13. Hukuk Dairesi 2017/7677 E. , 2017/11211 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalının ... 8. Noterliği"nde 1 Kasım 2004 tarih ve 19813 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile kendisini vekil olarak tayin ettiğini, bu kapsamda davalının geçirmiş olduğu bir iş kazası nedeni ile yapılması gerekli tedavilerinin eksik yapıldığı gerekçesi ile Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine ... 1. İş Mahkemesi"nin 2005/520 Esas sayılı dosyası ile maddi ve manevi tazminat talebini içerir dava açtığını, bu dava esnasında yapılan çalışmalar neticesinde davalının adli yardım müessesesinden faydalandırıldığını, davalının bu tarihe kadar kendisine ücret adı altında herhangi bir ödeme yapmadığını, davanın 2010 yılı başlarında neticelendiğini ve kararla birlikte davalı lehine maddi ve manevi tazminata hükmedildiğini, bu aşamadan sonra ilamın temyiz edilmesi ile dosyanın Yargıtay 21. Hukuk Dairesine gönderildiğini, davalının isteği ile alacak kısmının icraya konulduğunu, ... 4. İcra Müdürlüğü"nün 2010/8168 Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, Sosyal Güvenlik Kurumu"nun girişimleri ile konulan hacizlerin kaldırıldığını, ancak yargısal girişimler sırasında davalının dosyanın bir an önce temyizden dönmesini temin etmek için baskı yapmaya başladığını, kanun dışı yollar ile durumu hızlandırmanın mümkün olmadığı davalıya beyan edilmesine rağmen iknasının mümkün olmadığını, davalının dosyanın erken getirilmesi yönündeki yasal olmayan girişimlere ilişkin teklifini kabul etmediğini, bunun üzerine davalının ... 4. Noterliği"nin 22/11/2011 tarih, 122997 yevmiye nolu ihtarnamesi ile kendisini haksız olarak azlettiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik yasal dava vekalet ücreti karşılığı 5.000,00 TL ile icra takibinden kaynaklanan vekalet ücreti karşılığı 10.000,00 TL olmak üzere toplam 15.000,00 TL vekalet ücretinin azil tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının davasını iyi bir şekilde takip etmeyerek gecikmeye sebebiyet verdiğini, davanın henüz sonuçlanmaması nedeni ile davacı avukatın vekalet ücretine hak kazanmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, Davanın kısmen kabulüne, 5.000,00 TL dava ücret-i vekalet alacağının dava tarihi olan 26.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanununun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” Hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Somut olaya bakılacak olursa; davacı, vekalet sözleşmesinden doğan ücret alacağının tahsilini istemiş, mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacının takip ettiği ... İş Mahkemesinin 2005/520 Esas sayılı dava dosyasının incelemesinde iş kazası nedeniyle yapılan tedavinin yanlış olmasından kaynaklı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin dava olduğu anlaşılmaktadır. Davacının takip ettiği ... İş Mahkemesin 2005/520 Esas sayılı dosyasında verilen kısmen kabule ilişkin karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 11.10.2012 tarih ve 2012/17527 Esas-201217268 Karar sayılı ilamı ile “5283 sayılı “Bazı Kamu Kurumu ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun”un 4/a maddesi uyarınca SSK Başkanlığına ait Sağlık birimleri Sağlık Bakanlığına devredilmiş, aynı Yasanın 4/c maddesi bu birimlerin sağlık hizmeti sunumundan kaynaklanan davaların Sağlık Bakanlığı husumeti ile yürütüleceğini öngörmüştür. Söz konusu 5283 sayılı Kanun 19.01.2005 tarihli ve 25705 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış; 10. madde uyarınca da 4/a ve 4/c maddeleri yayımı tarihinden 1 ay sonra yani 20.2.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 25.12.2006 gün ve E:2006/251 K:2006/271 sayılı kararında; sağlık hizmetinin yürütüldüğü sırada doğduğu öne sürülen zararın giderilmesi istemiyle açılan davanın, davalı Bakanlık yönünden, ilgili hastane 5283 sayılı Yasa gereği Sağlık Bakanlığı’na devredildiğinden, idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ilkesi benimsenmiş; hatta 5283 sayılı Kanunun dava tarihinden önce yürürlüğe girmesine dair bir koşul aranmaksızın; ilgili hastane dava ve olay tarihlerinde S.S.K’na bağlıyken yargılama aşamasında 5283 sayılı Kanun uyarınca Sağlık Bakanlığı’na devredilmiş olması dahi idari yargı yerinin görevli kabul edilmesi için yeterli bulunmuştur. Bu durumda dava konusu tedavinin yapıldığı hastane Sağlık Bakanlığına devredilmiş olduğundan olayda hizmet kusuru olup olmadığı araştırılacaktır. O halde uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.10.2008 gün ve 2008/4-637 Esas, 2008/631 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Anılan yön gözetilmeden işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” gerekçesiyle bozulmuştur. Bu durumda davacı avukat tarafından idari yargıda hizmet kusurundan kaynaklı dava açılması gerekirken adli yargıda davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacı avukatın üzerine aldığı vekalet görevinin gereklerini tam ve sağlıklı olarak yerine getirmediğinin, davalının azilde haklı olduğunun kabulü gerekir.
Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. O halde mahkemece, azlin haklı olduğu kabul edilip, haklı azlin sonuçlarına göre somut olay değerlendirilerek hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/11/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.