Esas No: 2014/10398
Karar No: 2015/140
Karar Tarihi: 14.01.2015
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2014/10398 Esas 2015/140 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki menfi tespite ilişkin asıl, istirdata ilişkin 2009/119 E., maddi ve manevi tazminata ilişkin 2010/16 E. sayılı davaların yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kabulüne, birleşen davaların kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde birleşen davalarda davacı vekili ile asıl ve birleşen davalarda davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Asıl davada davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 24.12.2006 tarihinde otel grup sözleşmesi imzalandığını, sözleşme kapsamında davalıya 26.324,00 TL ödeme yapıldığını ve ayrıca müvekkillerince bakiye alacakların teminatı olması amacıyla miktarı yazılmadan bono keşide edildiğini, edimlerini yerine getirmeyen davalının bono üzerine 11.233,00 TL yazarak bu bedelin tahsili amacıyla müvekkilleri aleyhinde haksız olarak icra takibi başlattığını ileri sürerek, müvekkillerinin davalıya borçlu bulunmadığının tespiti ile %40 kötüniyet tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili, davacı şirket yetkililerinin sözleşmeden önce oteli gezerek gördüğünü, otelin termal bir özelliğinin bulunmadığını, davacı şirketin kendi müşterilerine karşı otelin vasıfları ile ilgili aldatıcı beyanlarda bulunduğunu, müşterilerin otele öğleden sonra getirilmesi gerekirken sabah saat 08:30 sularında getirildiğini ve bu nedenle ısınma ilgili sorunlar yaşandığını, o tarihte mücbir sebep sayılacak nitelikte bir soğuk yaşandığını ve otelin LPG tankının donduğunu, kömür kazanının da ısıtmaya yeterli olmadığını, davacının yönlendirmesi ile müşterilerin otelde olay çıkardığını, kusurun tamamen davacıda olduğunu, bakiye borcunu ödemeyen davacı şirket ve bonoda imzası bulunan şirket yetkilisi ... aleyhine icra takibi başlatıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen 2009/119 E sayılı davada davacı vekili, taraflar arasındaki 24.12.2006 tarihli otel grup sözleşmesi kapsamında müvekkilinin davalıya toplam 26.000,00 TL ödeme yaptığını, ancak davalının sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek, yapılan bu ödemenin istirdadını talep ve dava etmiştir.
Birleşen 2009/119 E sayılı davada davalı vekili, müvekkilinin edimlerini yerine getirdiğini, ortaya çıkan aksaklıkların davacının kusurundan kaynaklandığını, davacının müşterilerini yanıltıcı reklamlar yaptığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen 2010/16 E sayılı davada davacı vekili, müvekkili ile davalının 24.12.2006 tarihinde otel grup sözleşmesi imzaladığını, müvekkilinin bu sözleşmeye dayanarak yurt içinde satış yaptığını ve müşterilerin 31.12.2006 tarihinde otele giriş yaptığını, ancak
davalının oteli konaklamaya uygun hale getirmediğini, sözleşmeye aykırı davranışlar içerisine girdiğini, bu durumdan rahatsız olan müşterilerin bir kısmının oteli terk ettiğini, bir kısmının müvekkili aleyhine davalar açtığını, çeşitli firmaların bu olay nedeniyle müvekkili ile yaptığı anlaşmaları iptal ettiklerini, müvekkilinin ciddi prestij kaybına uğradığını ileri sürerek, 100.000,00 TL maddi ve 200.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Birleşen 2010/16 E sayılı davada davalı vekili, meydana gelen olaylarda müvekkilinin bir kusurunun bulunmadığını, davacının, henüz hazırlıklar tamamlanmadan, müşterileri kararlaştırılan saatten önce otele getirdiğini, davacının müşterilerini yanıltıcı reklamlar verdiğini, otelin termal özelliğinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasındaki 24.12.2006 tarihli otel grup sözleşmesi uyarınca davacı şirketin davalıya toplam 26.324,00 TL ödeme yaptığı, ayrıca daha sonra ortaya çıkacak muhtemel cari hesap alacağının teminatı olmak üzere miktarı yazılı olmayan bono verdiği, davacı acentanın müşterilerini otelin vasıfları konusunda doğru bilgilendirmediği, müşterilerini kararlaştırılan saatten önce otele geldiği, otelin üç yıldızlı otel vasıflarını taşımadığı, bakanlık tarafından zorunlu tutulan belgelerin bulunmadığı, otelin vasıfları konusunda müşterilerine yanıltıcı tanıtım yapan davacının, onların otelden beklentilerini yükselttiğinden kusurlu bulunduğu, davalının da otele gelen müşterilere kusurlu hizmet verdiği, otelin konaklamaya uygun hale getirilmediği, yeteri kadar ısıtılmadığı, termal havuz, Türk hamamı ve sauna gibi tesislerin kullanıma hazır hale getirilmediği, bu nedenlerle bir kısım müşterilerin otelden erkenden ayrıldığı, bir kısım müşterilerin davacı şirket aleyhine davalar açtığı, tüketici mahkemelerinde açılan davaların davacı acenta aleyhinde sonuçlandığı, her iki tarafın da basiretli tacir gibi davranmayarak üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemekle kusurlu bulundukları, sözleşmeyi ağır biçimde ihlâl eden davalı, teminat olarak verilen bononun üzerine 11.233,00 TL yazarak davacı hakkında bu bedel üzerinden icra takibi başlatmış ise de, davacının bu bonodan dolayı herhangi bir borcunun bulunmadığı, söz konusu bononun tahsilinin sözleşme uyarınca cari hesap bakiyesine bağlı tutulduğu, tarafların ticari kayıtları incelendiğinde davacının davalıya 10.851,65 TL cari hesap borcunun bulunduğunun tespit edildiği, birleşen 2009/119 E. sayılı davada ise davacının ödediği 26.000,00 TL"nin istirdadını talep etiği, ancak davalı tarafından hizmet bedeline ilişkin olarak keşide edilen faturaların davacı tarafça itiraz edilmeksizin kayıtlara işlendiği, sözleşmeden hemen sonra yapılan 26.324,00 TL tutarındaki peşin ödeme ve davalı tarafından keşide edilen faturaların da dahil olduğu cari hesap bakiyesinde davacının 10.851,65 TL borcu bulunduğunun görüldüğü, bu miktar mahsup edildiğinde davacının davalıdan 15.472,35 TL alacaklı bulunduğu, fazlaya ilişkin istirdat talebinin yerinde olmadığı, birleşen 2010/16 E. sayılı davada, iddia edilen zarara ilişkin somut bilgi ve belgeler dosyaya ibraz edilmediğinden maddi tazminat isteminin yerinde olmadığı, davalı şirketin belli tarihte oteli konaklamaya hazır hale getirmemesi nedeniyle müşterilerini bu otele yönlendiren davacı şirketin, itibar ve güvenilirliğini önemli ölçüde yitirdiği, bu itibarla manevi tazminat isteminin yerinde olduğu gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile, davacı şirketin 11.233,00 TL
bedelli bonodan dolayı davalıya borçlu bulunmadığının tespitine, birleşen 2009/119 E sayılı davanın kısmen kabulü ile, 15.472,35 TL"nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, birleşen 2010/16 E sayılı davada, maddi tazminat isteminin reddine ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 20.000,00 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, birleşen davalarda davacı vekili ile asıl ve birleşen davalarda davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, birleşen 2010/16 E sayılı davada davalı vekilinin tüm, aynı davada davacı şirket vekilinin aşağıdaki 3 numaralı bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerine görülmemiştir.
2-a) Asıl ve birleşen 2010/119 E sayılı davada davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
Asıl dava, taraflar arasındaki 24.12.2006 tarihli otel grup sözleşmesi uyarınca düzenlenen bonodan dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti, birleşen 2010/119 E sayılı dava ise anılan sözleşme uyarınca peşin ödenen bedelin istirdadı istemine ilişkindir.
Dosya kapsamına göre, davacı tarafın sözleşmeden sonra 26.12.2006 tarihinde 15.000,00 TL, 29.12.2006 tarihinde 11.342,00 TL olmak üzere, davalı tarafa toplam 26.324,00 TL peşin ödeme yaptığı, hizmetin ifasından sonra 08.01.2007 tarihinde ödenmesi kararlaştırılan bakiye hizmet bedeli alacağının teminatı olmak üzere, davacının davalı lehine üzerinde miktarı yazılmaksızın asıl davanın konusunu teşkil eden bonoyu keşide ettiği, nihai hizmet bedeline ilişkin davalı tarafından gönderilen 04.01.2007 tarihli 20786 nolu 32.994,00 TL bedelli ve 20787 nolu 3.411,32 TL bedelli faturalara, bilirkişi raporuna itiraz ve temyiz dilekçelerinden davacı tarafından itiraz edilmediğinin anlaşıldığı, bu faturaların davacının ticari kayıtlarına işlendiği, tarafların birbirini teyit eden ticari kayıtlarına göre ortaya çıkan ve anılan faturaların da yer aldığı cari hesap alacağının tahsili amacıyla cari hesap bakiyesine göre davacılarca düzenlenip teminat olarak verilen senedin üzeri davalı tarafından doldurularak davacılar aleyhinde asıl dava tarihinden önce 07.03.2007 tarihinde icra takibi başlatıldığı uyuşmazlık dışıdır.
YİBBGK"nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere;
Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Asıl ve birleşen 2010/119 E. sayılı dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK md. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK"nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK"nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı
yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu"nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu"nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK m.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) TTK"nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını TTK"nın 84. ve 85. madde hükümleri (HMK 222) uyarınca ispatlamış olur.
Mahkemece, davalı tarafça hizmet bedeline ilişkin olarak keşide edilen faturaların davacı tarafça itiraz edilmeksizin ticari defterlerine kaydedildiği hususu isabetli olarak tespit edilmiş olmasına rağmen, asıl davada cari hesap bakiyesine göre düzenlenen bonodan dolayı, davalının hizmetin ifasında ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle, davacının borçlu olmadığı sonucuna varılmış, birleşen 2010/119 E sayılı davada ise bu gerekçeyle çelişecek şekilde peşin ödenen 26.324,00 TL"den 10.851,65 TL tutarındaki cari hesap bakiyesi mahsup edilerek 15.472,35 TL"nin istirdadına karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece, davacının nihai hizmet bedeline ilişkin olarak davalı tarafından gönderilen 04.01.2007 tarihli faturaları süresinde itiraz etmeksizin ticari kayıtlarına işlediği, sözleşmeden sonra ödenen 26.324,00 TL peşin ödeme ile söz konusu faturaların cari hesap içerisinde yer aldığı ve tarafların ticari kayıtlarının birbirini teyit ettiği, asıl davanın konusunu teşkil eden bononun ortaya çıkan cari hesap alacağına dayalı olarak düzenlendiği, bu itibarla artık, hizmetin ayıplı ifa edildiğinden bahisle hizmet bedeline ilişkin olarak düzenlenen bonodan dolayı borçlu bulunulmadığının tespiti ve peşin ödenen hizmet bedelinin istirdadının istenemeyeceği gözetilerek, asıl ve birleşen 2010/119 E sayılı davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı ve çelişkili gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
b) Bozma nedenine göre, asıl ve birleşen 2010/119 E sayılı davada davalı vekilinin ve birleşen 2010/119 E sayılı davada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
3-Birleşen 2010/16 E sayılı davada davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
HMK"nın 266/1. maddesi "Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir" hükmünü içermektedir. HMK"nın 281 ve 282. madde hükümlerinde de hakimin bilirkişi raporunu diğer delillerle birlikte serbestçe takdir edeceği, ancak bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor ya da sözlü açıklama isteyebileceği gibi, başka bir bilirkişiden rapor alabileceği öngörülmüştür.
Birleşen davada davacı vekilince, davalının oteli konaklamaya uygun hale getirmediği, sözleşmeye aykırı davrandığı, müşterilerin bir kısmının oteli terk ettiği, davacı acenteya karşı tüketici mahkemelerinde davalar açıldığı, müşterilerin bir kısmının kredi kartı ödeme talimatlarını iptal ettirdikleri, ibra anlaşmaları yapılan bir kısım müşterilere elden ödemeler yapıldığı, bir kısmına da daha sonra bedava tatil hizmeti verildiği, ... isimli bir firmanın ortaya çıkan bu durum karşısında anlaşmasını iptal ettiği ileri sürülerek maddi tazminat istenmiştir. Bu hususta davacı tarafça, tüketici mahkemelerinin karar örnekleri, müşteriler ile yapılan ibra anlaşmaları, ... isimli firmaya ait 10.01.2007 tarihli sözleşmenin feshine ilişkin iptal mektubu sunulmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu ek raporunda, davacı tarafın 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin ticari defterlerinde bu ödemelere ilişkin bir kaydın yer almadığı, elden yapılan ve ibranamesi alınan ödemelere ilişkin detay bilgi ve belge sunulmadığı, ... firmasının davacı şirket ile yaptığı anlaşmadan cayması nedeniyle uğranılacağı düşünülen zararın şarta bağlı olduğu ve üçüncü bir kişi ile yapılmış bir sözleşmeye dayanması nedeniyle gerçekleşmiş bir zarar olarak ele alınmasının mümkün olmayacağı görüşü bildirilmiştir.
Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporu yeteri derecede kanaat verici olmayıp sadece davacının ticari defterlerine dayalı olarak sonuca gidilmiştir. Bu durumda mahkemece, davacı dışı ... isimli firmanın davacı ile yaptığı sözleşmeyi feshetmiş olmasının dava konusu olayla doğrudan bağlantılı olduğu da gözetilerek, uzman bir başka bilirkişi kurulu aracılığı ile davacının maddi tazminat istemine konu iddialarını ve tüm delillerini değerlendiren ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alındıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bilirkişinin davacının tüm delillerini tek tek değerlendirmeyen ve soyut nitelikteki görüşüne itibar edilerek, yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, birleşen 2010/16 E sayılı davada davalı vekilinin tüm, aynı davada davacı şirket vekilinin diğer temyiz temyiz itirazları reddine, (2-a) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen 2010/119 E sayılı davalarda davalı vekilinin, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, birleşen 2010/16 E sayılı davada davacı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün adı geçen taraflar yararına BOZULMASINA, (2-b) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen 2010/119 E sayılı davada davalı vekilinin ve birleşen 2010/119 E sayılı davada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, aşağıda yazılı harcın temyiz edenden alınmasına, diğer temyiz edenlerden peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.