23. Hukuk Dairesi 2014/3459 E. , 2015/241 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında yapılan 06.09.2007 ve 28.10.2008 tarihli hizmet alım sözleşmeleri gereğince, müvekkilinin posta tekeli dışında kalan gönderilerin işlenmesi (ayrımı), taşınması ve dağıtımı işlerini yürüttüğünü, müvekkilinin hak edişinden toplam 142.884,45TL"nin 5510 sayılı Kanun gereğince davalı tarafından haksız olarak kesildiğini, kesintilerin iadesi için 15.03.2012 ve sonraki tarihli müracatlarına davalının olumsuz yanıt verdiğini ileri sürerek, 142.884,45TL"nin, 15.03.2012 tarihinden itibaren hesaplanacak TCMB"nin kısa vadeli avanslar için uyguladığı oranda faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kesintilerin mevzuata uygun olduğunu, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre alacağın zamanaşımına uğradığını, işin müvekkili idarenin Posta Kanunu"nda tanımlanan kamu hizmeti niteliğindeki posta hizmetlerinin ifasına yönellik olması nedeniyle avans faizi istenemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki çekişmenin aralarında düzenlemiş oldukları sözleşmeden meydana geldiği, yapılan sözleşme uyarınca prim indiriminden faydalanıldığı ve sonrasında kesintinin yapıldığı görülmekle taraflar arasındaki temel ilişkinin eser sözleşmesinden kaynaklandığı, bu nedenle zamanaşımı süresinin dolmadığı, davacı işverenin istihkaklarından 5510 sayılı Yasa"nın 81. maddesinin (ı) bendi hükmüne aykırı olarak davalı tarafından % 5"lik prim kesintileri yapılmasının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile 142.884,45 TL"nın 24.07.2012 tarihinden itibaren TCMB"nin kısa vadeli avanslar için uyguladığı orandaki faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 06.04.2010 tarih ve 2010/3-727 E., 2011/75 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere 6098 sayılı TBK"nın 470. maddesinde eser sözleşmesi; "Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir." olarak tanımlanmıştır.Bu hükme göre; yüklenici, eser sözleşmesinin konusu olan şeyi imal etmeyi (meydana getirmeyi) taahhüt eden ve imal ettiği şeyi de (eseri) iş sahibine teslim etme yükümlülüğü altına giren Kişi ya da kuruluştur. İş sahibi ise, sözleşmeye konu olan eseri bedeli karşılığında imal ettiren ve imal edilen eseri teslim almakta menfaati olan gerçek veya tüzel kişiler veya iş ortakları ya da gruplaşmış müesseselerdir (İzzet Karataş, Eser Sözleşmeleri, 2. Baskı, Ankara, 2009, s. 30).
Bu tanıma göre eser sözleşmesinin unsurlarını; eser imal etme, ücret, taraflar arasında anlaşma ve sözleşmenin şekli olarak belirlemek mümkündür. Eser sözleşmesi bir iş görme sözleşmesi olmakla birlikte, bu sözleşmede önemli olan çalışmanın kendisinden çok, bu çalışmadan ortaya çıkan ve objektif olarak gözlenmesi kabul olan sonuçtur. Bugün için artık
söz konusu sonucun mutlaka maddi bir şeyde kendisini göstermesi gerekmediği görüşü gerek öğretide ve gerekse uygulamada baskın bulunmaktadır. İnsan emeği ürünü olmak ve maddi bir varlıkta devamlı olarak kendini göstermek kaydıyla, maddi olmayan şeylerin, örneğin fikri çalışma ürünlerinin dahi eser kavramı içine gireceği kabul edilmektedir. Bir yapı planı çizilmesi, bir kitap yazılması, bir tablo yapılması, yeni bir buluşun uygulanması suretiyle bir şey vücuda getirilmesi, bir film için senaryo hazırlanması gibi.
Giderek, insan emeği ürünü olup bir bütün görünüşünü arz eden ve iktisadi değeri bulunan her hukuki varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın, bir eser sayılmaktadır. Başka bir deyişle, objektif olarak tespiti mümkün olan belirli bir maddi veya maddi olmayan sonucun meydana getirilmesi, istisna akdinin konusunu oluşturabilir. Bu suretle İsviçre Mahkeme içtihatları şu hallerde bir istisna akdinin varlığını kabul etmektedirler. Bir gazeteye bir ilan konulması, radyo, televizyon reklâmları, ışıkla reklâm, bir reklâm kampanyasının bir müşavir tarafından planlanması, bir mağaza vitrinin düzenlenmesi, bir sanatçının radyoda bir tek konser vermesi, ücret karşılığı seyredilen havai fişek gösterisi, kızak yarışı, bisiklet yarışı düzenlenmesi, sinemada film gösterilmesi, şefiyle sözleşme yapılarak tutulan ve akitte kimlikleri belirtilmeyen diğer çalgıcılarının ücretleri şef tarafından verilen bir dans orkestrasının bir lokalde çalışması, bir yarış atının eğitilmesi, bütün bu hallerde maddi bir şey imalini veya böyle bir şeyin değiştirilmesini gerektirmeyen, fakat bir insan emeğinin tek bir bütün görüntüsünü taşıyan sonuçları karşısında bulunulmaktadır (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu, cilt 6, s. 7453, Bası 2003).
Hizmet sözleşmeleri de 6098 sayılı TBK"nın 393. maddesinde; "Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir. Genel hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, kıyas yoluyla çıraklık sözleşmesine de uygulanır; özel kanun hükümleri saklıdır." şeklinde tanımlanmıştır. Hizmet akdinin satış, kira gibi akitlerden ayırımında bir zorluk bulunmamasına karşılık, vekalet, istisna gibi akitlerden ayrılmasında büyük güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bu yüzden de hizmet akdi tarifinin, diğer akitlerden ayırıcı unsurları ihtiva etmesi gereklidir. TBK"nın 393. maddesindeki tariften, akdi karakterize eden unsurların bir iş ifası, ücret ve muayyen-gayri muayyen bir çalışma süresi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak hizmet akdini esaslı olarak diğer akitlerden ayıran asıl kıstas, tabiiyet rabıtasıdır. Bu nedenle hizmet akdini şu şekilde tarif etmek mümkündür. “Hizmet akdi öyle bir akittir ki, işçi bir ivaz mukabilinde muayyen veya gayri muayyen bir zaman için iş gücünü işverenin emrine tahsis ve onun direktifi altında işi ifa etmeyi taahhüt eder (Seza Reisoğlu, Hizmet Akdi -mahiyeti, unsurları- hükümleri-, Ankara 1968, s. 38- 39).
Hizmet sözleşmesinin unsurlarını; hizmetin belirli veya belirli olmayan bir zaman içinde görülmesi, hizmet akdinin konusu olan edimin işverene ait işyerinde yerine getirilmesi, edimin ifası sırasında işverenin denetim ve gözetimi altında bulunması, edimin ücret karşılığında yapılması ve ücretin zaman esası üzerinden saptanması şeklinde belirlemek mümkündür. Ücret zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi belirli ya da belirli olmayan bir zaman için alınmış veya çalışılmış oldukça hizmet akdi yine mevcuttur.
Hizmet akdi ile istisna akdi ayrımında şu farklılıklar öne çıkmaktadır; müteahhidin alacağı ile, hizmet akdinden doğan ücret alacağı aynı esaslara tabi tutulmamıştır; hizmet akdinde işçi ücretini talep eder, rizikolar işverene aittir. Buna karşılık, istisna akdinde müteahhit kazadan dahi mesuldür; müteahhit işçileri himaye eden hükümlerden yararlanamaz; akdin feshi farklı hükümlere tabidir; ayrıca tabiiyet rabıtası müteahhidi işçiden
ayıran kıstaslardan birisidir. Müteahhit iş sahibine bağlı olmaksızın serbestçe çalışır. İşverenin müteahhide de bazı direktifler vermesi mümkün ise de, bu çalışmanın neticesi, elde edilecek sonuç hakkındadır. Yoksa müteahhit işin yapılacağı esaslar hakkında tam bir serbestiye sahiptir. Diğer taraftan hizmet akdinde muayyen veya gayrimuayyen bir süre içinde bir hizmet ifası bahis konusu iken, istisna akdinde bir netice, bir eser taahhüt edilmektedir.
Hizmet temini sözleşmelerinde hizmet veren taraf işçi veya hükmü şahıs olabilir. Her işveren gibi kamu kuruluşları da işyerlerinde görülen kimi işleri veya işyerinin bir bölümünü başka işverenlere devredebilirler. Ancak böyle bir devir durumunda işçi çalıştıran işverenin emir ve talimat verme hakkı tamamen kendisine ait olmalıdır. Bu durumda hizmet alım sözleşmesinden bahsedilebilir. Gerçekten, hizmet alım sözleşmelerinde işçilerin işe alınması, çalışma şartları ve biçimi, işçi sayısı gibi işverenin yönetim hakkına giren konularda, sözleşmenin bir tarafının diğer tarafın hak ve yetkilerini sınırladığı görülmektedir.
Diğer taraftan hizmet sözleşmesi ile hizmet temini sözleşmeleri birbirlerinden farklılık arz etmektedir. Hizmet sözleşmesinin tarafları işçi ve işveren iken, hizmet temini sözleşmelerinde işçi hükmi şahıs da olabilir. Kendine has özellikleri olan akitler için ise dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri uygulanmalıdır.
Somut olayda uyuşmazlık; tacir olan taraflar arasındaki posta tekeli dışında kalan gönderilerin taşınması işini içeren hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yukarıda da açıklandığı gibi ortada istisna (eser) sözleşmesinin unsurları bulunmamakta; hizmetin görülmesi amaçlanmakla, hizmet temini sözleşmesi bulunmaktadır. Bu açıklamalara göre, mahkemenin sözleşmenin niteliğini tavsifi hatalı olmuştur.
Zamanaşımına ilişkin genel hüküm ise "On Yıllık Zamanaşımı" başlıklı 146. maddesinde yer almakta; anılan madde: "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir." hükmünü içermektedir.
Şu durumda; davacının, davalı ile arasında kurulan bu sözleşme ilişkisine dayanarak ve akde aykırılık iddiasıyla hak edişlerinden yapılan kesintinin iadesini talep ettiğinin kabulü gerekir.
Eldeki davada taraflar arasındaki ilişki hukuki nitelikçe “hizmet temini (alım) sözleşmesi” olup; kendine has özellikleri olan bu sözleşme türü için zamanaşımı süresini düzenleyen ayrık bir hüküm de bulunmadığından, zamanaşımı konusundaki genel hükmü olan 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmalıdır.Mahkemece zamanaşımı def"inin bu sebeple reddine karar verilmesi gerekirken, sözleşmenin tavsifinde hataya düşülerek, taraflar arasındaki temel ilişkinin eser sözleşmesinden kaynaklandığının kabulü doğru olmamış ise de, karar sonucu itibariyle doğru olduğundan, ileri sürülen temyiz nedenleri de dikkate alınarak HUMK"nın 438/son maddesi uyarınca, zamanaşımı def"inin reddi gerekçesi yönünden hükmün değiştirilerek onanmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün gerekçesi değiştirilerek ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.