1. Hukuk Dairesi 2015/18071 E. , 2018/13658 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ...’in maliki olduğu 5782 parsel sayılı taşınmazı mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalıya devrettiğini, mirasbırakanın 1996 yılında geçirmiş olduğu kaza nedeniyle şuurunu kaybettiğini, davalının mirasbırakanın bilincinin yerinde olmamasından yararlandığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, temlikin mirasbırakana bakması karşılığında yapıldığını, mirasbırakanın ehliyetli olduğunu ve terekesinde başka taşınmazların da mevcut olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 03.09.2011 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu ..., davalı kızı ... ve dava dışı kızları ... ve ...’nın mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakanın maliki olduğu 5782 parsel sayılı taşınmazı 10.04.2007 tarihinde satış suretiyle davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; tanık anlatımlarından davalının 2014 yılında evlendiği, öncesinde mirasbırakan ile birlikte çekişmeli taşınmazda yaşadığı ve mirasbırakanın bakımını davalının yaptığı anlaşılmakta olup, terekede başka taşınmazların da bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Öte yandan, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK."nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile mirasbırakanın iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, aksine kendisi ile ilgilenip, bakımını yapan kızı ...’e duyduğu minnet sonucunda devri yaptığının kabulü gerektiği gibi, mal kaçırma kastı ile hareket etseydi terekesindeki paydaşı ve maliki olduğu toplam 13 adet taşınmazını da davalıya devredebileceği açıktır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre ise; davacı miras payı oranında istekte bulunduğu halde HMK’nın 26. maddesi gözardı edilerek, istek aşılmak suretiyle davada yer almayan mirasçıları da kapsar şekilde iptal ve tescile karar verilmesi de isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.