11. Ceza Dairesi 2016/9801 E. , 2018/4656 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Özel belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Sanığın, katılana ait kimlik bilgilerini kullanarak bilgi ve rızası dışında abonelik sözleşmeleri imzaladığının iddia ve kabul olunduğu olayda; hükümden önce 10.11.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu"nun 63. maddesinin 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 2. fıkrasındaki "İşletmeci veya adına iş yapan temsilcisine abonelik kaydı sırasında abonelik bilgileri konusunda gerçek dışı belge ve bilgi verilemez" ve 5. fıkrasındaki "Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz" hükmü karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunan 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu"nun 56. maddesindeki düzenleme de gözetilip ön ödeme önerisinde bulunularak sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi;
2- Kabule göre de;
a-Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 22.04.2014 gün, 2013/11-397 E., 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK"nın “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekeceği de gözetilerek, açıklanan ilkeler doğrultusunda, sanığın birer gün arayla gerçekleştirdiği fiillerinin bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen zincirleme tek suç oluşturduğu gözetilmeden iki ayrı özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması;
b- Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği tarihe kadar yapılan yargılama gideri ile hükmün açıklandığı tarihe kadar yapılan yargılama gideri toplamının CMK"nın 324/4. maddesine 6352 sayılı Yasanın 100. maddesiyle eklenen değişiklik doğrultusunda terkin edilecek miktar olan 20,00 TL"nin üzerinde kalması nedeniyle hazineye yükletilemeyeceğinin gözetilmemesi;
c- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan, sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden, koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin, Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Üye ...’ın değişik gerekçesi ile 16.05.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİDİR
Dairemizin 16/05/2018 tarih, 2016/9801 Es, 2018/4656 Kr sayılı çoğunluk görüşüne aşağıdaki sebepten muhalifim.
Sanığın 5237 TCK"nın 207/1, 62/2, 53/1. maddeleriyle 10 Ay Hapis Cezası ile cezalandırılmasına dair Hükmün Açıklanması suretiyle kurulan Çankırı 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/07/2014 tarih 2014/154 Es 2014/355 Kr sayılı kararı usul ve yasaya aykırıdır.
Sanık hakkında aynı mahkemece 15.05.2012 tarih 2011/173 Es- 2012/261 Kr sayıyla verilen hükmün CMK’nun 231/6 ve devam maddeleri uyarınca açıklanmasına geri bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Deneme devresi içinde sanık hakkında Çankırı Sulh Ceza Mahkemesinin 25.02.2014 tarih 2013/783 Es 2014/154 Kr sayı ile 5237 sayılı TCK’nın 86/2, 3-a, 29/1, 62/1, 52/2 maddeleri uyarınca doğrudan 2.700 TL APC ile cezalandırılmasına ilişkin kesin olarak verilen hükümlere istinaden ilgili mahkemesine ihbarda bulunulduğu görülmüştür.
Ceza Muhakemesi Hukukunda kesin olduğu belirtilen hükümler ancak kendi kesinlik sınırları içinde (daha doğru bir ifadeyle sadece ve sadece kesin sonuç adli para cezası ile sınırlı olarak) infazı kabildir. Kesin hükme kendisinden daha ağır (somut olayda hürriyeti bağlayıcı ceza) bir başka hükmün infazına yol açacak şekilde bir sonuç yüklenemez.
Çünkü kesin olarak verilen kararların olağan yargı yolu içinde temyiz incelenmesine konu edilmesi mümkün değildir. Ancak şartların varlığı halinde kanun yararına bozma suretiyle hukuka aykırılığın giderilmesi mümkündür. Dolayısıyla etkin bir yargısal denetime tabi olmayan kesin hükümlerin hükmün açıklanmasına dayanak alınması mümkün değildir. Bu durum iç hukukumuzun bir parçası olan İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesinin 6/2. maddesine güvence altına alınan Masumiyet Karinesinin ihlali niteliğindedir.
Bu sebeblerle anılan mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne muhalifim. 16.05.2018