Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/275
Karar No: 2015/2674
Karar Tarihi: 25.11.2015

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/275 Esas 2015/2674 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/275 E.  ,  2015/2674 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.12.2011 gün ve E:2010/352, K:2011/526 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 25.4.2012 gün ve E:2012/5024, K:2012/11236 sayılı ilamı ile;
    (...Davacı, davalı abonenin kaçak su bedelini ödemediğini ve 10.753,48 TL kaçak su bedelinin tahsiline yönelik icra takibine davalının haksız itiraz ettiğini belirterek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, davanın reddini dilemiştir.
    Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile davacının davalı ile ilgili yaptığı Ankara 19. İcra Müdürlüğü"nün 2010/8221 Esas sayılı dosyasındaki davalının itirazının 5.381,21 TL alacağın 5.014,55 TL"lik kısmına takip tarihi olan 05.07.2010 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanarak tahsili bakımından iptaline, takibin bu miktarlar üzerinden bu şekilde devamına, davacının fazla talebinin ve icra inkar tazminatı talebinin reddine, karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
    1-4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sy. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Amaç başlıklı 2.maddesinde “Bu kanunun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiş, yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı; Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek Ya da tüzel kişiyi ifade eder. Şeklinde tanımlanmıştır. Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davalının su abonesi (alıcı) olup davacının ise satıcı olduğu taraflar arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
    4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu Kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici Mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun Kapsamında kaldığına göre davaya bakma görevi Tüketici Mahkemesinindir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re"sen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak sözkonusu olmaz. Mahkemenin görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
    2-Bozma şekil ve sebebine göre tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir...)
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesine dayalı, aboneliğin bulunduğu adreste kaçak kullanılan su bedelinin tahsili için girişilen icra takibine vaki, itirazın iptali istemine ilişkindir.
    Davacı idare ile davalı arasında abone sözleşmesi bulunmasına karşın, alacaklı/davacı/idare tarafından davalı apartmanın sözleşme gereği bağlanan su saati dışında kaçak su kullanımı tespit edilerek, bunun karşılığı tahakkuk ettirilen bedel icra takibi yoluyla istenmiş; davalı/borçlu apartman yönetimi takibe itiraz etmiştir.
    Eldeki dava alacaklı/idare tarafından, taraflar arasında abonelik ilişkisinin varlığına rağmen davalının sözleşmeye konu saat dışında bir bağlantı kullanmak suretiyle kaçak su kullandığının tespit edildiği, böylece idare zararına neden olunduğu iddiasıyla, bu zararın tahsili için girişilen takibe vaki itirazın iptali istemiyle açılmıştır.
    Mahkeme, davalı yanın taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğundan davaya Tüketici Mahkemesinde bakılması gerektiğine ilişkin göreve yönelik itirazlarını, uyuşmazlıkta görevli olduğunu kabulle işin esasını incelemiş; davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
    Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile karar, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunmakla Tüketici Mahkemesinin davaya bakmaya görevli olduğundan bahisle görev noktasından bozulmuş; mahkemece "Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2008 gün ve E:2008/13-211, K:2008/218 sayılı ilamının da aynı yönde olduğu" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
    Hükmü temyize taraf vekilleri getirmektedir.
    Taraflar arasında abone sözleşmesinin varlığı; davaya konu uyuşmazlığın ise aboneliğin bulunduğu adreste kaçak kullanılan su bedeline ilişkin bulunduğu dosya kapsamı ile belirgin ve tarafların da kabulündedir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; aralarında abone sözleşmesi bulunan davacı idare ile davalı apartman yönetimi arasındaki kaçak su bedeline ilişkin uyuşmazlığın sözleşmeye aykırılıktan mı yoksa haksız eylemden mi kaynaklandığı; buna göre mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında olup, olmadığı ve davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemesine ait bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
    Öncelikle belirtilmelidir ki, bir hukuksal ilişkinin borç ilişkisi sayılabilmesi için, taraflarına ve konusuna ait iki unsura ihtiyaç bulunmaktadır. Bunlar; hukuki ilişkinin “alacaklı ve borçlu sıfatlarını taşıyan” taraflarının varlığı ve alacaklının ifasını talep yetkisine sahip olduğu, borçlunun da ifa yükümlülüğü altına girdiği “edim” şeklinde ifade edilebilir.
    Alacaklı, borç ilişkisinin aktif süjesi; borçlu ise, borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişidir.
    Borç ilişkilerini düzenleyen mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nda borcun kaynakları; sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme olarak gösterilmiştir. Sözleşme, iki tarafın hukuksal sonuca yönelik karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen hukuksal ilişkidir. Haksız fiilin borç doğurmasının sebebi ise, kişinin iradesi dışında, kendisine yönelik hukuka aykırı bir eylemdir.
    Bu genel açıklamalardan sonra, uyuşmazlığın çözümü için önem taşıyan dava hakkı bakımından hakların yarışması kavramı irdelenmelidir:
    Sözleşmeden doğan sorumluluk ile haksız eylem (sözleşme dışı) sorumluluğunun birlikte bulunmaları halinde, dava hakkı bakımından, hakların yarışması söz konusudur.
    Zarar verici olay (haksız fiil), aynı zamanda taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine aykırı ise, zarar gören bu sözleşme ilişkisine dayanarak zararının tazminini isteyebileceği gibi, zararını haksız fiile dayanarak da isteyebilir. Bunlardan birisi ile zararını tazmin ettiren alacaklının, bunu yapmakla, dayanabileceği diğer hukuki sebebi tüketmiş olacağı, izahtan varestedir.
    Burada önemle vurgulanmalıdır ki, haksız eylemlerde kusurun ispatı davacıya (zarar görene) ait olduğu halde, akdi sorumlulukta kusurun varlığı karine olarak kabul edilir; davacı sadece davalı borçlu ile kendi arasında bir akdi ilişkinin varlığını ispatlamakla yetinecektir.
    Akde dayanan davanın zamanaşımı süresi haksız fiile dayanan davanın zamanaşımı süresinden daha uzundur (BK. m.60, m.125-126). Zamanaşımı başlangıcına ilişkin genel hüküm niteliğindeki BK"nun 128.maddesine göre, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Buradaki “muacceliyet” kavramı, alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamını taşıdığından, dolayısıyla, öncelikle doğmuş bir alacağın varlığı gerekir. Zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için, alacaklının talepte bulunma hakkının varlığını veya bunun muacceliyet kazandığını öğrenmesi şart değildir.
    Buna karşılık Yasa; haksız fiil, haksız iktisap gibi durumlarda, anılan kurala önemli istisnalar getirmiş ve zamanaşımı süresinin başlamasını sübjektif bir unsura; alacaklının belirli olguları öğrenmiş bulunması koşuluna bağlamıştır (Andreas Von Tuhr:Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çeviren: Cevat Edege, C: 1-2, Olgaç Matbaası, Ankara 1983, sayfa:697).
    O halde hakların yarışması halinde, davacı zarar görenin bir akdi ilişkiye dayanmasında kendisi yönünden yarar bulunduğu gibi; yarışan iki haktan daha düşük hukuki değer karşısında üstün hukuki değere üstünlük verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
    Somut olayda, dosyada mevcut belge kapsamlarından da anlaşılacağı üzere, kaçak su tutanaklarının düzenlendiği tarihten önce, davacı idare ile davalı yönetim arasında kurulan sözleşme ile abonelik ilişkisi başlatılmış ve abonelik tesis edilmiştir. Taraflar arasında esasen abonelik sözleşmesi bulunduğu yönünde çekişme de mevcut değildir. Uyuşmazlık davacı idarenin davalının kaçak su kullandığı iddiasıyla düzenlediği kaçak su tutanağına bağlı olarak talep edilen kaçak su bedelinin tahsili noktasında çıkmış; davalı/borçlu buna yönelik icra takibine itiraz etmiştir.
    Davacı idare tarafından düzenlenen kaçak su tutanakları ve diğer yazışmalarda davalının aboneliği belirtildiği gibi, dava dilekçesinde ve davalının cevap dilekçesinde de davalının aboneliğinin varlığına işaret edilmiş; hatta davalı taraf bu ilişki nedeniyle davaya bakma görevinin tüketici mahkemesine ait olduğu, görevsizlik kararı verilmesi yönünde talepte de bulunmuştur.
    Şu durumda; taraflar arasında kurulan abonelik ilişkisi, sözleşme niteliğinde olup, davacının bu sözleşme ilişkisine dayanarak ve akde aykırılık iddiasıyla zararının tazminini talep ettiğinin kabulü gerekir.
    O halde, sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; haksız fiil kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
    Diğer taraftan, uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan mülga 4822 sayılı Kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 1.maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu açıklanmış; “Kapsam” başlıklı 2.maddesinde de “Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiştir.
    Aynı Kanunun 4822 sayılı Kanunla değiştirilen 3.maddesinin (e) bendinde, tüketici, “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişileri”; (f) bendinde, satıcı, “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri”, (c) bendinde ise, mal, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları” ifade eder, şeklinde tanımlanmıştır.
    Yine aynı Kanunun 23.maddesinde bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı düzenlenmiştir.
    Burada hemen belirtilmelidir ki tüketici, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturur; ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereği, tüketici hukukunun temel düşüncesini oluşturmaktadır. Bu noktada yasa koyucunun iradesi, 4077 sayılı Yasa kapsamında, malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olan tüketicinin korunmasına yöneliktir.
    Bir hukuki işlemin, 4077 sayılı Yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.
    Somut uyuşmazlıkta, davalının konut su aboneliğinin bulunmasına; taraflar arasındaki uyuşmazlığın bu sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanmasına, sözleşmenin taraflarından birinin tüketici, diğerinin satıcı ve uyuşmazlığın da tüketime konu mala ilişkin olmasına göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 4077 sayılı Kanun kapsamında kaldığı belirgindir.
    Taraflar arasındaki uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığı kabul edildiğine göre, davaya bakma görevi de Tüketici Mahkemesine aittir.
    Usul hukukumuzda mahkemelerin görevine dair düzenlemeler, kamu düzenine ilişkin olmakla, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re"sen gözetilmelidir. Ayrıca, görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz konusu olmaz.
    Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2010 gün ve E:2010/13-232, K:2010/316 sayılı ilamı da aynı yöndedir.
    Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, açıklanan tüm bu hususlar göz önüne alınıp, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak ve davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemesine ait olduğunun kabulü ile görevsizliğe karar vermek gerekirken; hatalı teşhis ve değerlendirme sonucu görevli olduğuna ilişkin önceki kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
    Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı/borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara iadesine 25.11.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi