11. Hukuk Dairesi 2017/1041 E. , 2018/5002 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 31/03/2016 tarih ve 2013/133-2016/239 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı ... ile ... Şirketinin hisselerinin devri için haricen anlaştıklarını, hisselerin devredilmediğini, davalıların sebepsiz zenginleştiğini, hisse devri için ödediği meblağ için takip yaptığını, yapılan takibe davalıların itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptalini, icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; davacının talep edebileceği miktarın 54,000 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, takibin devamına, icra inkar tazminatının reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı ve davalı vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı olarak gerçekleşmeyen şirket hisse devrine ilişkin ödenen meblağın istirdadına yönelik icra takibine itirazın iptali isteminden ibarettir. Davacı, limited şirket hisselerinin 01.07.2010 tarihinde sözleşme yapılarak kendisine devredileceğini ancak bu hususun gerçekleşmediğini ileri sürerek devir için ödediği meblağın iadesini istemiştir. İddianın ileri sürülüş biçimi gözetildiğinde, davada 818 sayılı BK 61 ve devamı maddeleri ile TBK 77 ve devamı maddelerinin tatbiki gerektiği açıktır. Davalılar süresinde zamanaşımı definde bulunmuşlardır. Bu durumda davacının vaki ikrarı da gözetilerek taraflarca belirlenen 01.07.2010 tarihinde gerçekleşmeyen hisse devri nedeniyle davalıların bu tarih itibariyle sebepsiz zenginleştiklerinin kabulü gerekir. Davacı yanın, davalılar bakımından gerçekleşen sebepsiz zenginleşme halini, devrin gerçekleşmesi gereken tarihten makul bir süre sonra idrak ve ıttıla etmesi gerektiği gözetildiğinde dahi, dava tarihi itibariyle 818 sayılı BK m. 66"da öngörülen bir yıllık zamanaşımının dolduğu anlaşılmaktadır. 6101 sayılı Kanun 5. maddesi de gözetilerek davalı yanın zamanaşımı def"inin kabulüyle davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin ve davalılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ve davalılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itiralarının incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 05/07/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY
Dava, davalı şirketteki diğer davalıya ait payların davacıya devredilmemesi nedeniyle, davacı tarafından ödenen hisse devir bedelinin davalılardan istirdadı istemine ilişkindir.
Mülga 6762 sayılı TTK 520 maddesinde (6102 sayılı TTK 595) limited şirket hisse devrinin koşulları açıklanmış olup, somut uyuşmazlıkta taraflar arasında hisse devri için görüşmeler yapıldığı, davacının hisse bedeli olarak davalılara bir kısım ödemelerde bulunduğu, ancak TTK 520 maddesindeki diğer koşulların gerçekleşmemesi nedeniyle devir sözleşmesinin yasaya uygun şekilde sonuçlandırılamadığı anlaşılmaktadır.
Borçlar Hukukunda, taraflar sözleşme serbestisine sahip olup herkes yasalarda öngörülen şekil ve geçerlilik şartlarına uyarak sözleşme ifa edebilirler. Bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşmenin bütün unsurlarının tamamlanıp tarafların irade beyanlarının karşılıklı olarak uyuşması gereklidir.
Taraflar sözleşme akdederken TMK 2. maddesine göre iyi niyet ve dürüstlük kuralları dahilinde hareket etmek zorundadırlar.
Taraflar kusuru olsun olmasın, akid in"ikad etmeden akdin ifasına engel olabilirler. Bu ifa engeli nedeniyle karşı tarafın zarar meydana gelebilir. İşte bu halde sözleşme kurulmuş gibi sorumluluk sözkonusu olacaktır ki sözleşme görüşmeleri sırasındaki kusurlu davranışı ifade eden bu sorumluluk biçimi doktrin ve bir kısım yargı kararlarında da kabul edildiği üzere " culpa in contrahendo" sorumluluğudur.
Bu halde taraflar sözleşme görüşmeleri sırasında henüz sözleşme kurulmasa da hukuki sorumluluk altına girmiş olup tarafların dürüstlük kuralları çerçevesinde yükümlülükleri vardır.
Kusuruyla dürüstlük kuralına aykırı hareket ederek diğer tarafa zarar verenin davranışının sorumluluğu TBK 112 (818 sayılı B.K 96) maddesinde ifade edilen borcun ifa edilmemesinden kaynaklanan sorumluluktur.
Bu durumda zamanaşımı süresi ise TBK 146 (818 sayılı B.K 125) maddesinde düzenlenen 10 yıldır.
Sonuç olarak, uyuşmazlıkta davalıların sorumluluğun "culpa in contrahendo" sorumluluğu, bu halde zamanaşımı süresi de TBK 146 maddesi gereğince 10 yıl olduğundan, dava tarihi itibariyle zamanaşımı henüz gerçekleşmediğinden davalının bu yöne ilişkin temyiz isteminin reddi ile tarafların diğer temyiz nedenlerinin incelenmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile yerel mahkeme kararının bozulmasına ilişkin çoğunluk görüşüne karşıyım.