Hukuk Genel Kurulu 2014/311 E. , 2015/2665 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.12.2011 gün ve 2010/709 E., 2011/752 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 07.02.2013 gün ve 2012/1547 Esas-2013/1219 Karar sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili davalının zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın neden olduğu kaza sonucunda müvekkilinin yaralandığını ileri sürerek 125.000,00 TL işgücü kaybı tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanmaya bağlı maddi tazminat istemine ilişkindir. Davalı vekili davacının kullandığı motosikletin kaza yapmasına neden olan ya da iddia edildiği gibi motosiklete çarpan otobüsün tam olarak belirlenmediği, çarptığı iddia edilen ve davalı nezdinde sigortalı aracın kazaya karıştığının kanıtlanamadığını savunmaktadır. O halde öncelikle bu savunma üzerinde durulmalı ve davalı tarafından sigortalanan aracın kazaya neden olup olmadığı hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde belirlenmelidir. Ceza yargılaması hazırlık aşamasında dinlenen tanık beyanlarına göre kazaya dava dışı bir otobüs firmasına ait mavi renkli bir otobüsün neden olduğu, bu beyan üzerine yolda durdurulan otobüsün kazaya neden olduğu ileri sürülmektedir. Ancak otobüste çarpmaya ilişkin bir iz bulunmadığı gibi yolcuların da çarpmaya ya da kazaya ilişkin bilgileri yoktur. Mahkemece davacı ve davalı tanıkları yargılama sırasında dinlenilerek uyuşmalığın çözülmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, trafik kazası nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, önceki kararda direnilmesine ilişkin mahkemece oluşturulan kısa ve gerekçeli kararların usulüne uygun olup olmadığı; kendi aralarında çelişki içerip içermedikleri; usulü sorunlar olarak öncelikle incelenip değerlendirilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297.maddesinde belirtilmiştir. Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Aynı Kanun"un 294.maddesinde “Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisi yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği gibi bozma kararı karşısında uyulup uyulmama yönünden varılacak sonucun ortaya konulması dolayısıyla direnme ve uymaya yönelik hüküm fıkralarının da aynı unsurları taşıması gerektiği aşikardır.
Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa"nın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297.maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüte yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlarda ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E.- 2008/254 K.-21.10.2009 gün ve 2009/9-397 E.-2009/453 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında:
Mahkemece verilen kısa kararda “bozma ilamında da belirtildiği üzere dinlenen tanık beyanları ile kazaya karışan dava dışı otobüsün tespit edilemediği dikkate alınarak önceki karar da ısrar edilerek davanın kabulüne” şeklinde hüküm kurulmuş olmasına rağmen, direnmeye ilişkin gerekçeli kararda ise “bozma ilamında da belirtildiği üzere dinlenen tanık beyanları ile kazaya karışan dava dışı otobüsün tespit edilemediği dikkate alınarak önceki karar da ısrar edilerek davanın kabulüne, 125.000,00.TL maddi tazminatın davacının sigorta şirketine ilk başvuru tarihi olan 14/06/2011 tarihinden sonraki 8 iş gününden sonra başlatılacak yasal faizi ile birlikte davacı yararına davalıdan tahsiline...” şeklinde hüküm oluşturulmuştur.
Yerel Mahkemece, kısa kararda davanın kabulüne şeklinde hüküm oluşturulmasına rağmen gerekçeli kararda, kısa kararda yer verilmediği halde davanın kabulüne, 125.000,00.TL maddi tazminatın davacının sigorta şirketine ilk başvuru tarihi olan 14/06/2011 tarihinden sonraki 8 iş gününden sonra başlatılacak yasal faizi ile birlikte davacı yararına davalıdan tahsiline, şeklinde hüküm kurularak kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmuştur.
Aslolan kısa karar ve burada ortaya konulan hüküm fıkrası olduğu gibi, direnme kararının kapsamını belirleyen kısa kararın da yasanın amacı doğrultusunda çelişki ve tereddüde meydan vermeyecek şekilde açık ve anlaşılır olması ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasıyla çelişik olmaması gerekir.
Bu nedenle Mahkemenin, çelişki içeren ve birbiriyle de uyum içinde olmayan kısa ve gerekçeli hüküm fıkraları, usul ve yasaya aykırıdır.
Yerel mahkeme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 18.11.2015 gününde oybirliğiyle ile karar verildi.