1. Hukuk Dairesi 2015/16707 E. , 2018/13489 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVALILAR : ... V.D.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı Ragıp’tan kalan 747 ada 5 parseldeki 12 nolu bağımsız bölüm, 257 ada 38 parseldeki 3 nolu bağımsız bölüm, 460 ada 191 parseldeki 13 nolu bağımsız bölümün intikal işlemlerini yapması için davalı ..."yı vekil tayin ettiğini, ancak vekilin dava konusu taşınmazlardaki yasal miras paylarını muvazaalı bir şekilde diğer davalılara temlik ettiğini, herhangi bir bedelin ödenmediğini ve vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline, aksi takdirde 60.000,00-TL bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını, mirasbırakandan intikal eden yerlerin mirasçılar arasında paylaştırıldığını, davacıya ise daha önceden mirasbırakan tarafından temlik edilen taşınmazlar olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 460 ada 191 parseldeki 13 nolu bağımsız bölüm yönünden feragat nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, diğer çekişme konusu taşınmazlar yönünden ise iddianın ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ... ’ın 05.03.2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi Aynur ile çocukları Gülbahar, Şahander, Hamza ve Mehmet’in kaldıkları, davacı ...’ın Çankırı 1.Noterliği’nin 07.03.2012 tarih ve 1915 yevmiye no’lu vekaletnamesi ile Türkiye hudutları dahilinde sahibi ve hissedarı bulunduğu tüm taşınmazları ile ilgili alım-satım yapmak üzere davalı ...’ı vekil tayin ettiği, adı geçen vekil tarafından dava konusu 747 ada 5 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan 12 nolu bağımsız bölümdeki davacıya ait 3/16 payın 09.08.2012’de davalı ...’a 7.846,15 TL bedel karşılığında satış suretiyle, 460 ada 191 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan 13 nolu bağımsız bölümdeki 3/16 payın 09.08.2012’de davalı ...’e 10.000,00 TL bedel karşılığında satış suretiyle, 257 ada 38 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan 3 nolu bağımsız bölümdeki davacıya ait 3/16 payın 13.08.2012’de 7.153,85 TL bedel karşılığında davalı ...’a satış suretiyle temlik edildiği, diğer mirasçıların ise bizzat satış işlemine katılarak dava konusu taşınmazlardaki yasal miras paylarını devrettikleri, davacının dava konusu taşınmazlardaki yasal miras payı devrediltikten sonra Çankırı 1. Noterliğinin 16.08.2012 tarih ve 6317 yevmiye numaralı azilnamesi ile vekil ...’ı azlettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Bir başka hususta, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Öte yandan, iptal tescil davaları kayıt malikine karşı açılır. Eldeki davada iptal tescil, olmadığı taktirde bedelin tahsili istenmiştir.
Çekişme konusu taşınmazların tapu kayıtları incelendiğinde, tapu kayıt maliklerinin; davalılar ..., ... ile ... olduğu, ...’ın ise davacı ...’ın vekili olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olaya gelince; özellikle dinlenen tanık beyanlarından mirasbırakan Ragıp’ın çocuklarına birer daire vereceğini vaadettiği, bu vaad üzerine mirasbırakanın ölümünden sonra davacının çekişme konusu taşınmazlardaki miras paylarını iradi olarak Mehmet ve Şahander’e temlik ettiği, kaldı ki davalılar tanığı olarak dinlenen tarafların annesi ve mirasbırakanın eşi ...’ın beyanına göre, davacıya verilmesi gereken bir taşınmazın olduğu, hali hazırda bu taşınmazı uhdesinde bulundurduğubirlikte değerlendirildiğinde, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı, davacı tarafından da vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının kanıtlanamadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın vekil ... yönünden sıfat yokluğundan, diğer davalılar yönünden ise esastan reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.