1. Hukuk Dairesi 2015/17816 E. , 2018/13477 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVACILAR : ... VD.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş, olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri Makbule Atay’ın 484 parsel sayılı taşınmazdaki 168/560 payını davalı kızına satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapunun iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, mirasbırakanın ihtiyaçları nedeniyle taşınmazını sattığını, satış bedelinin mirasbırakana ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlik işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan’ın 484 parsel sayılı taşınmazdaki 168/560 payını 09.04.2002 tarihinde davalı kızı Nursen’e satış suretiyle devrettiği, 1331 doğumlu mirasbırakanın 20.05.2004 tarihinde ölümü ile geriye davacı oğulları Şevki ve Kamil ile, davalı kızı Nursen ve dava dışı kızı Birsen’in kaldığı anlaşılmaktadır.
Mirasbırakanın 372 parsel sayılı taşınmazdaki 12/80 payını 08.07.2002 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile 1/2’şer pay ile davalı kızı Nursen ve dava dışı kızı Birsen’e devrettiği, davacıların bu temlik için açtıkları ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davanın mirasbırakanın ehliyetli olduğu, davacılara da taşınmaz verdiği, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen kararın kesinleştiği sabittir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK’nun 190. maddesi ve TMK’nun 6. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olayda, dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın davacı Kemal ile birlikte yaşadığını, mal satmaya ihtiyacı olmadığını bildirmişler, ilaveten temlikin bedelsiz ve muvazaalı olduğuna dair şahsi kanaatlerini beyan etmişlerdir. Yine tanık beyanlarına göre mirasbırakanın davacılardan mal kaçırmasını gerektirir bozuk bir ilişkisi dosyaya yansımamıştır. Öte yandan mirasbırakan adına paylı bir çok taşınmaz olup, bu taşınmazların mirasçılar adına intikali yaptırılmıştır.
Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacıların muvazaa iddiasının ispatlandığını söyleyebilme olanağı yoktur. Temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.