1. Hukuk Dairesi 2017/1998 E. , 2018/13802 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; duruşma isteği değerden reddedildi, dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı Hüseyin ..."in maliki olduğu 62926 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölümü mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalı şirkete temlik ettiğini ileri sürerek tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket, iddiaların yersiz olduğunu, mirasbırakan ile mirasçıları ... ve Ahmet tarafından 1983 yılında adi ortaklık kurulduğunu, 1997 yılında ortaklığın şirkete dönüştüğünü, mirasbırakanın o tarihlerde borçları nedeniyle malvarlığının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 11.04.2012 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu Abdullah, dava dışı çocukları Hacer, Ahmet, Süleyman ve Avni ile eşi Ülkü’nün mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakanın maliki olduğu dükkan vasıflı 8 numaralı bağımsız bölümü 13.08.1999 tarihinde davalı şirkete satış suretiyle devrettiği, dava dışı mirasçılar Ahmet, Süleyman ve Avni’nin davalı şirektin ortağı oldukları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK"nun 190. ve TMK"nun 6. maddeleri gereğince davacı iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince; mirasbırakan ile davalı şirketin ortaklarından Süleyman ... ve Ahmet ... ’in 01.01.1979 tarihinde Hüseyin ... Ortaklığını kurarak faaliyete başlamışlar ve davalı şirket 08/12/2009 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesine tescil edilmiştir. Davacı tanıkları dava dışı mirasçı Hacer ve Hacer’in eşi, mirasbırakanın davalı şirketin ortakları olan oğulları Ahmet, Süleyman ve Avni ile birlikte çalıştığını, çekişmeli taşınmazın devrine ilişkin bilgi sahibi olmadıklarını bildirmiş olup temlikin muvazaalı olarak mal kaçırma kastı ile yapıldığı yönünde beyanda bulunmamışlardır. Kaldı ki, mirasbırakanın çocukları ile bir problemi olmayıp dosyaya diğer mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir bir bilgi de sunulmamıştır. Ayrıca mirasbırakanın paydaşı olduğu iki adet daha taşınmaz terekesinde mevcut olup mal kaçırma kastı ile hareket etseydi terekesindeki diğer taşınmazları da devredebileceği açıktır.
Somut olgular yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde temlikin mal kaçırmak amacıyla yapılmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.