22. Hukuk Dairesi 2017/11799 E. , 2018/7245 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : İŞÇİ İLE İŞVEREN İLİŞKİSİNDEN KAYNAKLANAN
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkili işçinin iş sözleşmesinin haklı sebep olmadan feshedildiğini, işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma ve hafta tatili ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının ve davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İş sözleşmesinin hak düşürücü süre içinde feshedilip feshedilmediği hususunda uyuşmazlık söz konusudur.
İşçi veya işveren bakımından haklı fesih nedenlerinin ortaya çıkması halinde, iş sözleşmesinin diğer tarafının sözleşmeyi haklı nedenle fesih yetkisinin kullanılma süresi sınırsız değildir. Bu bakımdan 4857 İş Kanunu’nun 26. maddesinde, fesih nedeninin öğrenildiği tarih ile olayın gerçekleştiği tarih başlangıç esas alınmak üzere iki ayrı süre öngörülmüştür. Bu süreler içinde fesih yoluna gitmeyen işçi ya da işverenin feshi, haklı bir feshin sonuçlarını doğurmaz. Bu süre, feshe neden olan olayın diğer tarafça öğrenilmesinden itibaren altı işgünü ve herhalde fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl olarak belirlenmiştir.
Altı iş günlük süre işçi ya da işverenin haklı feshe neden olan olayı öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar. Olayı öğrenme günü hesaba katılmaksızın, takip eden iş günleri sayılarak altıncı günün bitiminde haklı fesih yetkisi sona erer.
İşverenin tüzel kişi olması durumunda altı işgünlük süre feshe yetkili merciin öğrendiği günden başlar. Bu konuda müfettiş soruşturması yapılması, olayın disiplin kurulunca görüşülmesi süreyi başlatmaz. Olayın feshe yetkili kişi ya da kurula intikal ettirildiği gün altı iş günlük sürenin başlangıcını oluşturur. Bir yıllık süre ise her durumda olayın gerçekleştiği günden başlar.
4857 sayılı Kanun’un 26. maddesinde öngörülen altı işgünlük ve bir yıllık süreler ayrı ayrı hak düşürücü niteliktedir. Bir başka anlatımla fesih hakkının öğrenmeden itibaren altı iş günü ve olayın gerçekleşmesinden itibaren bir yıl içinde kullanılması şarttır. Sürelerden birinin dahi geçmiş olması haklı fesih imkanını ortadan kaldırır. Hak düşürücü sürenin niteliğinden dolayı taraflar ileri sürmese dahi, hakim resen dikkate almak zorundadır.
Bu maddede belirtilen süreler geçtikten sonra bildirimsiz fesih hakkını kullanan taraf, haksız olarak sözleşmeyi bozmuş sayılacağından ihbar tazminatı ile şartları oluşmuşsa kıdem tazminatından sorumlu olur.
Somut olayda, davacının başka bir işçiye sataşması gerekçesiyle, iş sözleşmesinin işverence feshedildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı itibariyle, davacının feshe sebep gösterilen eylemi gerçekleştirdiği sabittir. Davacının sataşma eylemi, işverene 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-d maddesi uyarınca haklı sebeple fesih yetkisi vermektedir. Ancak, sözleşmeyi haklı sebeple fesih yetkisinin kullanılma süresi sınırsız değildir. Mahkemece, 4857 İş Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca, feshin altı iş günlük süre içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda bir değerlendirme yapılmaması hatalı olmuştur. Anılan sebeple, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılarak, feshin hak düşürücü süre içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmeli ve neticeye göre kıdem tazminatı ile ihbar tazminatı talepleri bakımından bir karar verilmelidir.
3-Mahkemece, davanın tüm talepler yönünden belirsiz alacak davası olduğu kabul edilerek, hüküm altına alınan tutarlara dava tarihinden itibaren faiz işletilmiş ve ıslaha karşı zamanaşımı savunması dikkate alınmamıştır. Ne var ki, davacı vekilinin, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığına yönelik bir irade açıklaması yoktur. Aksine, dava dilekçesinde kısmi taleplerde bulunulmuş ve ayrıca ıslah yoluyla dava dilekçesinde talep edilen değerler yükseltilmiştir. Dolayısıyla davanın kısmi dava türünde açılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde, hüküm altına alacaklara işletilecek faizin başlangıç tarihlerinin belirlenmesinde dava ve ıslah tarihi ayrımı gözetilmeli, alacak miktarlarının ıslaha karşı zamanaşımı savunmasından etkilenip etkilenmediği değerlendirilmelidir. Aksi yönde kabulle sonuca gidilmesi hatalıdır.
Yukarıda yazılı sebeplerden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 20/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.