23. Hukuk Dairesi 2014/2785 E. , 2015/317 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün katılma yoluyla davalı vekili ve süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili, görevsiz Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde, müvekkili şirketin faturaya dayalı toplam 96.530,35 TL alacağının tahsili amacıyla başlattıkları icra takibinde davalının alacağın 39.738,50 TL"sini kabul ettiğini, ancak 56.791,85 TL"lik kısmına vaki haksız itirazı üzerine takibin kısmen durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamın, %40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tarafların tacir olmaları nedeniyle ticaret mahkemesinin görevli olduğunu belirterek iş bölümü itirazında bulunmuş, esasa ilişkin olarak ta, yanlar arasında iki adet kimyasal tankın yapımına ilişkin sözleşmeden kaynaklanan cari hesap ilişkisi olduğunu, bu ilişki kapsamında borç miktarını icra takibinde kabul ettiklerini ve icra dosyasına yatırdıklarını, kabul edilen miktar dışında borçlu olmadıklarını, ayrıca sözleşmede yer alan delil şartı gereği sadece müvekkili şirket kayıtlarının esas alınması gerektiğini savunarak, davanın reddine ve kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Asliye Hukuk Mahkemesi"nce iş bölümü itirazının kabulü üzerine dosyanın gönderildiği mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacı şirketin defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı, davalı kayıtlarının ise usulüne uygun tutulduğundan delil niteliği taşıdığı, bu nedenle davalı kayıtlarına üstünlük tanınması gerektiği, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi içinde davalının davacıya borcunun bulunmadığı, aksine alacaklı olduğu, taraflar arasındaki 22.12.2008 ve 19.10.2009 tarihli sözleşmelerin koşullarındaki edim borcunun davacı adına davalı tarafından ilgili kuruluşlara karşı yerine getirildiği, bu kuruluşlara karşı yapılan ödemelerin cari hesap içinde yer aldığı, davalının icra takibinde kabul ettiği miktar dışında davacıya borçlu olduğu iddiasının davacı tarafça yasal delillerle ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine, koşulları oluşmadığından davalının kötüniyet tazminatı isteminin de reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Davalı vekilinin temyiz istemi yönünden;
Davacı vekilinin temyiz dilekçesi, davalı vekiline 26.12.2013 günü tebliğ edilmiş
olup, hüküm davalı vekili tarafından HUMK"nun 433. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal temyiz süresi geçirildikten sonra, 09.01.2014 günü harcı yatırılıp, temyiz kaydı yapılarak, katılma yolu ile temyiz edilmiştir.
01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas,1990/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında, bu gibi hallerde Yargıtay tarafından da bir karar verilebileceği öngörüldüğünden, davalı vekilinin katılma yolu ile temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi niteliğindeki ödünç işçilik ve danışmanlık sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan takibe vaki kısmi itirazın iptali istemine ilişkindir
Taraflar arasında 22.12.2008 ve 19.01.2009 tarihli danışmanlık ve ödünç işçilik sözleşmeleri bulunduğu, davacı tarafça 31.08.2009 tarihli beş adet faturaya dayalı olarak icra takibine başlandığı, takip konusu faturalarda danışmanlık ve ödünç işçilik hizmet bedellerine yer verildiği, danışmanlık sözleşmelerinde davalının ticari defterlerinin delil teşkil edeceğine dair delil şartı olduğu halde, ödünç işçilik sözleşmelerinde böyle bir hükme yer verilmediği anlaşılmıştır.
Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalının ticari defterlerinin delil teşkil edeceği yolundaki danışmanlık sözleşmelerindeki hükümler nazara alınarak, danışmanlık hizmet bedeli için davalının ticari defterlerinin esas alınması doğru olmuşsa da, herhangi bir delil şartı içermeyen ödünç işçilik sözleşmeleri yönünden takip konusu faturalarla ilgili herhangi bir araştırma yapılmaması doğru olmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK"nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK"nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK"nın 220 (HUMK"nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK"nın 220. (HUMK"nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK"nın 220. (HUMK"nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK 220. madde (HUMK"nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK"nın 222. (6762 sayılı TTK"nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. 6762 sayılı TTK"nın 69. vd. (6102 sayılı TTK"nın 64.) maddeleri uyarınca da defterlerini yöntemince
tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. (HMK. m. 222/4, 6762 sayılı TTK"nın 84,85)
YİBBGK"nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK"nın m. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK"nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK"nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir.Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu"nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa"nın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu"nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK"nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın davalı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafta olup, davacının bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez,
TTK"nın 23/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, davalı tarafa aittir. TTK"nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK"nın m.222 (TTK"nın 84. ve 85.) madde hükümleri uyarınca ispatlamış olur.
Bu durumda mahkemece, delil şartı içermeyen ödünç işçilik hizmet bedeli alacağı yönünden takip dayanağı faturalarla ilgili araştırma yapılıp fatura tebliğine ilişkin belgeler incelenerek yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde ödünç işçilik hizmet bedeline ilişkin faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun davacı tarafça kanıtlanmış olduğu, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının kanıt yükünün bu kez davalıya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin davacı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin davalı tarafça kanıtlanması halinde, davalı tarafça davacının hizmet vermediği savunulduğuna göre, faturaya konu hizmetin verildiğinin davacı tarafça kanıtlanması; davalının faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın davacı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı davalının (faturayı defterine kaydetmemek ve sözleşme ilişkisini inkar etmek suretiyle), kabul etmemesi halinde hizmetin verildiğini yine davacının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda davacının delilleri toplanıp değerlendirilmesi, şayet davalının faturaları kendi defterlerine kaydetmesi halinde faturaları iade etsin ya da etmesin davacının hizmeti verdiğinin kabul edilmesi gerektiğinin gözetilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ:Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, davalı vekilinin katılma yolu ile temyiz isteminin süre yönünden reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulu ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harçların istek halinde iadelerine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.