12. Ceza Dairesi 2018/5202 E. , 2020/4984 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Yasaya Muhalefet, İmar Kirliliğine Neden Olmak
Hüküm : İmar Kirliliğine Neden Olmak suçu ile ilgili olarak;
TCK’nın 44. ve 184/5. maddeleri gereğince kamu davasının düşürülmesi,
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçu ile ilgili olarak;
2863 sayılı Kanunun 65/1, TCK’nın 62/1, 52/2, 51/1-3-7-8. maddeleri gereğince mahkumiyet
Temyiz edenler : Sanık müdafii, katılan vekili
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin verilen hüküm, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Katılan vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Katılan...Belediye Başkanlığı vekili tarafından ibraz olunan 02/01/2018 havale tarihli temyiz dilekçesi içeriğine göre, vekalet ücreti ile sınırlı olarak temyiz isteminde bulunulduğu kabul edilmek suretiyle yapılan incelemede;
Davaya katılmasına karar verilen...Belediye Başkanlığı vekilinin, 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan tesis edilen hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığı anlaşılmakla, katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK"un 317. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak REDDİNE,
2- Sanık müdafinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;
2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete"de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ - yayım - internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh - ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanununda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda dava konusu taşınmazın Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı olması dikkate alıdığında sanığın, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, bununla birlikte dava konusu taşınmazın kentel sit alanı olarak tesciline ilişkin Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 29.11.2007 tarih 1692 nolu kararının, dosya kapsamında bulunan ilan tutanağı içeriğine göre, 08.01.2008 - 08.02.2008 arihleri arasında belediyesinde bir ay süreyle hoparlör ile ve ilan tahtasına asılmak suretiyle ilan edildiği, bu nedenle sanığın, taşınmazın kentsel sit alanı içerisinde kaldığını bildiğinin kabulü gerekiği anlaşılmakla bakanlık internet sitesinde 1 ay boyunca ilan edilmemesi ve Resmi Gazetede yayınlanmaması nedeniyle suçun unsurlarının oluşmadığı yönündeki tebliğnamadeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Sanık hakkında kentsel sit alanı içinde izinsiz yapı yaptığı iddiasıyla açılan kamu davasında; 29.03.2013 tarihli yapı durdurma tutanağında sanığın kurul kararı ile yıkılmış özel proje alanı 1’de kalan Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait taşınmaz üzerinde kaçak olarak 2 adet ahşap yapı yaptığının tespit edildiği, mahallinde yapılan keşif sonucu inşaat mühendisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda kaçak olarak 2 adet ahşap yapı yapıldığı, bunlardan birini tekerlekli her yön ve tarafa taşınabilir şekilde, diğerinin ise sabit olarak ahşaptan yapılmış ve keşif esnasında çay ocağı olarak kullanıldığının belirtildiği, Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünün 14.03.2014 tarih 1595 sayılı kararında; kentsel sit alanı içinde, tescilli Rüstempaşa Camiinin bitişiğinde Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı taşınmazda çay ocağı olarak kullanılmak üzere büfe yapılmasına yönelik hazırlanan projenin uygun olduğuna, uygulamanın 2863 sayılı Kanunun 10. maddesi doğrutusunda yapılmasına, uygulama sonrası hazırlanacak raporların ve fotoğrafların kurula sunulmasına karar verildiği, anılan kurulun 05.11.2014 tarihli cevabi yazısında; ilgi yazılar ve eki raporlarda söz konusu taşınmaz üzerinde yapılan inşaatın kurul onaylı projesine uygun olarak yapıldığının belirtildiği anlaşılmakla;
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Davaya konu yapılar hakkında sonradan hazırlanan projenin Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü nün 14.03.2014 tarih 1595 sayılı kararı ile onaylanmasına karar verilip, taşınmazın son halinin onaylanan bu projeye uygun olduğunun belirlenmiş olması karşısında mahallinde inşaat mühendisi, mimar ve fen bilirkişi refakatinde keşif icra edilip, yapıların onaylı projeye uygun olduğunun tespiti halinde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 13/03/1995 tarih ve 1995/9-41-64 sayılı kararı da dikkate alınarak, sanığın üzerine atılı suçun manevi unsurunun oluşmayacağından, beraatine karar verilmesi gerekiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 07/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.