Esas No: 2015/2960
Karar No: 2015/2658
Karar Tarihi: 18.11.2015
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/2960 Esas 2015/2658 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.10.2010 gün ve E:2009/119, K:2010/276 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 19.04.2012 gün ve E:2011/4697, K:2012/6837 sayılı ilamı ile;
(…1-Davalı ... ..."in temyiz itirazları yönünden:
Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalılar Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri AŞ. ve ... yönünden davanın husumetten reddine, davalı ... ... yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, Samanyolu TV logosu ile yayın yapan davalı yayın kuruluşunda, diğer davalı ..."in yorumcu olarak katıldığı 17/11/2008 tarihli "Medya"da Bugün" adlı programda söylenen sözlerin, ekranda sürekli görünen yazıların ve sunucunun kendi yorumunu açıklamak üzere kullandığı cümleleri ile müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ileri sürerek, davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar ise, davanın husumetten ve esastan reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, yayının Samanyolu Haber TV de yapıldığı, davanın ...ne yöneltildiği, Samanyolu TV ile Samanyolu Haber TV.nin tüzel kişiliklerinin farklı olduğu ve ..."inde ...nin Yönetim Kurulu Başkanı bulunduğu sabit olduğundan Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş. ile ... ile ilgili olarak dava dilekçesinin husumet yönünden reddine, diğer davalı ... ... yönünden ise, davacı hakkında yapılan yorumların ağır eleştiri sınırlarını aştığı, yayın bütünü ile ele alındığında davacı tarafın sert eleştirisi yanında, davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı gerekçesiyle kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu 17.11.2008 tarihli Televizyon yayınında: “Bütün dengesizliği içinde, bütün o şizoitliği içinde aynı kelimeleri defalarca tekrarlayarak bir yerlere mesaj vermeye çalışıyor ... "Özellikle de terörist başına", "bu tür adamlar ekranlara çıkıyorlar ve Genel Kurmay Başkanımıza, askerlerimize, çeşitli, Türkiye"nin önde gelen tanınmış isimlerine methüsenalarda bulunuyorlar, Atatürk"le ilgili, yere göğe sığdıramayacak sözler sarf ediyorlar ve insanlar da sanıyor ki bunlar gerçekten Atatürk"çü, gerçekten Kemalist, gerçekten Türk ordusunu seven insanlar, bu görüntünün, bu gibi yazıların ... ile ilgili olan önemi işte bu nokta, bizler oyunu gösteriyoruz, oyun bu, yani size sağdan yaklaşan bu adamlar, yani sureti hakdan gözüken bu adamlar aslında sizin etrafınızı alarak çok büyük bir tuzak kuruyorlar,...bu tür bir adamı metheden bir adam ne tür bir adamdır o çıkarsamayı vatandaşımızın yapması lazım" vs yorumlarla davacının terör örgütü PKK yöneticileriyle çekindiği fotoğraflar ve katıldığı bazı görüşmelerdeki beyanatları ve videoların yayınlandığı dosya içerisindeki CD çözümünden anlaşılmaktadır.
Dava konusu yayın, davacının kamuoyuna yansımış kendisi tarafından da dile getirilen beyanatları üzerine yapılmış olup; haberde değinilen bir kısım olgular da yürütülmekte olan bir soruşturma çerçevesinde davacının verdiği röportajlara dayanmaktadır. Şu durumda, yayın görünür gerçeğe uygun olup, konunun önem ve değeri göz önünde tutulduğunda düşünsel bağlılığın korunduğu da kabul edilmelidir. Açıklanan nedenler karşısında, çatışan yararlar dengesinin davacı aleyhine bozulmadığı, yayının eleştiri boyutunda kaldığı ve davalı yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği benimsenmelidir. Mahkemece, istemin tümden reddedilmesi gerektiği gözetilmeyerek yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
2-Davalılar Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri AŞ ve ... "in temyizi yönünden:
Karar gününde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3/2. maddesi gereğince müteselsilen sorumlu olanlar aleyhine açılan davanın kısmen kabul kısmen reddine, red sebebi farklı olan davalılar yararına ayrı ayrı avukatlık ücreti takdir edilir. Yerel mahkemece, hakkındaki istem farklı bir hukuki nedenle (husumet nedeniyle) reddedilen davalılar Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri AŞ ve ... yararına, yukarıda açıklanan düzenleme gereğince ayrı vekalet ücreti takdir edilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle karar oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, yayının Samanyolu Haber TV’de yapıldığı, davanın Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş.’ne yöneltildiği, Samanyolu TV ile Samanyolu Haber TV’nin tüzel kişiliklerinin farklı olduğu ve ..."in de Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı bulunduğu sabit olduğundan Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş. ile ... ile ilgili olarak dava dilekçesinin husumet yönünden reddine, diğer davalı ... ... yönünden ise, davacı hakkında yapılan yorumların ağır eleştiri sınırlarını aştığı, yayın bütünü ile ele alındığında davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı gerekçesiyle kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalılar vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, metni yukarıda başlık bölümünde aynen alınan gerekçelerle hüküm oyçokluğuyla bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davalılar vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 1-Dava konusu yayının (davalı ... ...’in 17.11.2008 tarihli televizyondaki konuşmalarının) içeriği, kullanılan söz ve ifadeler itibariyle davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup, olmadığı; diğer bir deyişle davacı yararına manevi tazminata hükmetme koşullarının oluşup, oluşmadığı;
2-Hakkındaki istem farklı bir hukuki nedenle (husumet nedeniyle) reddedilen davalılar Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş. ve ... yararına yargılama gideri olarak ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerekip gerekmediği; noktalarında toplanmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Öte yandan, bu konuda uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
1982 Anayasasının 90.maddesinin son fıkrasında; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü yer almaktadır. Bu durumda mahkemelerin önlerine gelen uyuşmazlıklarda, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Hal böyle olunca; Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gözetilerek verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi gerekmektedir.
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun önemli özelliklerinden biri olup, toplumun ilerlemesinin ve her bir bireyin gelişmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Bu özgürlük AİHS’nin 10/2.maddesine tabi olmak kaydıyla, sadece olumlu karşılanan ya da kimseye saldırgan gelmeyen ya da insanların kayıtsız kalabildiği “bilgi” ve “fikirler” için değil, Devlet veya halkın herhangi bir kesimi için saldırgan görünen sarsıcı nitelik taşıyan ya da rahatsız edici olan fikirler için de geçerlidir (Handysıde V.Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, Başvuru No: 5493/72, Seri A No. 24, s.23, paragraf 49). Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın "demokratik bir toplum" olamaz. 10.maddede benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de bu, dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli-Türkiye Davası, Başvuru No:35839/97).
Basın özgürlüğü ise, ifade özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. AİHM basın ile ilgili kararlarında, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birisini oluşturduğuna değinildikten sonra, basına tanınması gereken güvencelerin özel bir öneme sahip bulunduğu belirtilmektedir. Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Basına siyasal arenada ve kamunun ilgilendiği diğer alanlarda tartışma konusu olan bilgi ve görüşleri iletme görevi düşer. Basının bu görevi kamuoyunun da bilgi ve görüşleri alma hakkı ile tanımlanır (Handysıde V.Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, Başvuru No: 5493/72, 49, Centro Europa 7 S.R.L. And Dı Stefano V. İtalya, Başvuru No: 38433/09, 131).
O halde, basın özgürlüğü; bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür; diğer yönüyle de, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Mahkeme’ye göre basın ancak bu şekilde, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevi yapabilir. Basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, ulusal makamlara tanınan takdir yetkisi demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılır (Édıtıons Plon V. Fransa, Başvuru No:58148/00, 44; Bladet Tromsø And Stensaas V. Norveç, Başvuru No:21980/93, 59).
Burada hemen şunun ifade edilmesi de gerekir ki, Sözleşme’nin 10.maddesi sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, fakat aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de korur. (Oberschlıck V. Avusturya, Başvuru No: 20834/92, 57). AİHM’nin yerleşik içtihadına göre; gazetecilik özgürlüğü ve mesleği, belirli ölçüde abartma, hatta kışkırtma unsurunu da içerir. (Prager And Oberschlıck V. Avusturya, Başvuru No: 15974/90, 38)
Basın özgürlüğünün tartışılmasında dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise “değer yargısı” ile “olaya dayalı bilgilendirme” arasında ayırım yapmaktır. Bir olayın olup olmadığı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi gerçekleştirilemez ve kanaat özgürlüğüne müdahale oluşturur. AİHM’ne göre ulusal hukukun bu ayrımı öngörmemesi kendi başına ifade özgürlüğüne aykırılık oluşturabilir.
İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10.maddesinin 2.fıkrasında ifade edilmiştir. Hukuken öngörülmüş olma ve meşru amaçlar kapsamında ifade özgürlüğünün sınırlandırılması mümkündür.
Hukuken öngörülebilen bir ifade özgürlüğü sınırlandırılması için meşru bir amacın bulunup bulunmadığının tartışılması gereklidir. AİHS’nin 10.maddesinin 2.fıkrasına göre “bu özgürlüğün kullanılması, …demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin otorite ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağı sorunudur (Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2014 gün ve E:2013/4-768, K:2014/402 sayılı ilamı).
Bu ilkelerin ışığında somut olaya baktığımızda; davaya konu 17.11.2008 tarihli televizyon yayınında, davalı ... ..."in davacı ... hakkındaki söz ve ifadelerinin bütününü oluşturan yorumların, davacının terör örgütü PKK yöneticileriyle çekindiği bir kısım fotoğraflar ile katıldığı bazı görüşmelerdeki beyanatları ve videoların yayınlanması üzerine yapıldığı dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin içeriğinden anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere, dava konusu yapılan yayın, davacının daha öncesinde kamuoyuna yansıyan ve kendisi tarafından da dile getirilen beyanatları üzerine yapılmıştır. Yayında temas edilen bir kısım olgular da o dönemde yürütülmekte olan ve kamuoyuna mal olmuş bir soruşturma çerçevesinde davacının verdiği röportajlara dayandığı da belirgindir.
Şu durumda, yayın görünür gerçeğe uygun olup, konunun önem ve değeri göz önünde tutulduğunda düşünsel bağlılığın korunduğu da kabul edilmelidir. Dolayısıyla kullanılan söz ve ifadelerin yukarıda vurgulanan AHİM içtihatları karşısında, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olup; kullanılan bu ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırıya elverişli olduğu kabul edilemez.
Açıklanan nedenler karşısında, çatışan yararlar dengesinin davacı aleyhine bozulmadığı, yayının eleştiri boyutunda kaldığı ve davalı ... ... yönünden hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği benimsenmelidir.
Öte yandan, karar gününde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3/2. maddesi gereğince müteselsilen sorumlu olanlar aleyhine açılan davanın kısmen kabul kısmen reddine, red sebebi farklı olan davalılar yararına ayrı ayrı avukatlık ücreti takdir edilir. Yerel mahkemece, hakkındaki istem farklı bir hukuki nedenle (husumet nedeniyle) reddedilen davalılar Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş. ve ... yararına, yukarıda açıklanan düzenleme gereğince ayrı vekalet ücreti takdir edilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 18.11.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.