Esas No: 2014/21
Karar No: 2015/2657
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/21 Esas 2015/2657 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fatsa 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.01.2012 gün ve E:2008/669, K:2012/38 sayılı kararın incelenmesinin davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20.12.2012 gün ve E:2012/17790, K:2012/21290 sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu iş makinelerinin davalıların maliki, sürücüsü ve sigortacısı oldukları araçla Fatsa-Aybastı arasında taşınması sırasında aracın şarampole yuvarlanıp devrilmesi sonucu meydana gelen kazada iş makinelerinin kullanılamaz hale geldiğini, davalıların bu olay nedeniyle zarara uğrayan müvekkiline ödemede bulunmadıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan davada istenen 7.000,00 TL yargılama sırasında 07.12.2011 tarihinde yapılan ıslah ile 223.385,80 TL’ye yükseltilmiş olup, bu miktarın faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... şirketi vekili, poliçenin müvekkili şirket ile ... arasında yapıldığını, davacının poliçede sigorta ettiren veya lehtar olarak isminin bulunmadığını, bu nedenle davacının müvekkili şirketten anılan poliçe kapsamında talep hakkının olmadığını savunarak, müvekkili hakkındaki davanın reddini istemiştir.
Davalılar Sadık ve ... vekili, davacının kendisine ait olduğunu ispat edemediği makineler için dava açma hakkının olmadığını, hasar gören makineler çok eski olduğundan tazminat istenemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiş; ıslah talebine karşı da zamanaşımı def’inde bulunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı ...’ya ait araç ile taşınan davacıya ait 2 adet iş makinesinin araçtan kayarak şarampole yuvarlanması sonucu oluşan kazada sürücü ...’ın % 100 kusurlu olduğu, söz konusu taşınan emtianın davalı ... tarafından davalı ... şirketine sigorta ettirildiği, taşınan makinelerde 223.385,80 TL hasar meydana geldiği, bu hasardan davalı sürücü ile davalı işletenin sorumlu olduğu, sigorta sözleşmesinde taraf olmayan davacının bu zararın tazminini doğrudan davalı ... şirketinden isteyemeyeceği, eldeki davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olup, zarar miktarının belirlenmesinin bilirkişi incelemesi ile mümkün bulunduğu, bu sebeple dava açıldığında zamanaşımının kesilmiş olup, ıslah ile artırılan miktarın zamanaşımına uğramayacağı sonucuna varılarak, davanın davalılar ... ve ... yönünden kabulü ile 223.385,80 TL tazminatın olay tarihi olan 15.10.2008’den itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalılardan tahsiline, davanın davalı ...Ş. yönünden ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm, hükmü temyiz eden davalılar ... ve ... vekilinin ise aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, davacıya ait iş makinelerinin davalı ...’ın maliki, ...’ın ise sürücüsü olduğu araçta taşındığı sırada meydana gelen trafik kazası nedeniyle hasarlanması sonucu uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, hukukçu bilirkişilerden alınan rapor uyarınca davaya konu taşıma sırasında zarar gören iş makinelerinde meydana gelen hasar miktarı tespit edilmiş ise de davalılar, bilirkişilerin teknik bilirkişi olmadıklarını, iş makineleri konusunda gerekli değerlendirmeleri yapmadıklarını belirterek rapora itiraz etmişlerdir.Mahkemece, temyiz eden davalıların raporda belirtilen değere karşı ileri sürdükleri itirazlar incelenmeden hukukçu bilirkişiler tarafından düzenlenen rapordaki hasar miktarı üzerinden karar verilmiştir.Davaya konu tazminat istemi iş makinelerinin taşınması sırasında uğradığı hasarın tazminine ilişkin olup, anılan makinelerde meydana gelen hasarın nitelik ve miktarının iş makinelerinin model ve özelliklerinin de dikkate alınarak tespiti mümkün olduğundan teknik ve özel bilgiyi gerektiren bu konuda uzman kişilerden rapor alınması gerekirken, yazılı şekilde hukuk bilgisinin dışında kalan teknik konuda hukukçu bilirkişilerden alınan rapor uyarınca karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle temyiz eden davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
3-Öte yandan, taşıma sırasında oluşan zararın tazmini istemine ilişkin işbu dava, TTK’nun 767/1. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, 07.12.2011 tarihinde yapılan ıslah ile artırılan dava miktarına karşı temyiz eden davalılar tarafından zamanaşımı def’inde bulunulmuştur. Mahkemece, eldeki davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olması nedeniyle zarar miktarının belirlenmesinin bilirkişi incelemesi ile mümkün bulunduğu, bu nedenle ıslah ile artırılan miktarın zamanaşımına uğramayacağı gerekçesiyle ıslah ile artırılan miktarı da kapsar şekilde hüküm kurulmuştur.Davaya konu kaza 15.10.2008 tarihinde meydana gelmiş olup, iş makinelerinde meydana gelen hasarın kaza tarihi itibariyle belirli veya belirlenebilir nitelikte olmasına göre, mahkemece dayanılan HMK’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası koşullarını taşımayan işbu davada zamanaşımı süresi geçtikten sonra yapılan ıslah ile artırılan miktara yönelik ileri sürülen zamanaşımı def’i uyarınca ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile zamanaşımı def’inin reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
2-Davalılar ... ve ... vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacıya ait iş makinelerinin davalı ...’ın maliki, ...’ın ise sürücüsü olduğu araçta taşındığı sırada meydana gelen trafik kazası nedeniyle hasarlanması sonucu uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın davalılar ... ve ... yönünden kabulü ile 223.385,80 TL tazminatın olay tarihi olan 15.10.2008’den itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalılardan tahsili ile davalı ... şirketi yönünden ise, reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekilinin temyizleri üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş; mahkemece, davalı ... şirketi yönünden davanın kesinleştiği gerekçesiyle bu davalı yönünden hüküm kurmaya yer olmadığına, bozma ilamının iki (2) numaralı bendine uyulmasına, üç (3) numaralı bendindeki bozma nedenine karşı önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekili temyize getirmektedir.
I) Davalılar ... ve ... vekilinin kısmi direnmeye konu temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mülga 1086 sayılı HMUK’nun yürürlükte olduğu dönemde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan eldeki davanın 6100 sayılı HMK gereğince belirsiz alacak davasına dönüşüp dönüşmeyeceği; varılacak sonuca göre, bu davada 07.12.2011 tarihinde yapılan ıslaha konu miktar yönüyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekip, gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Bu aşamada, öncelikle somut uyuşmazlığa etkili olan kurum ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
a) Usul kurallarının zaman bakımından uygulanması:
Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.
Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.
Hemen belirtilmelidir ki, dava; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü, usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde-genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (Üstündağ, Saim:Medeni Yargılama Hukuku, Cilt:I-II, 6.Bası, İstanbul 1997, sahife:73-78; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet:Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, Ankara 2011, sahife:61-66;YİBK"nun 8.7.1942 gün ve E:13, K:19;Hukuk Genel Kurulu"nun 23.9.1964 gün ve E:7/1139, K:575; 09.3.1988 gün ve E:860, K:232; 23.11.1988 gün ve E:1988/1-825, K:1988/964; 22.02.2012 gün ve E:2011/2-723, K:2012/87; 12.06.2013 gün ve E:2013/8-1013, K:2013/816 sayılı ilamları).
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun “Zaman Bakımından Uygulanma” başlığını taşıyan 448/1.maddesi de yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak;
“(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır”
hükmünü içermektedir.
Bu madde hükmüne göre, kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır.
Nitekim aynı ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.02.2012 gün ve E:2011/19-735, K:2012/93; 22.02.2012 gün ve E:2011/2-733, K:2012/87; 25.12.2013 gün ve E:2013/10-436, K:2013/1748 sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
b) Kısmi Dava:
Hukuk Genel Kurulu"nun 17.06.2015 gün ve E:2015/22-1052, K:2015/1612 sayılı ilamında vurgulandığı üzere, kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya, kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 gün ve E:2003/4-260, K:271 sayılı ilamı; Pekcanıtez, H./Atalay, M./Özekes, M.:Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.320; Kuru/Arslan/Yılmaz:Medeni Usul Hukuku, 22.Bası, s.286). Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda açıkça kısmi dava düzenlenmediği halde, söz konusu Kanunun yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 109.maddesinde ise, ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; ikinci fıkrasında ise, talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarih ve 6644 sayılı Kanunun 4.maddesi ile yürürlükten kaldırılarak alacağın taraflar arasında tartışmasız ve belirli olup olmadığına bakılmaksızın kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır.
c) Islah:
Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305; 22.10.2014 gün ve E:2014/4-840, K:2014/837 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HUMK. m.83); (Baki, Kuru:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, C.IV, İstanbul 2001, s.3965) Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan h...gi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapılabilmektedir (Saim Üstündağ:Medeni Yargılama Hukuk, C.I-II, B.5, İstanbul 1992, s.534).
Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Baki, Kuru:age, s.4035).
Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
Bilindiği gibi, HUMK’nun 87.maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih ve E:1999/1, K:1999/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.
Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK.m.87). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Baki, Kuru:age., s.3998 vd; Sabri Şakir, Ansay; Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd.; İlhan, Postacıoğlu:Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 Baskı, s.460 vd,; Saim, Üstündağ:Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 Baskı, s.335 vd.; aynı yöndeki HGK’nun 18.12.1957 gün E:2/66, K:64; 30.1.2002 gün E:2002/2-63, K:23;3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 5.3.2003 gün ve E:2003/9-76, K:126;06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).
Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir.
d) Zamanaşımının Kesilmesi:
Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir (mülga 818 sayılı BK.m.133/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (BK.m.135/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar.
Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Baki, Kuru:age., Cilt:II, s.1541 vd.; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.:age., s.321). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK. 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sadece ek dava yerine kısmi ıslah yoluyla saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığı getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi, usul ve yasa hükümlerini değiştirmiş değildir. Kısmi ıslahta, tam ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmi ıslah, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade eder (HGK. 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).
e) Kısmi Islaha (dava değerinin arttırılmasına) Karşı Zamanaşımı Savunmasının İleri Sürülmesi:
Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305; 22.10.2014 gün ve E:2014/4-840, K:2014/837 sayılı ilamlarında sonuç itibariyle; kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması nedeniyle dava konusu yapılmayan alacak miktarının ek davaya veya kısmi ıslaha konu olması halinde, bu usul işlemine karşı davalının zamanaşımı def’ini ileri sürebileceği kabul edilmiştir.
f) Taşıma Sözleşmesinde Zamanaşımı Süresi:
Kazanın meydana geldiği 15.10.2008 tarihinde yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 767/1.maddesinde, taşıma sözleşmesinden doğan bütün alacakların bir (1) yılda zamanaşımına uğrayacağı; aynı Kanunun 767/5.maddesinde ise, eşya, taşıyıcının hile veya ağır kusurundan zayi olmuş veya noksanlaşmış ise, taşıyıcının sorumluluğu bu maddedeki bir (1) yıllık zamanaşımına tabi olmayacağı belirtilmiştir. Ağır kusur, kast veya ağır ihmal sonucu oluşur. Ağır ihmal, her makul insanın aynı vaziyet ve şartlar altında aşikar sayacağı en iptidai ihtimam ve dikkatin gösterilmemiş olması olarak tarif edilmektedir (Tandoğan, Haluk:Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1961, Sahife:54-55; Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1984 gün ve E:1982/11-338, K:1984/723 sayılı ilamı).
Yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; davacının maliki olduğu iş makinelerinin davalı ...’nın maliki, diğer davalı ...’ın sürücüsü oldukları araçla Fatsa-Aybastı arasında taşınması sırasında iki adet iş makinesinin araçtan (tırdan) kayarak şarampole yuvarlanıp devrilmesi sonucu 15.10.2008 tarihinde meydana gelen kazada iş makinelerinin kullanılamaz hale geldiği anlaşılmaktadır.
Eldeki davada, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ve gerekli harçların yatırılması ile tamamlanan dava açılması işleminde, diğer bir ifade ile davanın açıldığı 15.12.2008 tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Dolayısıyla, mülga 1086 sayılı HUMK’nun yürürlükte olduğu dönemde kısmi dava olarak açılan eldeki davanın, 6100 sayılı HMK’nun yürürlüğe girmesiyle kendiliğinden belirsiz alacak davasına (...m.107) dönüşeceği kabul edilemez.
Buna göre, 6100 sayılı HMK ile hukukumuza giren belirsiz alacak davasına ilişkin hükmün, somut uyuşmazlıkta uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Öte yandan, eldeki davada, 6267 sayılı TTK. 767/1.maddesi uyarınca uygulanacak zamanaşımı süresi bir (1) yıldır. Davacı taraf, dava dilekçesinde kasıtlı olarak taşınan eşyanın hasarlandığını ileri sürmediğine göre, olayda ağır ihmalin olup olmadığına bakmak gerekir. Kazaya neden olan davalı sürücünün meydana gelen trafik kazasında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun asli kusurlardan sayılan “manevraları düzenleyen kurallara uymama” ve diğer kusurlardan (m.47/1-d) “trafik güvenliği ve düzeniyle ilgili yasal zorunluluk ve yükümlülüklere uymama” kurallarını ihlal ettiğinden %100 kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Davalı sürücünün, tam (%100) kusurlu olması, ağır kusurlu olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla, somut uyuşmazlıkta 6267 sayılı TTK. 767/5.maddesinin uygulanması sözkonusu değildir.
Buna göre, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu sonrası fazlaya ilişkin haklar kapsamında saklı tutulan alacak miktarı harcı da yatırılmak suretiyle davacı tarafça 07.12.2011 tarihinde ıslah edilmesi üzerine, davalılar ... ve ... vekili yasal süresinde ıslaha konu alacak miktarı yönünden zamanaşımı def’ini ileri sürmüştür. Eldeki davada bir (1) yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra 07.12.2011 tarihinde kısmi ıslah ile dava değeri arttırıldığına ve buna karşı yasal süresinde davalılar zamanaşımı def’ini ileri sürdüklerine göre, ıslaha konu alacak miktarının zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır.
Şu halde; yerel mahkemece, davacı tarafın ıslahla arttırdığı alacak miktarı yönünden bir (1) yıllık dava zamanaşımının dolması nedeniyle bu kısma ilişkin istemin reddine karar verilmesi gerekirken, kabul kararı verilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında azınlıkta kalan bazı üyeler; uyuşmazlığa konu olayda, mülga 818 sayılı BK. m.133’te zamanaşımını kesen nedenlerin (borç ikrarı, dava açılması) gösterildiğini, dava açılmakla tüm alacak miktarı bakımından zamanaşımının kesileceğini, bu nedenle ıslaha konu miktar yönüyle zamanaşımının gerçekleşmediğini, aksine kabulün zarar gören mağduru ikinci bir zarara uğratacağını, geçmişte birçok kişinin bu kabul ve uygulama sonucu zarar gördüğünü, bu zararlı sonucun ortadan kaldırılması için ıslaha karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülemeyeceği ilkesinin kabul edilmesi gerektiğini, 6100 sayılı HMK ile getirilen belirsiz alacak davasına ilişkin hükmün ıslah tarihi itibariyle yürürlükte olması nedeniyle eldeki davada uygulanması gerektiğini, eldeki davada davacı taraf dava dilekçesinde açıkça dayandığı hukuki nedeni-sözleşme veya haksız eylem-göstermediğine göre, hakların yarışması ilkesi uyarınca onun yararına olanının tercih edilmesi gerektiğini, bu nedenle haksız eylem hukuki nedeninin davacının daha yararına olduğunu, zira zarar unsurunun ancak hükme esas alınan bilirkişi raporu ile belirlenmesi nedeniyle zamanaşımının da ancak bu tarihten itibaren başlayacağı, bu nedenle ıslaha konu miktar yönüyle zamanaşımı süresinin henüz dolmadığını, sürücünün haksız eylem faili olması nedeniyle sözleşme dışı sorumluluğunun bulunduğunu, diğer davalının işleten olması nedeniyle bu ikisinin sorumluluklarının ayırdedilmesi gerektiğini ileri sürmüş iseler de; bu görüşler, Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen ve ıslaha konu alacak miktarının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle bu kısım yönüyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II-Davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekilinin kısmi direnme kararı dışında kalan bölüm yönüyle temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Yerel mahkemece, Özel Daire bozma ilamının ikinci (2.) bendine uyularak, zarar miktarının belirlenmesi için yeni bir bilirkişi raporu alınarak, bu miktara hükmedilmiştir. Ayrıca, davalı ... şirketi hakkındaki davanın kesinleştiğinden bahisle bu konuda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere, yerel mahkemenin, bu iki konuda bir direnmesi bulunmadığı gibi, bozmaya uyularak yeni delil toplanmış ve davalı ... şirketi hakkında ise, eskisinden farklı olarak yeni bir hüküm kurulmuştur.
Hal böyle olunca; mahkemece kurulan yeni hükme yönelik olarak ileri sürülen temyiz itirazlarını inceleme görevi Hukuk Genel Kurulu’na ait olmayıp, Özel Daireye aittir.
Açıklanan nedenle, davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekilinin az yukarıda belirtilen temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: A) Davalılar ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda (I) numaralı bentte ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA (oyçokluğu ile);
B) Yukarıda (II) numaralı bentte gösterilen nedenlerle davacı vekili ile davalılar ... ve ... vekilinin, kısmi direnme dışındaki (yeni) hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11.HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE (oybirliği ile), 18.11.2015 gününde karar verildi.
...
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.