayanmaktadır. Şüphesiz kamuoyunu ilgilendiren ve tartışılmasında kamu yararı olan bir konudur.
    Haber metninde davacının kişilik hakkını ihlal edici ifadeler kullanılmadığı gibi, haberde özle biçim dengesi de korunmuştur. Davanın reddi gerektiğine işaret eden Özel Daire içtihadı yerindedir.
    Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi