11. Hukuk Dairesi 2016/13448 E. , 2018/5013 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05/04/2016 tarih ve 2015/115-2016/369 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı şirketin önceden davalılara ait olduğunu, davalıların, şirketteki hisselerinin tamamını 07.12.2013 tarihinde yapmış oldukları şirket devir sözleşmesiyle dava dışı ... ve ..."e sattıklarını ve yapılan satış işleminin Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, zikredilen şirket devir sözleşmesinin 3-4 ve 5 . maddeleri uyarınca, devirden önceki tüm borçların davalılara ait olduğunu, halihazırda, müvekkili olan şirket aleyhine açılmış ve devirden önceki sebeplerden kaynaklanan icra takibi ve davalar bulunduğunu, bu davalar ve icra takiplerinden kaynaklanacak olan borçlardan taraflar arasında akdedilmiş bulunan şirket devir sözleşmesi gereğince davalıların sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 60.000,00 TL"nin ticari faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsil edilerek müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın aktif ve pasif husumet nedeniyle reddi gerektiğini, davacı taraf 07.12.2013 tarihli sözleşmeye dayanarak alacak talebinde bulunmuşsa da, sözleşmenin geçersiz olduğunu zira sözleşmeyi şirket adına imzalayan ..."in şirket hisselerini tek başına devretmeye yetkili olmadığını, şirket hisselerinin devri, 16.12.2013 tarihinde noterde gerçekleştirilen limited şirket pay devri sözleşmesiyle gerçekleştirildiğinden daha önce yapılan 07.12.2013 tarihli sözleşmenin geçersiz olduğunu, 16.12.2013 tarihli sözleşmede alıcının, şirketi, bütün hukuki ve mali yükleriyle birlikte almayı kabul ettiğini bu nedenle müvekkilinin devirden önceki borçlardan sorumlu olmadığını, 16.12.2013 tarihli noter senedinin sahteliği ispat edilinceye kadar davacılar aleyhine kesin delil niteliğinde olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, dava dışı ... ile davalılar arasında davacı şirketin devri hususunda 07.12.2013 tarihli şirket devir sözleşmesi imzalandığı, daha sonra da davacı şirketin müdürü ... ile davalılar arasında davacı şirketin devri hususunda ... 1. Noterliğinin 16/12/2013 tarihli ve 07765 yevmiye nolu düzenleme şeklinde limited şirket hisse devri sözleşmesinin imzalandığı, noterde imzalanan sözleşmeye göre; davalıların davacı limited şirketteki tüm hisselerini bütün aktif ve pasifleriyle, hukuki ve mali yükümlülükleriyle birlikte devrettiği, her ne kadar dava dışı ... ile davalılar arasında imzalanan 07/12/2013 tarihli
şirket devir sözleşmesi imzalanmışsa da HMK"nın 204/1. maddesi karşısında 07/12/2013 tarihli şirket devir sözleşmesinin hükmünü yitirdiği, Turhal 1. Noterliğinin 16/12/2013 tarihli ve 07765 yevmiye nolu düzenleme şeklinde limited şirket hisse devri sözleşmesinin sahteliğinin iddia ve ispat edilemediği, ... 1. Noterliğinin 16/12/2013 tarihli ve 07765 yevmiye nolu düzenleme şeklinde limited şirket hisse devri sözleşmesinin davalılar lehine kesin delil olduğu, bu nedenle davacı şirketin davalılardan rücuan tazminat isteminde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacı şirketin paylarının devri hususunda yapılan 07.12.2013 tarihli sözleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta iddianın ileri sürülüş biçimi ve taraflar arasındaki sözleşmenin üçüncü kişi yararına sözleşme olduğu hususları dikkate alındığında, davacının taleplerinin 6098 sayılı TBK"nın 129. (818 sayılı BK."nın 111.) maddesine dayandığı anlaşılmaktadır. Bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılmasına, üçüncü kişi yararına sözleşme denir. Üçüncü kişi yararına sözleşmeler de eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olmak üzere ikiye ayrılır. Eksik üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişi sadece vaat eden tarafından teklif edilen ifayı kabul yetkisine sahip olup, buna karşılık ondan borcun ifasını isteme hakkına sahip değildir. Bu tür sözleşmelerden yalnız vaat ettiren lehine alacak hakkı doğar. Borcun üçüncü kişiye ifasını talep hakkı da vaat ettirene aittir. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde ise üçüncü kişi, vaat edilen edimin ifasını talep yetkisine sahiptir. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç da üçüncü kişiye ifa edilir. Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa bu yetkinin vaat ettirene de tanınması gerekir. Ancak bu halde vaat ettiren ile üçüncü kişi, vaat edene karşı müteselsil alacaklı sıfatına sahip olmazlar. Zira burada üçüncü kişi veya vaat ettiren, borcun içlerinden birine değil, sadece üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilirler. Dolayısıyla gerek eksik gerekse tam üçüncü kişi yararına sözleşme olsun, borcun ancak üçüncü kişiye ifası istenebilir. Bununla birlikte tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde borçlu, üçüncü kişiye hiç veya gereği gibi ifada bulunmazsa, vaat ettiren bu yüzden uğradığı zararın tazmin edilmesini, üçüncü kişiden bağımsız olarak veya onun yanında talep edebilir (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel, 18. Baskı, s:1150). Üçüncü kişiler yararına yapılan sözleşmelerin eksik ya da tam olup olmadığının tespitinde, sözleşmede bu yönde açık bir hüküm ya da anlatımın olması, bu yönde bir açıklık olmaması halinde ise sözleşme hükümlerinin amaçsal yorum ile değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda mahkemece daha sonra 16.12.2013 tarihinde noterde yapılan devir sözleşmesinin önceki tarihli sözleşmeyi geçersiz hale getirdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak dava dışı ... ile davalılar arasında yapılan 07.12.2013 tarihli sözleşme üçüncü kişi yararına sözleşme niteliğinde olup, daha sonra noterde yapılan sözleşme nedeniyle geçersiz hale gelmez. Bu nedenle dava dışı ... ile davalılar arasında yapılan 07.12.2013 tarihli adi yazılı sözleşmenin yukarıda belirtilen ilkeler ışığında tam üçüncü kişi yararına mı yoksa eksik üçüncü kişi yararına mı sözleşme olduğu değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 09/07/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.