Hukuk Genel Kurulu 2014/322 E. , 2015/2599 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.12.2010 gün ve 2009/469 E., 2010/393 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 03.05.2012 gün ve 2011/5638 E., 2012/7748 K. sayılı ilamı ile;
(... Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Dava konusu haber, Zaman Gazetesinin 16.11.2009 günlü sayısında “TİB’ de inceleme yapan hakim de Ergenekon’dan soruşturma geçiriyor” başlığıyla yayınlanmış olup; Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun şikayeti üzerine TİB’de bilirkişi incelemesi yapılmasının kararlaştırıldığı, heyetin başına da ...’in getirildiği, …….” biçiminde verildiği görülmüştür.
Aynı davacı tarafından benzer nitelikte bulunan haberler nedeni ile farklı yayın kuruluşları aleyhinde açılmış bulunan dairemizin temyiz incelemesi aynı gün yapılan 2011/2590 sayılı dosyası ve eldeki dosya arasında bulunan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün cevaplarında, davacı hakkında 101-03-06-4407-2009 sayılı dosya ile Ergenekon davasına ilişkin inceleme yapıldığı, mahkeme kararları ile iletişiminin telekomünikasyon yoluyla dinlenmesine karar verildiği, sonuçta iddiaların doğrulanmaması nedeni ile 16.11.2009 gününde verilen olurla işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olaya gelince; davacı, Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi olarak Sincan Ağır Ceza Mahkemesinden gelen soruşturmanın genişletilmesine yönelik evrak gereğince TİB’de keşif yaparak incelemelerde bulunmuştur. Her ne kadar davacı haberin gerçeğe aykırı olarak verildiğini iddia etmiş ise de, Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün ve Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın cevaplarından davacı hakkında Ergenekon soruşturması kapsamında inceleme yapıldığı ve iletişimin tespitine karar verildiği, sonuçta iddiaların doğrulanmaması nedeni ile işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, TİB’de yapılan keşif nedeni ile de davacı hakkında soruşturma açıldığı, bu soruşturmanın derdest olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda haber görünür gerçeğe uygundur. Gazetecilik tekniği gereği kullanılan dikkat çekici başlık ve üslup özle biçim arasındaki dengeyi bozar nitelikte bulunmamaktadır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile bir bölümünün kabul edilmiş bulunması doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece; davanın kısmen kabulü ile 6.500,00 TL manevi tazminatın haberin yayınlandığı 16.11.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınıp davacıya ödenmesine, hükmün aynı gazetede aynı sayfasında yayınlanmasına karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile karar bozulmuştur.
Yerel mahkeme, önceki kararında direnmiştir.
Direnme hükmü, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler esnasında uyuşmazlığın esasının incelenmesinden önce, mahkemenin bozulan ilk kararında “davanın kısmen kabulüne, 6.500,00 TL manevi tazminatın haberin yayınlandığı 16.11.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınıp davacıya ödenmesine, hükmün aynı gazetede aynı sayfasında yayınlanmasına,” şeklinde karar verildiği halde direnme olarak adlandırılan kararda “hükmün aynı gazetede aynı sayfasında yayınlanması” konusunda bir karar verilmemiş olduğu dikkate alındığında, yerel mahkemece usulüne uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 Esas, 2008/254 Karar; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 Esas, 2009/453 Karar; 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 Esas, 2014/626 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, yerel mahkemece bozulan ilk kararında “hükmün aynı gazetede aynı sayfasında yayınlanmasına,” karar verilmesine karşılık, direnme kararında bu konuda bir karar verilmemiştir.
Bu itibarla, bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında farklılık bulunduğundan yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 11.11.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.