1. Hukuk Dairesi 2018/3752 E. , 2018/13691 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL/TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.06.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat gelmedi, ile temyiz edilen davalılardan ... ve vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava ve ıslah dilekçeleri uyarınca dava, hata ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...’ın maliki olduğu 4084 ada 9 parsel sayılı taşınmazın 1129/2016 payını davalı kardeşi ...’e temlik ettiğini, mirasbırakanın asıl amacının payı üzerinde bulunan binanın devir edilmesi olduğunu, hata ile arsa kısmının da devir edildiğini, öte yandan davalı ...’in temlikin iptal edilmesinin önüne geçmek maksadıyla çekişmeli payı kızı olan diğer davalı ...’e muvazaalı olarak temlik edildiğini ileri sürerek, devre konu payın iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, 05.12.2014 tarihinde harçlandırdıkları ıslah dilekçeleri ile; mirasbırakanları ...’in devir konusunda davalı ...’i vekil tayin ettiğini, davalı ...’in ise muris ile davalı ... arasında imzalanan 12.09.2001 tarihli adi yazılı satış sözleşmesine aykırı olarak murisin tüm payını davalı ...’e devrettiğini ileri sürerek, öncelikle hata, olmazsa vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayalı olarak çekişmeli taşınmazda 629 m2’lik kısmın tapusunun iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, mümkün olmazsa 629 m2’lik kısmın bedelinin yasal faizi ile birlikte tahsilini istemişlerdir.
Davalılar, davacıların mirasbırakanı ...’in çekişmeli payı üzerindeki ev ile birlikte sattığını, bedelin ödendiğini, ikinci yapılan temlikin de gerçek bir satış olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, hata hukuksal nedeni yönünden davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gibi yapılan temlikte hata ve hileye rastlanmadığı, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni yönünden ise; davalı ... yönünden dava reddedildiğinden davalı ... yönünden davacı tarafın hukuki yararının ortadan kalktığı, ibraz edilen harici satış sözleşmesinin geçerli olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu 4084 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki 1129/2016 pay mirasbırakan ... adına kayıtlı iken; ...’a vekaleten davalı ... ...’in anılan payı 16.09.2002 tarih ve 3797 yevmiye no’lu akitle 4.500.000.000 ETL’ye davalı ...’a, ...’in de çekişmeli payı ( 1129/2016 ) 03.03.2004 tarih ve ... yevmiye no’lu akitle 5.500.000.000 ETL’ye davalı ... ...’e satış yoluyla temlik ettiği, ilk temlik sırasında muris ...’in davalı ...’i dava konusu taşınmazdaki payını dilediğine kişiye dilediği bedelde satma yetkisi verdiği ... 2. Noterliği’nin 25.07.2002 tarih ve ... yevmiye no’lu vekaletnamenin kullanıldığı, mirasbırakan ...’ın 17.06.2013 tarihinde ölümü ile geriye davacı eşi ...’yi, davacı çocukları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’yı bıraktığı, dava dışı mirasçısının bulunmadığı, davalı ...’in davalı ...’in annesi olduğu kayden sabittir.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; eldeki davada, hata hukuksal nedenine dayanılmış ise de, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden muris tarafından yapılan temlikte hata olmadığı açıktır. Bu nedenle, hata hukuksal nedeni yönünden isteğin reddedilmiş olması doğrudur.
Ancak, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedeni yönünden; davacılar ıslah dilekçeleri ile birlikte 12.09.2001 tarihli ve ‘’ Ev ve Arsa Satış Sözleşmesi ‘’ başlıklı adi yazılı belgeyi ibraz etmiş olup, belge altındaki ... imzasına itiraz edilmediği takdirde, ya da itiraz gelmesine rağmen belge altındaki imzanın ... eli ürünü olduğu alınacak rapor ile sabit olması halinde, anılan belgenin tarafların ( muris ... ile ...’ın ) iradesi bakımından kendilerini bağlayacağı ortadadır.
Ne var ki, mahkemece tarafların iradesi yönünden anılan belge üzerinde durulmadan sonuca gidilmiştir.
Hal böyle olunca, 12.09.2001 tarihli adi yazılı belge altındaki imzanın davalı ...’a ait olup olmadığının saptanması, ...’e ait olduğu belirlenir ise; davacıların murisi ...’in taşınmazdaki payına isabet eden 500 m2’yi ve bu alanın üzerindeki evi satma iradesi ile yeğeni olan davalı ...’i vekil tayin ettiği, ancak vekilin muris ...’in çekişmeli taşınmazda sahip olduğu tüm payı annesi olan davalı ...’e devrederek vekalet görevini kötüye kullandığı gözetilerek 629 m2’nin (murisin çekişmeli taşınmazda 1129 m2’ye sahip olduğu ve 500 m2’yi sattığı kabulü ile kalan miktar) kaç paya isabet ettiği (imar-ifraz-tevhit işlemleri yapılmış olabileceğinden) açıklığa kavuşturularak bu pay üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.