10. Hukuk Dairesi 2016/18036 E. , 2019/5077 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
KARAR
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 07.08.1999 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli işgöremez durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin sermaye değerli gelir, yapılan masraf ve ödemelerden oluşan Kurum zararının 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca rücuan tahsili talebine ilişkindir.
Mahkemece, başlangıçta %52, 05.08.2003 tarihinden itibaren %38,2 sürekli işgöremezlik oranları ve %50 kusur oranı üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
1- Sigortalının iş göremezlik oranına davalı işveren Ser-Ka Turizm Nak. İnş. Tic. San. Ltd. Şti. tarafından itiraz edilmesi üzerine, mahkemece Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulundan rapor alınmış, ATK raporunda sigortalının; kaza tarihindeki yaşı dikkate alındığında %37,2 oranında, 28.07.2004 tarihindeki yaşı dikkate alındığında %38,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı mütalaa edilmiştir.
Sürekli iş göremezlik ve malullük halinin belirlenmesinde izlenecek yol; 5510 sayılı Kanunun “Sağlık Raporlarının Usul ve Esasları”na dair 95. maddesinde (506 sayılı Kanunun 109. maddesinde) hükme bağlanmıştır.
Buna göre, Kurum sağlık tesisleri tarafından raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı ilgililerin S.S. Yüksek Sağlık Kurulu"na itiraz hakları mevcuttur. Söz konusu kurulun raporlarının Kurumu bağlayacağı, diğer ilgililer yönünden bağlayıcı olmayıp, Adli Tıp Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili ana bilim dalı konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılmasını isteyebilecekleri 28.06.1976 tarih ve 6/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının gereğidir.
Öte yandan; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.02.2010 gün ve ... Esas, 2010/90 Karar sayılı ilamı ile 06.10.2010 gün ve 2010/10-390 Esas, ... Karar sayılı ilamların da belirtildiği üzere Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın ilgili ihtisas kurulu ile üniversitelerin tıp fakülteleri ilgili bilim dalı Başkanlıklarınca ya da S.S. Yüksek Sağlık Kurulu"nca düzenlenen raporlar arasında çelişkinin mevcut olması halinde, çelişkinin Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tıp Genel Kurulu tarafından giderilerek, sigortalının sürekli iş göremezlik oranı ve başlangıç tarihi kesin olarak karara bağlanması da zorunludur.
Mahkemece sigortalının sürekli iş göremezlik oranı ve başlangıç tarihinin kesin olarak belirlenmesi için yukarıda belirtilen 5510 sayılı Kanunun 95. maddesindeki prosedür tamamen işletilmeden yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2- Yukarıda yazılı 5510 sayılı Kanunun 95. maddesindeki prosedür işletildikten ve sigortalının sürekli iş göremezlik oranı ve başlangıç tarihi kesin olarak belirlendikten sonra değişiklik olduğu takdirde, belirlenen orana göre ayrıca aylık bağlanıp bağlanmadığı da araştırılıp, rücu edilebilecek ilk peşin değerli gelir kurumdan sorulup belirlenmeli, oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
3- Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez. (11.01.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı)
Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir.
Borçlar Kanunu"nun 332/1. maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/1. maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanunu"nun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıldır.
Zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, gelirlerin onay, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Bu kapsamda; ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki, zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak, her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır.
Müteselsil borçluluğun en belirgin özelliği; alacaklıya karşı borçlulardan her birinin; edimin tamamından sorumlu olması, başka bir ifade ile, alacaklının borçlulardan hepsini birden takip ya da dava edebileceği gibi bunların içinden dilediği birini veya birkaçını dava ya da takip edebilmesi ise de; bu özellik, müteselsil borçların nispi bağımsızlığını ortadan kaldırır nitelik taşımamaktadır. Müteselsil borçların nispi bağımsızlığı ilkesinin zamanaşımı yönünden sonuçları ise; müteselsil borçlulukta, zamanaşımının borçlulardan biri bakımından durmasının diğer borçlulara sirayet etmemesi; müteselsil borçlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı def"inden bunu ileri sürmemiş olanların yararlanmalarının mümkün bulunmamasıdır. Zamanaşımı def’i, borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiğinden, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada, zamanaşımı def’inin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğurur, diğer borçlular yönünden hüküm ifade etmez.
Eldeki davada; davacı kurumun 10.02.2011 tarihli ve kendisine 25.02.2011’de tebliğ edilen ıslah talebine karşı davalılardan Ser-Ka Turizm Nak. İnş. Tic. San. Ltd. Şti.’nin 28.02.2011 tarihli dilekçeyle zamanaşımı definde bulunduğu, ancak bununla ilgili karar gerekçesinde bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davalı şirketin zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve incelemeyle karar verilmiş olması da usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir
O halde, davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 17/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.