Hukuk Genel Kurulu 2014/838 E. , 2015/2654 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "kamulaştırmasız elatma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Keşan Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.10.2012 gün ve 2010/372 E.- 2012/321 K sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30.04.2013 gün ve 2013/4995-8151 E. K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaza vaki müdahalinin önlenmesi, eski hale getirilmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmaza 1954 yılında el atılarak yol haline dönüştürülmüş ise de; dava konusu taşınmaz 4753 sayılı Yasa gereği 04.03.1971 tarihinde Deso Meşe adına tescil edildiğinden tapu malikinin dava hakkı bu tarihten itibaren oluşmuştur.
Bu nedenle davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
Davacı vekilinin temyizine gelince;
Taşınmazı 07.05.1993 tarihinde satın alan davacının, bu nedenle dava hakkı olduğu gözetilerek, işin esasına girilip karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir....)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırmasız elatma nedenine dayanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, adına tescilli Yeniçiftlik Köyü; Tahta Köprü mevki 255 parsel sayılı 11.700 m² yüzölçümlü taşınmazına yol açılmak suretiyle elatıldığından, vaki elatmanın önlenmesi, taşınmazın eski hale getirilmesi, aksi takdirde faizi ile birlikte hafriyat, kazı ve eski hale getirme bedeline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 27.06.2011 tarihli dilekçe ile de davalarına tazminat davası olarak devam ettiklerini bildirmiştir.
Davalı idare vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dava konusu taşınmaza 1954 yılında elatıldığı, kamulaştırma işlemlerine 1954 yılında başlandığından, 211 sayılı Yasa hükümlerine tâbi olan taşınmazın bedelinin iki yıllık hak düşürücü süreye tabi tutulduğu ve hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki hüküm gerekçeleri genişletilmek suretiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını temyize davacı vekili getirmiştir.
Bilindiği üzere, 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı Içtihadı Birleştirme Kararında, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimsenin, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebileceği hükme bağlanmıştır.
Kamulaştırmasız el koyma kavramı ise, 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olgular için söz konusu olup; bu tarihten önceki el koymalar, 05.01.1961 gününde kabul edilen ve 13.01.1961 tarihinde yürürlüğe giren, 221 sayılı “Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanun” ile “Kamulaştırılmış” sayılmıştır.
Milli Birlik Komitesi zamanında çıkarılan 221 sayılı Kanun, genel bir kamulaştırma kanunu olmakla beraber, kapsamını çizerken bir zamanla sınırlandırma yoluna gitmiştir.
Bu cümleden olarak; 221 sayılı Amme Hükmi Şahıslar veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanunun 1. maddesinde, “6830 sayılı İstimlak Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın Kamulaştırma Kanunlarının göz önünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller, ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır.” hükmü öngörülmüştür.
Dolayısıyla, 6830 sayılı İstimlak Kanunu 09.10.1956 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, 221 sayılı Kanunun kapsamı 09.10.1956 tarihinden önce vuku bulmuş el koymalardır.
Öte yandan, 221 sayılı Kanunun uygulama alanı; özel mülkiyet konusu olan taşınmazların, yetkili organ tarafından, kamulaştırma kanunlarının göz önünde tuttuğu bir kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi için, fiilen özgülenmiş olması hallerinin birlikte bulunması durumunda söz konusudur.
Böyle bir durumda idare tapu iptal ve tescil davası açabileceği gibi (m.7); taşınmaz mal sahibinin de, tazminat ve meni müdahale dışında, salt taşınmazın bedelini dava etme hakkı bulunmaktadır (m.3).
Ne var ki, 221 sayılı Kanunun 4. maddesinde, taşınmaz mal sahibinin bedeli dava hakkı iki yıllık hak düşürücü süreyle sınırlanmış olduğundan; bugün artık bedel davası açma olanağı bulunmamaktadır.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki; 221 sayılı Kanunun bir tasfiye kanunu olduğu ve bu niteliği itibariyle de kamu düzenini ilgilendirdiği gözönüne alındığında, uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden bu Kanunda öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ve buna bağlı olarak 221 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının mahkemece re’sen nazara alınması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Kamulaştırmasız el atma nedeniyle ister el atmanın önlenmesi, ister bedel davası açılsın; dava açmanın ilk şartı, o yerin tapu ile maliki veya mirasçısı olmaktır (Y.H.G.K 18.04.2007 gün ve E: 2007/5-233 K: 2007/221).
Zilyetlik olgusuna dayanılarak açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle bedel davalarında ise, dava hakkının (aktif husumet ehliyetinin) varlığı hemen kabul edilmemekte, taşınmaz malın mülkiyet hakkını kazandığına ilişkin dava açarak alacağı ilamı ibraz etmesi için davacıya önel verilmektedir (Y.H.G.K 02.04.1997 gün ve E: 1997/5-5 K: 1997/274).
Mahkemelerce verilen tescil kararı ile de, yasal olarak korunmakta olan eylemli durumu gösteren “zilyetlik”, mülkiyet hakkına dönüştüğünden ve mülkiyet hakkı ayni bir hak olup tapu kütüğüne tescille doğduğundan; kamulaştırmasız el koyma nedenine dayalı olarak açılmış bulunan tazminat ve el atmanın önlenmesi davalarında, aktif husumet ehliyetinin, ancak mülkiyet hakkının tespit edilmesi ile kazanılabileceği yerleşik içtihatlar ile de benimsenmiştir (Y.H.G.K 09.02.2000 gün ve E: 2000/568, K:2000/81).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, 4753 ve 5618 sayılı kanunlara göre verildiği iktisap sebebinde belirtilerek 19.10.1955 tarih 170 cilt, 72 sahife, 449 sıra sayı ve 167.500 m² yüzölçümü ile Hazine adına tescil edilen, 11.11.1955 tarih 113 ilâ 275 sıra sayılı tapu kayıtlarına gittisi bulunan, bu tapu kayıtlarından 11.11.1955 tarih 171 cilt, 44 sayfa, 256 sıra sayılı tapu kaydı ile 4753 sayılı Kanuna göre verildiği iktisap sebebinde açıklanmak suretiyle Paşa oğlu Deso Meşe adına tescil edilen ve 73, 255, 256 parsel sayılı taşınmazlarda kadastro tesbiti gördüğü belirtilen taşınmaza ait tapu sicil kaydı bulunduğu, dava konusu taşınmazın ise "4753 sayılı Kanunun 7. bölümü gereğince takyitlidir" şerhi ile 09.03.1971 tarihinde tapulama sonucunda Paşa oğlu Deso Meşe adına tescil edildiği, satış ve intikaller sonucu 07.05.1993 tarih 1373 yevmiye numarası ile davacı ... adına tescil edildiği, taşınmazın bulunduğu yerde 1954 yılında 1295 sayılı İstimlak Kararnamesi hükümleri dahilinde kamulaştırma işlemi yapıldığı dosya arasında toplanan delillerden anlaşılmakta, ancak tapulama tutanağı getirtilmediğinden, kadastro tesbitinin senetsizden düzenlenip düzenlenmediği veya tesbite dayanak alınan belge olup olmadığı denetlenememektedir.
Hal böyle olunca mahkemece, dava konusu taşınmaza ait tapulama tutanağı getirtilmeli, tesbitine dayanak alınan belge bulunup bulunmadığı araştırılmalı, tesbitin senetsizden olması halinde 1954 yılından öncesine uzanan zilyetliğinin olup olmadığı araştırılmalı, tesbite dayanak belge varsa bu belgenin kadastro tesbit maliki Paşo oğlu Deso Meşe adına kayıtlı bulunan ve 4753 sayılı Kanun uyarınca verildiği anlaşılan 11.11.1955 tarih 256 sıra sayılı tapu kaydı olup olmadığı belirlenmeli, komşu parsel ve dayanakları ile 11.11.1956 tarih 256 sıra sayılı tapu kaydının gitti parselleri olarak belirtilen 73, 255 ve 256 nolu parseller kadastro paftası ve kamulaştırma haritası üzerinde gösterilmeli, elatma tarihine göre davacının dava açmakta aktif husumetinin olup olmadığı ile 221 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanma yerinin bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.
O halde, yerel mahkeme direnme kararının yukarıda açıklandığı üzere değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 18.11.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.