1. Hukuk Dairesi 2015/14621 E. , 2018/13798 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVALILAR : ... V.D.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.10.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... Kurdan ile diğer temyiz edenler vekili Avukat Şefika ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..."ın tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, eski eşi davalı ...’nin zorlama ve korkutması ile diğer davalı ...’i 20.05.1993 tarihli vekaletname ile vekil tayin ettiğini, davalı ...’in de dava konusu 5995 ada 14 sayılı parseldeki 24 no’lu bağımsız bölüm ile, 90 ( yeni 112590 ada 2 parsel ) ve 17 parsel sayılı taşınmazları ( yeni 45628 ada 1 parsel ile 45625 ada 6 sayılı parseldeki 5 ve 8 no’lu bağımsız bölümler ) davalı ...’ye satış yoluyla temlik ettiğini, kendisine herhangi bir bedel ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri ileri sürerek, tapu iptali ve tescil ile iyiniyetli üçüncü kişilere devredilen taşınmazlar yönünden şimdilik 10.000,00 TL bedelin davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalılar, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, iddiaların yersiz olduğunu, davacı ile davalı ...’nin anlaşarak boşandığını davacının müşterek malların tasfiyesi amacıyla vekalet verdiğini, çekişmeli taşınmazlardaki paylar karşılığında davacının da dava dışı bir taşınmazı aldığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeni yönünden 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, korkutma nedeni bakımından ise 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı ...’ın ( Özdemir ) T.C. Kolonya Başkonsolosluğu’nun 20.05.1993 tarih ve 0429473 sayılı vekaletnamesi ile maliki olduğu 5995 ada 14 sayılı parseldeki 24 no’lu mesken ile 90 ve 17 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını ...’i dilediği bedel ve şartlarda satması ve gerekli işlemleri yapması için ...’e vekil tayin ettiği, davacı ... Özdemir’e vekaleten davalı ...’in; kök 17 sayılı parselin 7200/915000 payını 14.06.1993 tarih ve 2112 yevmiye no’lu akit ile, 14 sayılı parseldeki 24 no’lu bağımsız bölümü 14.06.1993 tarih ve 4160 yevmiye no’lu akit ile, kök 90 sayılı parseldeki 407/29150 payını 15.06.1993 tarih ve 2209 yevmiye no’lu akit ile diğer davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yaparak olaya uygulanacak yasa hükümlerini tespit ve tayin etmek hâkime aittir.
O halde, dava dilekçesinin içeriğine iddianın ileri sürülüş biçimine göre davada, vekâletnamenin korkutma ( ikrah ) ile elinden alındığı iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere vekâletnamenin korkutma ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir.
Öte yandan, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile terditli istek olan tazminat isteğinin zamanaşımı ya da hak düşürücü süreye tabi olmadığı tartışmasızdır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hâl böyle olunca; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacı vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz edenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,
bozma nedenine göre davalılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.