1. Hukuk Dairesi 2015/16629 E. , 2018/13773 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL, TENKİS, ECRİMİSİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ... "ün 1318 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 6 ve 7 nolu bağımsız bölümlerini terekeden mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıya satış yolu ile temlik ettiğini, taşınmazların iş yeri olarak kiraya verildiğini, davalının yıllardır taşınmazlardan kira geliri elde ettiğini ileri sürerek davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, mümkün olmadığı takdirde tenkis hükümlerine göre işlem yapılmasını, şimdilik 30.000,00 TL ecrimisilin mirasbırakanın ölüm tarihi olan 19/03/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, mirasbırakanın sahip olduğu beş taşınmazın üçünün davacının kumar borçları yüzünden satıldığını, her zaman mirasbırakan ve eşi ile birlikte olduğunu, onlara maddi ve manevi destek verdiğini, muvazaalı olduğu iddia edilen satışın bakım karşılığında minnet duygusu ile ve yaklaşık 10 sene önce gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun ispatlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne, mirasbırakanın ölüm tarihinden dava tarihine kadar hesaplanan ecrimisilden veraset ilamına göre davacının payına isabet eden 15.005,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ... "ün 19.03.2010 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak oğlu davacı ... ile dava dışı diğer oğlu Osman"ı bıraktığı, başka mirasçısının olmadığı, mirasbırakanın, 15.10.2003 tarihinde 7 nolu taşınmazını davalı torunu Hasan"a intifa hakkını üzerinde bırakarak satış yolu ile temlik ettiği, 6 nolu bağımsız bölümü ise dava dışı Niyazi"ye satış yolu ile aktardığı, Niyazi"nin 09.02.2001 tarihinde yine davalı ..."a satış işlemi ile temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, davalı ..."ın, annesi ve babası bir arada olmasına rağmen dedesi olan mirasbırakanın yanında büyümesi, onun ve eşinin tüm ihtiyaçlarını karşılaması nedeniyle minnet duygusu ile 7 nolu bağımsız bölümün kendisine temlik edildiğini savunduğu, tanık beyanlarından ve tüm dosya kapsamından davalının mirasbırakanın ölümüne kadar bakımını üstlendiği sabittir. Gerçekten de davacının annesi, davalının ise babaannesi olan tanık Behiye"nin "Davacı oğlum davalı ise torunumdur, benim oğlum davacı kumar oynar çok borç yapar eşim muris Şükrü rahatsızdı ancak oğluna da üzülürdü oğlumuzun borçlarını kapatmak amacıyla adına kayıtlı davaya konu yerlerden hangisi olduğunu tam olarak hatırlamıyorum birini Niyazi isimli kişiye sattı ancak çok üzüldüğünü gören ve 1 yaşından bu yana yanımızda büyüyen davalı çalıştığı ve biriktirdiği paralarıyla bu taşınmazı geri aldı daha sonra diğer taşınmazı da davalı bize baktığı için beyim ... davalıya verdi, davalı torunumdur ancak tüm ihtiyaçlarımızı karşılamıştır bugüne kadar bize hep o bakmıştır, satış yaptığımız Niyazi isimli kişinin soyadını bilmem hemşerimizdir hastanede birlikte çalıştık bizim o taraflıdır, ben ve muris hastanede çalıştığımızdan maaşımız vardır emekliyiz, torunum deride makineciydi kalfa değil işçiydi kumar oynadığı için ben ve eşim davacı oğlumuza kızardık, bizim şuan oturduğumuz yer gecekonduydu üzerine 1 dükkan 4 daireden oluşan bina yapıldı elimde bir tane daire kaldı" şeklindeki beyanı, 7 nolu bağımsız bölümün muris tarafından davalı ..."a bakım karşılığı duyulan minnet duygusu ile temlik edildiğini doğrular niteliktedir.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin (bir başka ifade ile malın bedelinin) ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 29.4.2009 günlü 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde mirasbırakan ... "ün gerçek irade ve amacının diğer mirasçıdan mal kaçırma olmadığı, kendisine ve eşine özenle bakan torunu davalıya minnet duyguları ile çekişmeli taşınmazı temlik ettiği, temlikin, bakım, hizmet ve emek karşılığı gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
Öte yandan mirasbırakan tarafından 6 nolu bağımsız bölümün köylüsü ve hastanede birlikte çalıştığı iş arkadaşı dava dışı Niyazi"ye yapılan temlikin muvazaalı olduğunun kanıtlandığını söylemek de mümkün değildir. Tüm dosya kapsamında hem davalı hem davacı tanıklarının beyanları incelendiğinde mirasbırakanın söz konusu temliki, taşınmazı daha sonra torunu Hasan"a aktarabilmek amacıyla yaptığı hususunda elde edilebilmiş somut bir delil de bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın iki taşınmaz yönünden de reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.